| |
|
|
Şaibe iddialarına karşı en etkili silah "şeffaflık"tır
Demokratik siyaset rekabete dayalı olduğuna göre, elbet siyasi partiler birbirlerini köşeye sıkıştırmaya çalışacaklardır. Şu anda muhalefet bir erken seçim arayışı içinde olduğuna göre, elbet iktidarı baskı altında tutarak, seçim tarihini öne aldırmaya çalışacaktır. Yani bu ortamdaki siyasetin sertleşmesi kaçınılmazdır. Ayrıca genel seçimin erken veya zamanında yapılması ile cumhurbaşkanı seçimi arasında da doğrudan ilişki var. Erken seçim yapılmazsa, cumhurbaşkanını bugünkü TBMM'deki AK Parti çoğunluğu seçecek. Bu da siyasetin gerilmesinde ek bir faktördür. Benim yadırgadığım durum, Türk siyasetinde sık sık görülen bu gibi gerginliklerde, kullanılan araçların (veya söylemlerin) hiç değişmemesi. Örneğin iktidardaki siyasetçilere dönük haksız mal edinme ve şaibe iddialarının hemen hemen aynı üslupla gündeme getirilmesi... Veya bu iddialar karşısında iktidar sözcülerinin de "Şeffaflık" silahını kullanmak yerine aynı üslupla muhalefete yüklenmeleri... Benim yaşadığım dönemde bunu Demokrat Parti-CHP kavgalarında da, daha sonraki Adalet Partisi-CHP kavgalarında da gördüm. Adnan Menderes'in de, Süleyman Demirel'in de iktidar yıllarını bu tür iddialara dayalı gerginlikler sürükledi. 1980 sonrasındaki gerginliklerde de Süleyman Demirel DYP ile yeniden siyasete döndüğünde, Turgut Özal dönemi hakkında "Koskotas dosyaları" açıklayacağını söyleyerek seçim kampanyalarını yürüttü. Ayrıca iktidarda olanların malvarlıkları üzerindeki tartışmalar, demokrasi öncesi "Tek Parti" döneminde de var. Açın Doğan Avcıoğlu'nun "Türkiye' nin Düzeni" kitabını. Falih Rıfkı Atay'ın "Çankaya" sını. Asım Us'un "Hatıra Notları"nı, Boratav'ın, Tunçay'ın, Aydemir'in, Karaosmanoğlu'nun kitaplarını ve bunlara benzer sayısız kitabı. Atatürk'ün sadece İş Bankası'nın kurucusu olması ve "İş Bankası Grubu" nun siyasette "Affairisme" kavramını simgelemesi tartışılmamıştır ki. Örneğin Atatürk 1930'lara gelindiğinde Avcıoğlu'nun deyimi ile "Örnek Müteşebbis" tir. Toplam yüzölçümleri 154 bin dönüm olan çiftlikleri, bira fabrikası, malt fabrikası, buz fabrikası, sodagazoz fabrikası, deri fabrikası, süt fabrikası ve yoğurtpeynir imalathanesi, İstanbul'daki çelik fabrikasında yüzde 40 hissesi vardır. Atatürk İş Bankası'ndaki hisseleri ve hesapları dışındaki malvarlığını sonra Hazine'ye bağışlarken, o dönemin Başbakanı İsmet İnönü TBMM kürsüsünde şu konuşmayı yapmıştı: - Hazine'ye geçmekte olan bu çiftliklerin değeri milyonlarla ifade edilen bir servet halindedir. Bu çiftlikleri Atatürk yıllardan beri kişisel birikimi, özellikle kişisel emeği ile kurmuştur... Bu çiftlikleri Atatürk CHP' nin malı olarak saklıyordu. Şimdi Hazine' ye terk ederek bunların köylüler için birer okul olacağı umudundadır. Başbakan Erdoğan'ın muhalefetin "Servetini açıkla" çağrısına karşı, CHP'nin İş Bankası'na ortak olması konusunu gündeme getirmesi de benzer ilk olay değil ki. 1953'te CHP'nin malvarlığına el konulurken de bunlar yine tartışılmamış mıydı sanki? Demek istediğim şu. Siyasetin tartışma konularını artık başka zeminlere çekmemiz de gerekiyor. Bu tür haksız servet edinme iddialarına karşı en iyi savunma yolu ve bu tür tartışmaları geçmişte bırakma yöntemi kesinlikle "Şeffaflık" tır. Keşke Başbakan Erdoğan malvarlığını açıklasaydı. Ama anladığım kadarı ile "Siz istediniz diye açıklamam" mantıklı restçi bir tutumu seçti. Bence yanlış yaptı.
|