kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Sunay Akin @ SABAH
 

Dan Dan Dans!

İnsan yaşamında en unutulmaz dansın "Evlilik Dansı" olduğu söylenir. Ne büyük bir yanılgıdır bu!.. Ne kadın gelinliğin, ne de erkek damatlığın içinde rahattır oysa... Üstünde üniformaya dönüşmüş elbiseyle insan nasıl doğal olabilir, sevgilisinin tenini, dokunuşunu hissedebilir? Bu dansın müziği de mutlaka "La Cumparsita" dır. Düğünlerin vazgeçilmezi olan bu şarkı 1917 yılında, Uruguaylı Mathos Rodriguez tarafından bestelenmiştir. Genç besteci şarkının telif haklarını editör Ricardi'ye satar. Aldığı tüm parayı da bir at yarışında kaybeder. Yani, insanların "mutluluğa" adım atarken yaptıkları dansın müziği, mutsuzluk getirmiştir bestecisine!..

MUSİKİ İHTİYACI
Türk kültüründe, kadının erkekle dansı Cumhuriyet'in ilanıyla başlar. 1923 öncesinde, bir kadının müzik eşliğinde tek başına dans etmesi "kadın oynatmak" olarak değerlendirilirdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk yıllarındaki tutanaklarına göz atacak olursak, kadının müzik eşliğinde oynaması ya da dans etmesi konusunun hararetli tartışmalara yol açtığını okuruz. Bu tartışmalar sırasında kadınların savunucusu Besim Ömer Atalay olmuştur: "Musiki zevki insan için bir ihtiyaç değil mi, bunu da mı inkar edeceksiniz? 4. Murat sigara içeni astı, çarmıha gerdi, ama başa çıkabildi mi? Tarih okumadınız mı? 4. Murat'ın sigara içiyorlar diye çarmıha gerip omuzlarına mum diktirdiği mahkumların başına koyduğu nöbetçilerin de o mumlardan sigaralarını yaktıklarını bilmiyor musunuz? Daha düne kadar, ellerinde zillerle, kadın kılığına girerek oynayan oğlanlar (köçek) vardı. Ve bunları her yerde, en büyük eşrafımız dahi oynatırdı." Besim Ömer Atalay, Amerika'ya gitmek için bilet aldığı gemiyi kaçırınca çok üzülür. Birkaç gün geçince aradan hem sevinir, hem de üzülür; çünkü, bilet aldığı gemi Titanik'dir!.. Titanik'de yapılan son dansı göremeyen Besim Ömer Paşa'ya (Atalay) dansla başlayan evliliklerin en doruk noktası olan doğumhane kapısını da borçluyuz! Doğudan yükselen ışık gibi aydınlanma tarihimizin en saygın, en değerli isimlerinden biri olan bu güzel insan ülkemizde ilk viladethaneyi, yani doğum hastanesini 1892 yılında kurmuştur. Dönemin yobaz ve gerici çevreleri tarafından "şeytan" ilan edilen, "piçhane" kurdu diye saldırılan Dr. Besim Ömer Atalay'ın cesareti ve yürekliliği sayesinde kadınlarımız bilimin ellerinde sağlıklı çocuklar doğurabilmektedir.

SARAYDA DANS
Besim Ömer Atalay'ın "en büyük eşrafımız" diye bahsettiği hiç şüphesiz ki, Osmanlı padişahıydı. "Köçek" ve "tavşan oğlan" adları verilen erkeklerin dans ettikleri Osmanlı sarayı, batılı anlamıyla ilk dansla 3. Selim zamanında tanışır. Her şey, Sicilya elçisi Le Comte de Ludauffe'nin, 3. Selim'in kızkardeşi Hatice Sultan'ı kasrında ziyaret etmesiyle başlar. Elçi, ziyaret sonrası kente geri dönmek için bindiği kayıkta, Hatice Sultan tarafından konulan çok değerli armağanlar olduğunu görür. Bu ince davranışın altında kalmak istemeyen Ludauffe, genç ve güzel kızını hazırlattığı armağan sandığını sunması için saraya gönderir. Matmazel de Ludauffe, Fransa'nın eski İzmir konsolosunun kızı Matmazel Amoureu ile birlikte gittiği sarayda, Hatice Sultan ile müzik konusunda sohbete dalarlar. Öyle bir an gelir ki, iki Avrupalı kız, kalkıp dans etmeye başlar. Çengilerin tekdüze atlayıp zıpladıkları dansa hiç benzemeyen bu yeni dans karşısında herkes çok şaşırır. Şaşkınlık, 3. Selim'in tüm olup biteni bir paravanın arkasından izlemekte olduğunun öğrenilmesiyle daha da artar. Padişah, gizlendiği yerden çıkarak misafirleri armağanlara boğar. İşte, o günden sonra da Avrupa dansı sarayın cariyelerine öğretilmeye başlanılır.

DOĞA DANS EDER
Ülkemizde, şairler arasında erkeklerin çoğunlukta olmasından dolayı olsa gerek, şiirimizde dans etme konusuyla çok az karşılaşılır. Dans etmeyen bir şiirimiz olduğunu söyleyebiliriz. Edip Cansever'in "Çarliston Günleri"ni ve "Tangolar" ı anımsadığı şiirlerinin yanında, beni en çok etkileyen Süreyya Berfe'nin şu iki dizesidir: Anasıyla babası dans ederken Samanyoluna baka baka uyudu çocuk. Sahi, kaç çocuk vardır, annesiyle babasını dans ederken gören? Kavga ederlerken gören çoktur!.. Peki ya dans? Yeri gelmişken, bir de benim İstanbul vapurlarına şairlerin adlarını vererek yüzdürdüğüm şiirimdeki dizeleri okuyalım: Cemal Süreya vapuru akşamüstleri giyince ışıklı elbisesini ince bir duman savurarak havaya dansa kaldırır Kız Kulesi'ni Dünyanın en çok, 1900'lü yılların ilk yarısında yaşanılan iki büyük savaş arasında dans ettiği kabul edilir. Bu dönemde dans tutkusunun sinemayı da esir aldığı gözlemlenir. İzleyiciye neşeli zaman geçirten müzikal filmlerin mantar gibi bitmelerinin yanında, bir dans yarışmasında yaşanılan dramları ele alan "Atları da Vururlar" adlı film, sinemanın klasikleri arasına girmeyi başarır. İstanbul'da "Dan Sokağı" var ama "Dans Sokağı" yok!.. Ne demektir ki dan?.. Dan Sokağı'nda çocuklar ellerinde oyuncak tabancalarla birbirlerine "DanDan" diye ateş ediyorlardır. Dans Sokağı'ndaki çocukların oyunlarını düşleyebiliyor musunuz? Bunca lafı iki insan arasındaki dans için arka arkaya sıraladık. Peki ya, yıldızların gecenin siyah kumaşıyla, rüzgarın yapraklar ve çiçek tozlarıyla, dalgaların yosunlarla, çakıltaşlarıyla olan dansı?.. Doğa dans eder; insanlar etse de, etmese de!..

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Noel Baba Nasrettin Hoca'ya karşı   / 31-12-2005
 O en kuvvetli insan...   / 24-12-2005
 Hayaller kenti İstanbul   / 17-12-2005
 Dan Dan Dans!   / 26-11-2005
 Prag'da olup İstanbul'da olmayan   / 12-11-2005
 Titanic'i anımsamak   / 05-11-2005
 İnsanlara mı inanacağız, yoksa!?   / 29-10-2005
 Tavuskuşumu istiyorum   / 22-10-2005
 Attila İlhan ve Turist Ömer   / 15-10-2005
 Adımızdan da önce   / 08-10-2005
    Cumartesi Yazarlar
    Güncel
  » Yaşama Dair
    Sinema
    Gurme
ALİ POYRAZOĞLU
Aman dikkat!
Efendim haberiniz olsun, bugün size...
SUNAY AKIN
Sahi, neyin adıdır İclal?
"İclal" sözcüğünün...
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ
Yarı yıl tatili ve karneler
Aslında bayram tatili...
Halk masalı değil televizyon şovu
Halk masalı değil televizyon şovu
Espiri yoksunluğu, karakterlerin oturmamış olması Keloğlan'ı anlatan...
Genç olmanın dayanılmaz ızdırabı üzerine bir film
Genç olmanın dayanılmaz ızdırabı üzerine bir film
"Noi Albinoi-Buzdan Hayaller"i sevmiştim. Gerçi filmi yeregöğe...
60 yıldır iyi etin peşinde
Beyti Güler eti ve onu pişirmesini en iyi bilen kişi olarak tanınır.
En leziz rakı mezeleri
Türk mutfağının özel tatlarıdır mezeler. Sofranıza renk katacak bu...
Daha iyisini bulacağım diye aşkı kaçırıyoruz
Sezonun en çok izlenen dizisi 'Aliye'nin senaristlerinden Mehmet Bilal, ikinci...
Bana bir kedi yaz
Şair ve yazar Haydar Ergülen Karaf Magazin Dergisi'nde unutulmaz bir yazıya...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.