kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
"İçimden haykırmak geliyor, 'Ben iyi roller istiyorum' diye"
"İçimden haykırmak geliyor, 'Ben iyi roller istiyorum' diye"


Hülya Koçyiğit yalnız filmlerde değil, hayatımızın da başrolündeydi, bu "rolü" hiç değişmedi. Akad'ın "Gelin"i, Koçyiğit, 42 yılın hikayesini anlatıyor....

Hülya Koçyiğit'e olan hayranlığımı nasıl anlatabilirim? Türkan Şoray'a olan hayranlığımın bir başka türlüsü bu... Bunca yıldır hep toplumun gözünün önünde olmuş, güzelliğini, zarafetini hep korumuş bir soylu kadın imajı, her anlamda olumlu, güzel bir insan portresi...Ve son günlerde de Antalya'daki jüri üyeliği, bize çayın sıcaklığını duyuran reklam filmi, Murat Evgin'in "Şehit" şarkısındaki 'klip oyunculuğu' gibi şeylerle hep gündemde olan bir sanatçı. Onunla söyleşmek için bundan iyi bir zaman olur mu? Koçyiğit, Metin Erksan'ın ünlü "Susuz Yaz" filminde oynadığında henüz 16 yaşındaydı. "12 Aralık 1947 doğumluyum" diye hemen doğum tarihini söyleyiveriyor. Onda yaşını saklamak yok!... Sanatçılığında rahmetli annesinin katkısını ve onu Konservatuar'a göndererek açtığı yolları anlatıyor. Filmi için 'yepyeni bir yüz' arayan Erksan usta sayesinde sinemaya girişini ise 'balıklama dalmak' diye niteliyor. "-Onun önemini o ilk filmde bilmiyordum, bilemezdim. Sette oyuncusunu da, kamerasını da doğru hazırlayan, doğru alış-veriş kuran bir insandı. Ama tabii ben çok acemiydim. Tiyatrodaki gibi oynuyordum. Ama bir kez onu çok kızdırdım. Final sahnesi çekiliyordu: Erol Taş ölmüş, biz de Ulvi Doğan'la birlikte ona bakıyoruz. Uzak çekim yapılacak, biz öyle birbirimize yakın durmuşuz ki, uzaktan tek insan gibi gözüküyormuş. Hoparlörle bizi azarladı "bana boşuna film harcatıyorsunuz" diye...O yıllarda film öyle kıymetli bir şeydi ki".

DÖNEN ÇARKIN İÇİNDE
Sonra Lütfi hocayı soruyorum: birlikte dünya sinema tarihinin en önemli üçlemelerinden olan Gelin/Düğün/Diyet üçlemesini çektikleri Lütfi Akad'ı. "Onunla çalışmayı ben çok istedim. O sıralar çalıştığım Hürrem Erman'a ısrarla söyledim bunu....Onunla çalışmak büyük şanstı, ama bu şansı ben yarattım. O da sağ olsun, o filmlerde birlikte çalışmamızdan hep memnun kaldığını söylemiştir". O dönemde sinemamız müthiş bir çark halinde dönüyordu, malum. Yılda 250-300 film ve her starın yılda 8-10 film çektiği bir dönem... Nasıl bir şeydi bu? "Çok parlaktı. O parlaklığın altında gerçek problemleri görmüyorduk. Hemen her gün setteydik. Ve üç aşağı beş yukarı aynı kişilikleri oynuyorduk. Karakter yaratma diye bir çaba yoktu. Herşey halkın, daha doğrusu onu temsil etme iddiasındaki bölge işletmecilerinin talepleri yönünde gelişiyordu. Doğru dürüst senaryo yazarı da yoktu, film eleştirisi de yoktu".Ve Koçyiğit bu noktada beni çok onurlandıran birşey söylüyor. Burda yazmakta duraksıyorum. Ama ona ait sözleri yok sayma hakkım var mı? Şöyle diyor: "-Ben bir şeyi söylemek zorundayım, ister kullanın, ister kullanmayın. Türk sineması Atilla Dorsay'a teşekkür etmeli. Bir yerde Batı sinemasını bırakıp bizim sinemamıza eğilmeyi seçtiği için...Çünkü mutlaka ve mutlaka entelektüel kesimin bizim sinemamıza da bakması gerekiyordu. Bakacaktı, neden, niçin ve nasılları görecek ve bize bildirecekti. Bizim pohpohlanmaya değil, eleştirilmeye ihtiyacımız vardı. Onun için sizin yazılarınız bir dönüm noktası oldu. Sizden sonra başka aydınlar da çıktı ve hep birlikte sinemamızı bugünlere taşıdık". Koçyiğit, "Susuz Yaz" gibi onun deyimiyle 'müstesna bir başlangıç'tan sonra, "genç, güzel ve biraz da yetenekli" olmanın getirdiği onca film ve benzer kişiliklerden boğulmaya başladığını söylüyor: "Kişilikler hep birbirine benziyordu. Yani ben olmasam Türkan, Fatma veya Filiz de oynayabilirdi. Oysa ben öyle bir rol bekliyordum ki, 'İşte bunu ancak Hülya oynayabilir' densin. Ama böyle birşey yoktu. Seslerimiz bile aynıydı: beni konuşan Jeyan Mahfi Ayral başka yıldızları da konuşurdu". İlk isyanı bu ses konusuyla ortaya çıkmış ve 70'lerin sonlarından itibaren kendi sesiyle konuşmuş.

KOPMA DÖNEMLERİ
Yılmaz Güney'le iki filmleri var: "Yiğit Yaralı Olur" ve "Zeyno". İlkini pek hatırlamıyor. "-Ama 'Zeyno'daki Güney'i çok iyi hatırlıyorum. Kitabımda da söz etmiştim, bir sahnede beni atına almış kaçırıyor. Ama birden farkediyor ki atın eğeri çözülmüş, düşeceğiz. "Bana sıkı sarıl Hülya, düşeceğiz, üstüme düşmeye çalış" diye bağırıyor. O koruma içgüdüsünü nasıl unutabilirim?" Güney'e ayrıca sinema adamı ve hümanist yanlarıyla da saygı duyduğunu belirtiyor. Koçyiğit dönem dönem sinemadan koptu. İlki, 1975 sonrası seks filmleri döneminde...Çevirdiği film sayısı yılda 1-2'ye düşmüş, hayatında birden büyük bir boşluk olmuştu. O da şarkıcılığa başladı. O büyük starlıktan sonra, birden kendisini gazinolarda şarkı söylerken bulma. Nasıl bir duygu bu? "Öncelikle bir 'ne işim var burada?' duygusu... Özellikle gazinolarda. Ama aynı zamanda büyük halk konserleri verdim, fuarda, açık hava konserlerinde, stadyumlarda 5-10 bin kişinin karşısında olup onlarla direkt temas kurmak apayrı bir şeydi. Ama içkili gazinolarda, belli bir sınıfın eğlenme biçimlerine uymakta zorlandım. Ancak o işi de en iyi biçimde yapmaya çalıştım. İşime olan saygımdan". Bu saygı gereği, sahneye çıkmadan önce uzun uzun alaturka dersleri almış: Özer Altın, Muzaffer Özpınar, İrfan Özbakır gibi ustalardan... Ama şarkıcılığı asla meslek kabul etmediğini, bu nedenle albüm yapmadığını da ekliyor. Ve sonra 1990'lardaki ikinci 'uzun ayrılık' gelmiş. Bu kez 10 yıla yakın süren ve "Şellale" filmiyle sonuçlanan..."-Semir Aslanyürek o filmi yapmak için çırpınıyordu. Önemli bir rol değildi, ama benim de bir dönüşe ihtiyacım vardı. İyi ki yapmışım". Aklımı hep kurcalayan şu soruyu soruyorum: "-Son yıllarda çok az film yaptınız. Televizyon dizileri oldu, ama az. Buna rağmen siz, Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın, 40 yıl sonra dahi bu dört büyükler toplumun gündeminden kesinlikle düşmüş değil. Ben Antalya'da size yapılan tezahüratı gördüm, sinemaya başladığınızdan 42 yıl sonra bu inanılmaz ilgi ve sevgi beni çok şaşırtıyor. Bu elbette sinemayı çok aşan sosyolojik bir olay. Nasıl olabiliyor?" Koçyiğit şöyle diyor: "-Sosyolojik olay doğru bir tespit. Bizler o dönemde sinemaya girdiğimiz ve mesleğimizi öğrendiğimiz yıllarda, doğru insanlarla çalışmışız, işimizin ilkelerini, neden ve niçinlerini, nasıl bir toplumda yaşadığımızı, bu topluma sinema yoluyla neler verilebileceğini öğrenmişiz. Bu toplumun değer yargılarına çok saygılı insanlar olduk hepimiz, farklı yaşamlarımız oldu, ama halkın duygularını ve düşüncelerini şaşırtıcı, ürpertici, hafife alıcı ya da hiçe sayıcı davranışlara girmedik. Topluma malolan sadece oyunculuğumuz değil, belki daha çok kişiliklerimiz oldu". Ben bunda dört büyük starımızın da toplumun güzellik duygusuna hep saygı göstermelerinin, bir diğer deyimle güzelliklerini korumalarının da etkili olduğunu söylüyorum. Mahcubiyetle şöyle diyor: "-Aman öyle kilo aldım ki son günlerde...Ama doğru, biz hep bakımlı, makyajlı ve güzel olmak zorundayız. Bu bir görev adeta". Toplumun aileye verdiği önemi ve onun Selim Soydan'la 37 yıla varan evliliğinin de buna katkısını belirtiyorum. "-Karşıma gerçekten beni çok sevip sayan, olduğum gibi kabul eden, benim mutlu olmamı öncelik olarak kendisine ilke edinen bir kişi çıktı. Bu bir şans". Peki futbola ilgi duyuyor mu? "Hiç duymazdım. Babam Fener'liydi, maça giderdi, evin içinde Galatasaray-Fenerbahçe mevzuu çok fazla olurdu, ben de 'sen bizdensin değil mi?' dediklerinde, 'hayır, ben Beşiktaşlı'yım'derdim. Ama Selim'le evlendikten sonra ilgim arttı. Birkaç kez onu izlemeye gittim. Ama TV'den hep maç izleriz".. Koçyiğit'in yeni yönetmenlerden şikayeti var. Belli bir yaşın üzerindeki kadınlara rol çıkmamasından yakınıyor: "-Eğer konumuz hayatsa, hayatın içinde her tür ve her yaş insan var. Ben erkek rollerini çok kıskanıyorum. "Gönül Yarası"nı izleyince Yavuz Turgul'a "-Bu kadar güzel bir rol yazılmaz ki, ne yaptın, beni mahvettin" dedim. Şener Şen için yazılmış rol, bir aktörün hayatında rastlayabileceği ender rollerden biriydi. Ve içimden haykırmak geliyor: ben de iyi roller istiyorum diye. Korkmasınlar, bu kadınlar büyük star diye. Öyle büyük taleplerimiz yok. Biz Hollywod yıldızı değiliz, mütevazi insanlarız".

LONDRA'DA ÖZGÜRLÜK
TV dizisi "Asla Unutma"dan ayrılma nedenini "o rol beni mutlu etmedi" diye açıklıyor. TV dizilerinin yeterince düşünülmeden çekilmeye başlandığından yakınıyor. Klip veya reklam filmi ilk kez denediği şeyler. "-Herşeye açık olmak gerek" diyor. En büyük mutluluklarından biri ailesi. Kızı Gülşah artık iyi bir iş kadını. Torunları Neslişah ve Aslışah da yetişiyorlar, ikincisiyle reklamda birlikte oynadılar. Özellikle o, hep eski filmleri izler ve "Anneanneciğim, ben de seninle oynamak istiyorum" dermiş. Reklam filmleri (toplam 4 tane) onu çok mutlu etmiş. Koçyiği 1987 seçimlerine Turgut Özal'a duyduğu yakınlık nedeniyle milletvekili adayı olarak katılmış, ama kazanamamış. "-İyi ki kazanamamışım. Politika deyince hala ürperiyorum. Benim istediğim aslında topluma birşeyler vermekti: enerjimi, vaktimi, sevgimi, birikimimi paylaşmaya hazırdım. Ama olmadı". Onun her yıl yaptığı artık gelenek olmuş bir Londra seyahati var: "-İnanın, nedeni alış-veriş veya müzikal izlemek filan değil. Asıl nedeni kendimle başbaşa kalıp, burda yapamadığım şeyleri yapmak. Tabii ki tiyatroya, sinemaya gidiyorum, sergileri geziyorum. Ama en güzeli kalabalığa karışıp yürümek. Beni tanıyan kimse olmadan, çevremde beni pohpohlayan dostlarım olmadan, makyajsız halimle özgürce yürümek. Buna öyle ihtiyacım var ki"...
DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Afet kültürümüz yok
 Acta est fabula (*) (oyun bitti)
 Demokrasinin unutulmaz anları
 Vehbi Koç'un hayali gerçekleşti
 Alman profesörü kim öldürdü?
 Mutluluk istediğinizi elde etmek değildir
 Afgan kadınların umudu parlamento
 Dünyanın en güzel erkeğini Çin'e kaptırdık
 Üzerine denizaltı kokusu sinen yaşamlar
 Atlara şiir okuyan şeyh
 Gelecek oyununu cennette sahneleyecek
 Türk seyircisi klasik müzik seviyor
 Oyuncak sektöründe çığır açan çirkin yaratık
 Okay kardeşlerin kaderini o değiştirdi
 Melankolinin estetiği tango
 Titanik'e dokunmak
 Sahildeki isimsiz kadın cesedi
 İşte 'takım böyle tutulur'
 Şükrü Saraçoğlu'nun genç taraftarları
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Yeniden başlasın burada kalmasın
Herkesin hayatında bir...
MEHMET ALTAN
Ağızda pilav pişse benden Tuna kadar yağ
Geçen hafta...
REFİK DURBAŞ
Borusan Filarmoni sezonu açtı
İstanbul'un iki yakasını...
İtiş kakıştan kurallı boğuşmaya futbol
İtiş kakıştan kurallı boğuşmaya futbol
2005, FIFA'nın ilk yüz yılını arkasında bıraktığı yıldır. FIFA...
Pist Ataköy'e doğru uzayacak
Pist Ataköy'e doğru uzayacak
DHMİ, Atatürk Havalimanı'ndaki trafiği rahatlatmak için 06-24 pistini...
Mevlana: 'Yemek dediğim akıldır'
Nevin Halıcı Londra'da yayınlanan Türk mutfağını anlattığı 'Sufi Cuisine' adlı...
Çıtır çıtır gevrek simitler
Tok karnına bile insanı baştan çıkarır simit... İstanbul'un bütün diğer...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.