Birisi kapatsın şu rüzgarı!
Daha önce katıldığım yelken yarışı rüzgarsızlıktan iptal olmuştu, bu kez de rüzgarın bolluğundan ben iptal oluyordum
Pazartesi sabahı... 10.30 suları. Allah'ın izniyle gazete binasındaki masamda yerimi almış durumdayım. Ancak hâlâ kulaklarım uğulduyor. Midem bulanıyor, başım dönüyor. Hayır hamile değilim. Sadece Bodrum Cup 2005'den geldim... Hatırlarsanız bir iki hafta önce rüzgarsız bir yelken yarışına katılıp, telef olmuştum. Benim denize olan bu yatkınlığım otoriteler tarafından fark edilmiş olmalı ki, bu kez de Bodrum Cup 2005'e davet edildim. Cuma akşamı uçağa binerken "Bodrum bu mevsimde harikadır hemşire..." repliği geçiyordu zihnimden. Kış geldiğinde arkadaşlarınızı kıskandırmanın yolu, anlamsız bir tarihte denize girmekten geçer. Mesela, yeni yıla denizde yüzerek girmek özel bir statü sembolüdür. Veya herhangi biri bana neden bu kadar üşüdüğümü sorsa, bu aşağılayıcı soruya karşı hemen pozisyonumu alır ve cevabımı şaplak gibi patlatırım: "Biz bu aylarda Mersin'de denize girerdik". Bu cevabın, o soru ile ilgisini hâlâ çözebilmiş değilim. Ancak "Akdeniz insanıyım, zeytinyağı, bilemediniz kekik..." kıvamında bir karizma yaratır insanda...
HAVA BUZ GİBİYDİ... İşte bu nedenle ekim ayının ortasında Bodrum'da denize girmek, uzun zamandır ego takviyesi yapmamış olan zavallı benliğim için özel bir gurur ve arkadaşlarımı sinir etme kaynağı olacaktı. Mayolar, deniz kremleri vs. tüm ekipman ile Bodrum hava alanına indiğimde, makus talihimin benden önceki uçakla geldiğini fark ettim. Çünkü hava buz gibiydi. Benimse yanımda yalandan bir polar ceket vardı. - Ki onun da yakasına öğlen yemeğinde yoğurt dökmüştüm!- 'Batuhan' isimli görkemli tekneye geldiğimizde moralim biraz düzeldi. Ancak tekneye geçebilmek için sağlam bir engelli koşu yapmak gerekiyordu. Teknede Kayra Şarapları müdür yardımcısı Osman Dilber ve saz arkadaşları bekliyordu. (Tanrım yine başlıyor. Yine şaraptan anlıyor numarası yapmak zorundayım!) Gece boyunca sofra şaraplarından, Buzbağ'ın üzümlerinin Elazığ'da nasıl yetiştirildiğinden, Elazığ'daki tek şarap fabrikasının sahibi oldukları için üzümleri hemen nasıl üretime geçirdiklerinden bahsettiler. İlk kadehte beyaz Terra şarabı içtim. Ama onların görmez tarafından ikinci içkide diyet kola siparişi verdim. Allahtan anlayışlı insanlardı çok; bozulmadılar. Onun yerine beni bir şarap tadım kursuna yollamaya karar verdiler. Bu arada bir üzümde tam 800 farklı aroma varmış. Ne ilginç değil mi sevgili günlük? Teknede uyumak güzeldi. Ama Bodrum'a uyanmak paha biçilemezdi.
KARİDESLERLE BOĞUŞTUM... Öğlen yemeğinde Gümüşlük'e gittik. Burada son zamanlarda gördüğüm en karizmatik ve en seksi karides tava ile tanıştırıldık. Karidesler, bakır kapta tereyağ eşliğinde neşe içinde yüzüyorlardı. Sanırım 20'nci karides ile sıkı bir sohbet halinde idik ki sararmışım... Tekneye dönerken minibüste bir ara horlamışım... Arkadaşlar sağolsunlar dürtmüşler... Sabaha kadar rüyamda dev karidesler ile boğuştum durdum. Sabah ise teknede korkunç gürültüler vardı: Tamam dedim, Yunanlılar bizim tekneyi ilhak etti! Durum farklıydı. Yarışı izlemek üzere gelen davetlilerin çocukları, çocukluk yapmak suretiyle büyükleri hayatlarından bezdirme görevinin hakkını veriyorlardı. "Misafir misafiri istemez, ev sahibi zaten hiç birini istemez de evde yok numarası yapar" misali, yaşam bir anda kabusa döndü benim için. Hemen teknenin buzdolabına koşup "Diyet kola isteyenlere yok deyin" şeklinde masum ve sevgi dolu bir ricada bulundum. Ardından yarış başladı. Rüzgar (Kimse bana hâlâ inanmıyor ama bence o Baltacı'dan intikamını almaya çalışan Katarina kasırgası idi) da bizi dövmeye başladı. Bir yandan donuyorum, bir yandan da kocaman ahşap teknelerin rüzgara verdiği mücadeleyi izlemeye çalışıyorum. Bir teknenin iki direği birden kırılınca, içeri kaçtım. Galiba buraya kadardı. Hayatıma deniz şehidi olarak nokta konulacaktı. Bu durumda son kez teknenin mutfağına girip, akşamdan kalan köftelerden birkaç tane çalıp, ebedi uykuma karnı tok gideyim bari... Amanın o da ne! Gelen misafirler, börek, kek, poğaça falan getirmişler... İyi ki gelmişler... Zaten çocuklarına da sabahtan beri bir kanım ısındı anlatamam... Beş çocuk aynı anda bir teknede bu kadar mı güzel zıplar ve aynı anda çığlık atar? Allah'ım çok mesudum! Cevizli kek çok güzel olmuş. Vallahi hangi teyze yaptıysa eline sağlık. Cevize kıymış... Amanın biri geliyor... Sayın okurlar. Yazarımız cevizli kek komasına girmiş olması ve bir de teknenin mutfağından yemek çalarken yakalanmış olmanın verdiği suçluluk duygusu nedeniyle tebdili kıyafet yaparak binayı terk etmiştir. Cevizli kek olmayan bir başka macerada görüşmek üzere... En güzel günler en güzel geceler sizlerin olsun...
|