| |
Potpuri...
"....Benim OYAK'ın kurulmasına itirazım üç gerekçeye dayanıyordu. Birincisi; OYAK, bilimsel sınıflandırmaya göre 'emekli ve yardım sandığı' idi. Halbuki ortada, tamamen aynı amaç ve işlevle kurulmuş 'Emekli Sandığı' vardı. Devletin aynı işi yapan iki kurumu olması, kaynak israfı ve haksızlıklara yol açacaktı. İkincisi, bu sandığın kuruluş kararnamesinde, OYAK'ın 'sahip-girişimci' (malik-müteşebbis) sıfatıyla ticari faaliyette bulunmasına izin veriliyordu. Halbuki kural olarak, 'sandık'ların, üyeler ve onları istihdam eden işverenden topladıkları primlerle bir 'yatırım fonu' kurması ve bu fonu 'portföy' teorisine uygun nemalandırması gerekir. Bu kurama göre sandıklar, hiçbir şirketin sermayesine belli bir yüzdeden fazla iştirak edemez. Dolayısıyla girişimci ve yönetici olamaz. ....OYAK'ın özellikle işleyiş tarzına üçüncü itirazım, teknik olmaktan çok sosyaldi. Ben, silahlı kuvvetlerin kurumsal kimliğinin ve yönetimde rol olacak emekli veya muvazzaf subayların adının, haklı veya haksız, iş hayatının kaçınılmaz şaibelerine bulaşmasından endişeliyim. ...Ancak kendisi 'özel kişi' olmayan OYAK, geçmişte genellikle uyguladığı 'pasif ortak' rolünü terk ederek 'özelleştirme' ihalelerine atılgan bir girişimci olarak katılmaya başladı. Bu son derece sakıncalı bir yoldur. OYAK'ı yönetenler bu yeni stratejinin daha karlı olacağını ve üyelerine daha çok çıkar sağlayacağını iddia edebilir. Hatta bu tezlerini kanıtlayabilirler. Ancak bu 'serbest piyasa' ekonomisinin hukuksal ve ilke kurallarına uymaz. Dolayısıyla, ekonominin ve ülkenin bütününe zarar verebilir. Benzeri sakıncalar, TOBB gibi yarı-kamu kurumları önderliğinde özelleştirme ihalelerine katılma teşebbüsleri için de geçerlidir." Ege Cansen-Hürriyet (17 Eylül)
"....Yedek subayken, maaşımdan 12 ay yüzde 5 OYAK kesintisi yapıldı. Muvazzaflardan yüzde 10 kesilirdi. Bu sürede OYAK bana hiçbir hizmet vermedi (piyasa bedeli maaşın yüzde 1'ini dahi tutmayan ölüm halinde tazminat hariç.) Terhis olduğumda, kullandığı paramdan ödeme yapmadı. Benim gibi on binlerce yedek subayın yüzde 5'leri OYAK'ın kasalarını doldurdu. OYAK, gelirlerini ticari ve sınai risk taşıyarak elde eden bir kurum değil. O gelirler içinde 27 Mayıs darbesi sonrası OYAK'a tanınmış imtiyazlarla direkt devlet bütçesinden elde edilmiş bir miktar vardır. OYAK'a tanınan haklar ne memura, ne işçiye ne sade vatandaşa tanınır." Bülent Akarcalı-Vatan (20 Eylül)
"Bu 'kamu' şirketini 'hükümet' özelleştirerek 'devletin bir zümresinin', sosyal güvenlik şirketi diye kurulan ama 'kapitalist bir holding ve fon' olan kurumuna satıyor. Bir ailenin olacağına, 223 bin üyenin olmasını, yabancıların olacağına milli kalmasını benimseyebilirsiniz; lakin 'özelleştirme' değil, 'kamunun bütününden' koparak 'zümreleştirme' demelisiniz. ....Bu garip durumun hiç dert edilmeyen bir yansıması da şu: Mesela 12 Eylül'de bir darbeyle 'Türkiye'ye el koyanlar' radikal ve sert bir iktisadi ve antisosyal politika benimsedi. Benimserken, sadece 'Silahlı Kuvvetler komuta kademesi' değil, aynı zamanda büyük bir holdingin patronu, yöneticisi ve hissedarı da olduklarını hiç düşünmedik." Umur Talu-Sabah (6 Ekim)
"OYAK'ın ekonomide ağırlığı olan bir sermaye grubu haline gelmesi tartışmalara yol açmaktadır. AB ile ilişkiler geliştiğinde AB'nin rekabet mevzuatı bakımından OYAK'ın statüsü müzakere gündemine gelecektir. Çünkü OYAK; 'TSK mensupları yardımlaşma ve emeklilik' fonu şeklinde sınırlı faaliyet alanının dışında, iştirakleri ile her sektörde ağırlığı olan güçlü ve büyük bir holdinge dönüşmüş durumdadır. Gerçek şu ki, OYAK'ın tepe yönetimi TSK kumandanlarınca belirlenmektedir." Güngör Uras-Milliyet (7 Ekim)
"OYAK temelde askeri bir kurum. Adı üstünde. Ordu Yardımlaşma Kurumu. Dolaylı yoldan, ordunun ekonomik ayağı. Ne tam özel sektör, ne kamu sektörü. Hatta, bazı özel sektör yetkililerine göre, 'kamu sektörü olarak bakılan bir kurum.' OYAK'ın satın alması, Erdemir'i gerçekte askerlerin malı haline getiriyor. Askerler Erdemir'i çok istiyor. OYAK bu nedenle kesenin ağzını açıyor. Bakıyorum, Erdemir'in özelleştirilmesine karşı çıkanların hiçbirinden ne bir ses, ne bir nefes... ....Oysa, Erdemir'in özelleştirilmesinde ana sorun, yerli ya da yabancı değil. Temel sorun, başlı başına özelleştirilmesi. Çünkü yenisinin yapım maliyeti 9 yan kuruluşuyla bugünkü satış fiyatının on katı." Yalçın Doğan-Hürriyet (7 Ekim) Bu yazılar, ekonomiyi bile ekonomik bir çerçevenin içinde tutamayan bir toplumun iç yüzünü gösteriyor. Burada her şey askeri ve siyasi. Tüm bunlara baktığımızda AB'ye karşı çıkanların nelerin değişmesine karşı çıktıklarını da sanırım daha açık anlıyoruz.
|