İTKİB Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, AB gümrüğünü geçemeyen Çin malı pantolonların sevincini yaşıyor. Çin'e kota operasyonunun öncüsü olan İTKİB, böylece bu yıl 20 milyar dolarlık ihracatı garantiledi!.
Anlatılanlara bakılırsa, dünya sivil toplum örgütleri tarihinde bugüne kadar yapılan ve sonuç alınan en büyük mücadeleyi tektil ve hazır giyim sektörünün temsilcileri yaptı. Çin mallarına karşı ülkelerini korumak için yaklaşık iki yıl önce başlatılan mücadelenin öncülüğünü ise Türkiye adına İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İTKİB) Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ve ekibi üstlendi. Tabiri caizse fitili ateşleyen Türkiye, önce ABD'deki muadil kuruluşla anlaştı, kurucu olarak ortaya çıktı ve İstanbul Deklarasyonu ile Çin mallarına karşı kota konulması için başlatılan mücadelenin öncüsü oldu. Çin ve ithalatçı firmalar, bir aydır Avrupa Birliği'ndeki gümrüklerde biriken ve içeri sokulmayan pantolon, triko ve elbiseler nasıl olsa içeri girecek diye beklerken, büyük hayal kırıklığı yaşadı ve vaktinde siparişleri pazara yetiştiremeyen firmalar Türkiye'ye yöneldi. Son bir yılda 14 kez Cenevre'ye giden ve "Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) bütün merdivenlerini ve koridorlarını ezberledim" diyen Süleyman Orakçıoğlu, kazandıkları savaşı tüm detaylarıyla anlattı.
* Bugün AB gümrüğüne takılan Çin menşeli mallar, İTKİB'in de bir parçası olduğu bir mücadelenin eseri değil mi? Harekete ne zaman geçtiniz? 2004'ün başında. Etkilenecek ülkeleri bir araya getirmeye karar verdik ve İTKİB olarak, Amerikan Tekstil Üreticileri Enstitüsü (ATMI) ve Amerikan Üreticileri Ticari Eylem Koalisyonu'ndan (AMTAG) meslektaşlarımıza ulaşıp, birlikte hareket etme çağrısı yaptık. Durum çok ciddiydi. Bir örnek vereyim. ABD'de 2002'de Çin'in pazar payı yüzde 15 iken, 2003'te yüzde 30'lara 2004'te yüzde 50'lere ve 2005'te de yüzde 70'lere doğru çıkmaya başladı. Yani kazanan bir ülke var, üstelik monopol oluyor ve kaybeden onlarca ülke var. Sorun Çin'in ortaya çıkardığı haksız rekabet. Biz AMTAG ile Cancun'da ayak üstü görüşmüştük önceden. Onları Türkiye'ye çağırdık. 4 Mart 2004 tarihinde, İstanbul'da DTÖ'ye kotaların Aralık 2007 tarihine kadar sürdürülmesini talep eden bir deklarasyon yaptık. Uluslararası Koalisyonun prensiplerini ortaya koyan ilk yazılı belgeydi bu. İstanbul Deklarasyonu'nu yayınladığımız o günlerde herkes bize güldü. Bir sonuç çıkmayacağına o kadar emindiler yani.
* Pek öyle olmamış galiba... Çok mutluyuz olmadı. Biz İstanbul'dan sonra Brüksel'de 25 ülkenin katıldığı toplantı yaptık. Stratejimiz şuydu. Diyorduk ki dünya ticaretinde iki güç var. ABD ve AB. Biz AB'nin dış ticaret politikalarını da benimsiyoruz. O halde Brüksel'deki AB Komisyonu'nun dikkatini çekmemiz lazım. Bizi o günlerde adam yerine koymuyorlardı. Çatlak ses diye düşünüyorlardı. Dünya ticaretinde bir uzlaşı var, bir takım kararlar alındı ve kimse de bunları değiştiremez. Biz, kararları değiştirmeye çalışan ama başarılı olamayacak bir avuç insandık onların gözünde.
* Ama siz bu kararları değiştireceğinize inandınız, öyle mi? Değiştirmekten ziyade, süreyi uzatacağımıza inandık. Bu konuda dünyayı sallarsak, kamuoyu yaratırsak sonuç alacağımıza inandık ve yaptık da. Düşünün ki, bu süreç içinde dünyanın en etkili gazete ve dergilerinde bine yakın haber çıktı. Eurotex'i de ikna etmek için müthiş mücadele verdik.
* Ne diyordunuz? Mutlaka kısıtlama yapılması gerekiyor diyorduk. Çin şu anda 100 satıyorsa, bunun yüzde 300-500 artmasına müsaade edilmemesini, kota konmasını istiyorduk.
REKABET EDİLEMEZDİ
* Yani biraz daha esnek bir çözüm... Kesinlikle. Yasak değil. Herkesin mağdur olamayacağı bir çözüm. DTÖ'nün merkezi Cenevre'ye yöneldik ve burada yaptığımız toplantıda 40'a yakın ülkenin sivil toplum örgütleri vardık. Cenevre'de bir de her ülkenin büyükelçisi var. Biz onları da çağırın dedik ve işe bir de siyasi boyut kazandırdık. O toplantılarda hepsine sunumlar yapıp, etkiledik. 52 ülke olmuştuk, kenetlenmiştik ve sayınca 103 tane sivil toplum örgütü bir araya gelmiştik.
* AB nasıl ikna oldu, ne de olsa büyük ithalatçılar var içeride? Baştan anlatırsam, Çin, kota konması konusunda DTÖ'ye başvuru yapıldığını duyunca müthiş isyan etmişti. DTÖ'nün bu başvruyu gündeme alması için 20 ülke başvuruda bulundu ve DTÖ başkanıyla görüştü. İlk başta Türkiye olarak biz yoktuk, haberimiz oldu, çünkü saniye saniye olayları takip ediyorduk, hemen müdahale ettik. Büyükelçiliğimize başvurduk ve yardımlarıyla biz de DTÖ başkanıyla görüşen ülkeler arasına girdik. DTÖ Başkanı bu konuyu tartışmak bile istemiyordu aslında. Biz Avrupa'da tekstil ve konfeksiyonun en yetkili ismi Eurotex'e başvurduk. Üyelerinden 11'e yakın ülke bizimle birlikte hareket etti ve AB Komisyonu'na başvurduk ve niye bu konuda AB'yi niye etkilemiyorsunuz diye çaba içine girdik. Etkili de oldu. Şubat ayında AB'de ilk sonuçlar çıkmaya başladı. Çin AB'ye öyle bir mal yıkmaya başladı ki. Yüzde 300-500 artışlar olmaya başladı ithalatta. İşte bu olunca herkes paniğe kapıldı. Bu arada eylemler de başladı. Ama bu arada AB'den hala ses yok. Eurotex dağılma noktasına geldi. En son Haziran ayında ilk beş aylık artışlar ortaya çıktı. Sadece yüzde 500 artan miktar artışları değildi söz konusu olan fiyatlar da yüzde 40-50 düşmüştü. Kimsenin rekabet etmesi mümkün değildi. Bunun üzerine Eurotex AB'ye resmen müracaat etti ve Çin hükümetine tekstil ve konfeksiyonda 10 kategorideki mallara kota konmasını istedi. 11 Haziranda Pekin'de AB ile Çin resmen anlaşma imzaladı. Çin'e karşı ilk kota uygulama kararını alan Türkiye'yi ABD takip etmişti.