kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ahmet, Mehmet kadar Türküm
Ahmet, Mehmet kadar Türküm
Azınlıklar İstanbul'un rengi

Ahmet, Mehmet kadar Türküm

Patrik Mutafyan'ın iletişim danışmanlarından Aret Vartaryan Ermeni Patrikliği'nin gençlik kolunda da çalışıyor. Türkiye'nin ancak azınlıkların da bu ülkeyi sevdiğini bilerek güçleneceğine inanan Vartaryan'a göre Türkler soykırım yapmadı.

Aret Vartaryan kendisini "Annesi Rum, babası Ermeni, ailesinin kökenleri İstanbul'un fethine kadar inen bir ailenin tek oğlu" olarak tanımlıyor. 2002 yılından beri Türkiye Ermenileri Patrikliği'nin gençlik kolunda çalışıyor ve Patrikliğin iletişim konusunda danışmanlığını yapıyor. Ermeni sorununa farklı bir pencereden bakan ve bir Türkiye Ermenisi olduğunun altını çizen Vartanyan ile Türkiye'de Ermeni olmayı, diasporayı ve gelecekten beklediklerini konuştuk.

* Türkiye'de yaşayan bir Ermeni olarak nasıl bir problem var sizin için?
Bence en büyük hata bizim Türkiye'de Ahmet kadar, Mehmet kadar bu ülkenin vatandaşı olduğumuz gerçeğinin ihmal edilmesi. Asıl sorun Türkiye Ermenileri'nin Ermenistan'ın bir parçası olarak görülmesi. Benim aslında sizden bir farkım yok. İkimizin de nüfus cüzdanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazıyor. Ama Türkiye Ermenisinin yabancı bir topluluk gibi algılandığını görüyorsunuz. Bu gittikçe değişiyor, eskiye göre pozitif gelişmeler var ama bunun yıkılması lazım.

* Nasıl yıkılacak?
Aslında asıl sorun şu; siz kendi vatandaşınızdan ürkmezsiniz. Size karşı kullanacağı bir şeyi zaten düşünmezsiniz. Çok net olarak söylüyorum; Türkiye'nin hele ki bu soykırım meselelerinde dışarıya karşı en büyük gücü buradaki azınlıklar. Ben yurtdışına gittim. İngiltere'de, Fransa'da siz 'Ben Türkiye'de iyi yaşıyorum, ben Türkiye'de hayatımdan memnunum' dediğiniz zaman ya 'Devlet ağzıyla konuşuyor', ya 'Taraflı' diyorlar. Oysa burada iyi yaşadığımızı ispatladığımız sürece inanılmaz bir koz kazanıyoruz dışarıya karşı. Ama bana dönüp de 'E o zaman niye senden polis yok, savcı yok, kamu görevlisi yok?', 'Niye mal edinemiyorsunuz?' dediği zaman ortada kalıyorsunuz o zaman.

* Neden Ermeni savcı, milletvekili, asker yok?
Sorun şuradan başlıyor; azınlık psikolojisi var. Aileler geçmişten gelen bir takım endişelerle, 'Fazla konuşma, fazla öne çıkma' diye tembih ediyorlar. Mesela çocuk 'polis olmak istiyorum' diyor. Ama bunu ailesine açıkladığı zaman ailesi 'Saçmalama, olamazsın' diye önyargıyla bunu reddediyor. Çocuk başbakan olmayı bile istiyor. Ancak bu derneklerin, okulların içine kapanıklığından kaynaklanıyor. Bunu karşı tarafın da teşvik etmesi lazım.

* Başvurup reddedilen var mı?
Örnek olarak savcılık için başvurup reddedilen var. Teorik olarak bir sorun yok. Ama bir şekilde bir şeyler oluyor ve geri dönebiliyor. Ancak bu da değişiyor. Özellikle yeni nesil siyasetle daha ilgili. Daha çok konuşabilmeye başlamaları, dışarı açılabilmeleriyle bu istekleri de öne çıkıyor. Ben 5-10 yıl sonra Ermeni milletvekilleri falan görmeye başlayacağız diye düşünüyorum.

* Diaspora'nın bakışı altında neler yaşıyorsunuz?
En temel sorun burada çıkıyor. Türkiye Ermenisi'siniz, Türkiye'de yaşıyorsunuz. Yurtdışına gidiyorsunuz, göğsünüzü gere gere 'Ben Türkiye vatandaşıyım, Ermeniyim, Hıristiyanım' diyorsunuz. Bunu dediğiniz zaman size karşı bir önyargı oluşuyor. Pek sıcak bakmıyorlar vatandaşlığınızı vurgulamanıza. İçeride de 'Ben Ermeniyim' dediğiniz zaman bir negatiflik görürseniz ortada kalıyorsunuz, pinpon topu gibi. Orada bir kimlik sorunu başlıyor. 'Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyorum. Bunu gururla taşımaya çalışıyorum. Yurtdışına gidenlerin büyük bir bölümü 1915'ten itibaren Türkiye'den gitmedir. Çoğu da geldiği zaman İstanbul'a özlemle bakar. Boğaz'da oturup rakı içtiği zaman o coşkuyla içer. Bir kısmı da farklılaşmıştır zamanla.

* Soykırım meselesinde devletin bu konuya yaklaşımı için bir vatandaş olarak ne düşünüyorsunuz?
Tarihçi değilim ve zekamın yettiği kadar söylüyorum; soykırım meselesinde benim kişisel görüşüm şu; Nazilerle kıyaslayabileceğiniz bir soykırım politikası yok. Bunu samimi olarak, inandığım için söylüyorum. Bunu söylediğim için de diasporanın tepkisini çekebilirim. Ancak zaaflar olabilir, nedir o zaaf? O kadar insanı göç ettirirken o kadar kaynayan bir kazanda yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması olabilir. Çok insan da ölmüştür. Ama bunun sistematik biçimde 'Hadi Ermenilerin soyunu kıralım' tarzında olduğunu düşünmüyorum. Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, devlet olarak bahsediyorum çok geç bilimsel yaklaşmaya başladık olaya. Oysa ki, dışarıda yıllardır bu konuda çalışan, kitaplar yazan bir zümre var. Bu zaman açığının kapanması gerekecek. Şeffaf olmaktan korkmamak gerekiyor.

* Peki bunun formülü ne sizce?
Türkiye Ermenileri ile ortak çalıştığınız zaman, birlikte bir şeyleri konuştuğunuz zaman dışarıya çıktığınızda daha güçlüsünüz. Bence bu etkileşimin artması lazım. Şu an Ankara'da bir tez hazırlanırken, bir savunma hazırlanırken Türkiye Ermenilerinin görüşleri daha fazla alınmalı. Daha fazla birlikte çalışılmalı, bu çok önemli...

* Peki tehcirden dolayı ölüme yol açmanın da bir suç olduğunu düşünüyor musunuz?
O kadar donanımlı değilim, sadece benim yetişebildiğim kadarını söylüyorum, suç demeniz için gerçekten o insanları kasıtlı olarak öldürmek istiyor olmanız gerekiyor...

* En büyük eleştirilerden biri savaş olmayan yerlerden de tehcir yapılması...
Zaaflar olabilir, hatalar olabilir dediğim buydu. Bu soykırım meselesinde azınlıkların sayısal olarak azalmasının, göç etmesinin Varlık Vergisi, 6-7 Eylül gibi olaylarla ilişkisi var. Bunlar kırıcı olmuştur.

* Bunlar ırkçı politikalar mıdır? Nedir sizce?
Atatürk çok güzel tarif ediyor olması gerekeni; 'Ne mutlu Türküm diyene' sözleriyle. Ancak bu fiiliyatta tam olarak oturmadı. Coğrafyaya baktığınız zaman gerçekten insanların gözü Türkiye'nin üzerinde. Komplo teorisi diyoruz ama bu açıdan da bakmak gerekiyor. Bu korku psikolojisini silemediğiniz için karşınızdakine güvensizlik başlıyor. Sorun yine aynı yere geliyor. Azınlıkları Ahmet kadar, Mehmet kadar ülkesini seven insanlar olarak kabul edip etmemek... Mesele bu.

* Bu anlamda 'vatanseverlik' kavramının vatanını sevmeyen birilerine ihtiyacı yok mu?
Şahsi olarak hissetmiyorum. Bu şüphe dışarı karşı da duyulabilir. İlla içeride aramak gerekmiyor...

* Vatandaş olarak rahatsızlık duyduğunuz söylemler var mı?
Beni bu ülkenin bir parçası, tarihi değilmiş de bir yabancıymış gibi gösterdiği sürece ben bunlardan rahatsızlık duyarım. Çok yakın tarihte Meral Akşener'in Apo için 'Ermeni dölü' demesi, çok net bir ifadeydi. Sürçme deyip çevirebilirsiniz ama hem orada bir zihniyet gösteriyorsunuz hem de o lafın toplumun bileşkesini nasıl etkileyeceğini düşünmeniz gerekiyor. Sonra özür diledi ama... Herhangi sokaktaki vatandaşlardan duyabilirsiniz. 'Ermeniyim' dediğin zaman 'Estağfurullah' diyorlar. Bazı yerlerde küfür olarak algılanıyor. Türkiye'de yaşayan Ermeniler sanki Ermenistan'ın bir parçasıymış gibi görülüyor. Değil. Bunu anlatabilmek lazım. Bunu anlatabilmenin tek yolu işbirliği.

* Zaten hakkınız olan bir şeyi talep ediyorsunuz gibi gelmiyor mu size?
İletişim yollarının hala açık olduğunu düşünüyorum. Kanunlar çıksa, uygulanamasa da yol alınacağına inanıyorum. Ben çok pozitif düşünüyorum.

* Nasıl bir bakış açısı olmalı size göre?
Çok net bir şey var, bunu niye gözden kaçırıyoruz bilmiyorum. Biz 'Patriklik burada gizli çalışmalar yapabilir' diye endişeyle yaklaşıyoruz. Öbür taraftan bakıyorsunuz Yunan Patrikhanesi, İstanbul'daki Rum Patrikhanesi'nin ipini kesmeye bakıyor. Türkiye ve Yunanistan'ın çıkarlarının aynı olmadığını biliyorsak burada bir çelişki var. Bu Türkiye'nin dış politikası için bir güçtür diye düşünüyorum. Düşünün ki Ortodoks Kilisesi sizin sınırlarınız içinde, sizin vatandaşlarınızdır. Buna böyle bakmak lazım diye düşünüyorum.

* Boğaziçi Üniversitesi'ndeki panelin ertelenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orada hiçbir şekilde yasaklamak, engellemek doğru değil. Paylaşılması gereken noktalardan biri de bu. Bunlardan korkmamamız gerektiğini düşünüyorum. Şeffaflıktan kastım da bu. Korktuğumuz şey ne olabilirdi? Ben şuna bağlıyorum, Türkiye'nin doneleri yeterli değil. Gerçekten yurt dışında 50 yıldır çalışmalar yapılıyor, 50 yıldır alınmış bir yol var. Bu açığı kapatmamız gerekiyor.

* 1915'e ilişkin tartışmalarda rakamların konuşulması sizi rahatsız ediyor mu? Bu sanki bir nesneye dönüştürmek gibi...
Bazen tam ortada durmak gerektiğini düşünüyorum. Kendi geçmişinize bakıyorsunuz. O kadar insan ölmüş sonuçta. Bir şekilde ölmüş. Ama oturup da sağlıklı düşündüğünüz zaman diasporadan gelen tezler de rakamlara dayanıyor. Koşulları eşit düşünmek lazım. Özellikle şu anda kavranması gereken en temel şey buradaki azınlıklar ne kadar güçlü olursa Türkiye'nin dış politikası da o kadar güçlü olacak.

Cengiz ERDİNÇ

DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 Babam yaşasaydı Özal ailesi bu kadar dağılmaz, herkes...
 Hastalarımızın gözünde aşık da olduk tacizci de
 Türk kadınları hayatımda şimdiye kadar tanıdığım en güzel...
 Hiçbir kadın benim düzeyime gelemez
 Türkiye'ye karşı büyük bir cehalet ve önyargı var
 İstediğim roller oldu ama nedense yönetmenlerin aklına...
 Kadına kafes arkası layık görüldü
 Sörf için medyatik oldum
 Çeşme'ye rüzgarı için yerleştim hiçbir zaman pes etmedim
 Her yaştan ve meslekten kadına hizmet veriyoruz
 Herkes iktidar ve para peşinde mutsuzluğun asıl nedeni de bu
 Pornografi batağına saplandık
 Keşke şiirden kazanıp bu işe bulaşmasaydık
 Ciddi bir insanım ama soğuk değilim
 Onurlu bir insana yapılan çok büyük haksızlık
 Türkiye ketçaba benziyor
 11 Eylül kontrollü bir patlamadır
 Ajda Pekkan'ı kovalamaktan yoruldum
 Eşimden ayrılınca tek başıma kaldım
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
Kafada kırılıyor ama acıtmıyor
Kafada kırılıyor ama acıtmıyor
Tasarımcı Tamer Kızılağaç, rol gereği kafalarına şişe, tabak, bardak,...
Enrico Macias ve İstanbul bir aşk hikayesiydi
Enrico Macias ve İstanbul bir aşk hikayesiydi
Seyirci Enrico Macias'ı Hisar'daki konserde öyle bir alkışladı, tüm...
Yeni üreticiler rakıda standardı değiştirdi
Sabah Gazetesi yazarları Ahmet Örs, Refik Durbaş, Emre Aköz ve...
Tatlı rakıyı kadınlar beğeniyor
Piyasada bulunan sekiz ayrı rakıdan en çok beğenileni Efe Yaş Üzüm...
Yerasimos için Sabuni Helva
Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Stefanos Yerasimos, Türk kültürü için çok önemli...
Deve yarışlarına robot jokey
Katar'daki geleneksel deve yarışları yüzyıllardır çocuk jokeylerde yapılıyordu.
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.