|
|
Ecevit kuru pasta değil kestaneli yaş pasta yiyor
Bülent Ecevit biraz zor yürüyor. Minik Japon adımları atıyor ama böyle yürümekten sıkılıyor
Gerçekten de sağlığı yerinde mi? Rahat konuşabiliyor mu? Yoksa onun yerine Rahşan Ecevit mi konuştu? Kolay hareket edebiliyor mu? Verdiği cevaplara bakarsak aklı yerinde demektir. Sadece kuru pasta mı yiyor? Bütün bu sözler Ecevit röportajının yankıları. Bülent Ecevit "Herkesin derin devleti kendisine göredir" dedi. "Durup dururken niye derin devleti konuşuyoruz?" diye sordu. Verdiği cevapların satır aralarında çok önemli mesajlar vardı. "Hastalığınız döneminde size karşı suikast mı düzenlendi, zehirlediler mi sizi?" sorusuna "Kanıtım yok" diye cevap verdi. Bu ne demektir? "Evet öyle oldu ama açıklayamam çünkü kanıtım yok" demektir. Yeni Şafak Gazetesi Bülent Ecevit'in bu açıklamasından iki gün sonra aynı soruyu Rahşan Ecevit'e sorup aynı cevabı alınca, zehirlenme olayını bu sefer diğer gazetelerde de haber olarak okuduk. Ecevit ile derin devleti konuştuk ama daha çok merak edilen sağlığı oldu. Kiminle karşılaştıysam, kiminle telefonda konuştuysam hep aynı soruyu duydum. "Adam ölüyordu az daha, ne oldu da dirildi yani?" Bu sorunun cevabını bilmiyorum ama bildiğim Ecevit'in sağlığının yerinde olduğu. Evet, rahat konuşabiliyor. Hayır onun yerine Rahşan Ecevit konuşmadı. Yanımızda bile değildi. Evet, kolay hareket edebiliyor. Yürürken biraz zorlanıyor. Evet kesinlikle aklı yerinde. Hayır sadece kuru pasta yemiyor, üstelik iştahı bayağı yerinde. Röportaj esnasında kestaneli pasta yedi, pasta kuru değil yaştı.
*** Bülent Ecevit ile ilk kez 10 yıl önce röportaj yapmıştım. "Ne içersiniz?" diye sormuştu, "Kahve" yanıtından sonra kalkıp kahve hazırlamaya gidince çok utandığımı hatırlıyorum. Hemen yardıma koşmuştum, izin vermemişti. Öylesine bir centilmendi işte. Çok şaşırmıştım. Bir hafta önce kapısını tekrar çalarken ben de sağlığının yerinde olup olmadığını merak ediyordum doğrusu. İçeri girdiğimde sırtı bana dönük oturuyor, diğer konuğuyla ilgileniyordu. Beni fark eder etmez 80 yaşındaki küçük adam ayağa fırladı. (Küçük adam diyorum çünkü boyu biraz kısalmış, omuzları çökmüş.) Elimi sıktı, Sabah Gazetesi'nin kendisine gösterdiği ilgiden dolayı çok mutlu olduğunu, bu röportaj içinse heyecanlı olduğunu söyledi. Efendim, heyecan mı? Eski Başbakan Bülent Ecevit "Röportaj için heyecanlıyım" diyor. "Heyecan işi bana ait" dedim, "Hiç kusura bakmayın." Bülent Ecevit konuşması hem çok kolay hem de çok zor biri. Kolay çünkü hiçbir sorunuza şiddetli cevaplar vermiyor; yanlış, doğru, agresif, yalan, ne sorarsanız sorun önce hafif bir gülümseme beliriyor yüzünde. Sonra başlıyor anlatmaya. Kendi istediği biçimde. İşte işin zor tarafı o zaten. Unutmadan bir detay, kızdığı bir şey olursa gözü seğirmeye başlıyor. Size çaktırmamaya çalışıyor ama ne mümkün. O zaman ilgiyi başka yere çekmeye çalışıyor "Buyurun çayınız soğudu ya da pastanıza dokunmamışsınız" gibi ara veriyor. Sesi hep aynı seviyede, inişler çıkışlar yok. Konuşurken sık sık tarihleri karıştırıyor ama sonradan düzeltiyor. Yanlışları fark ettiğimi anladığı zaman "Tarihleri unutuyorum" diyor. Tek bir konu, sadece tek bir konuda o kibar sesi yükseliyor, gözü daha da seğiriyor, isimler tarihler, olaylar, inanın her şey karışıyor. Nedir mi o konu? Kemal Derviş. Ya da Bülent Ecevit'in sıkça kullandığı gibi Kamil Derviş. İsmini sürekli mi şaşırdı yoksa bilerek mi yanlış söyledi inanın buna karar veremedim. Ama Ecevit'in "Hayatımdaki tek pişmanlığım" dediği Kemal Derviş için hiç de iyi hissetmediği bir gerçek. Daha da çok şey söylemek istiyor onun hakkında. Daha negatif sözcükler seçmeye çalışıyor. Ama olmuyor işte. Değil, Bülent Ecevit'in tarzı değil.
*** Fotoğraflarla ilgili sorulara gelince. Evet Bülent Ecevit biraz zor yürüyor. Minik Japon adımları atıyor ama sıkılıyor böyle yürümekten, hızlı Japon adımlarını deniyor. İşte o zaman ben de korkuyorum. Nasıl korkmam? Yani ısrar etmişim, dışarıda fotoğraf diye tutturmuşum. Ya düşerse? 80 yaşında birinden bahsediyoruz. Şaka mı? İşte bu yüzden fotoğraflarda her daim arkasında, yanında, kolundayım. Röportajın ikinci bölümü yayınlandığında cep telefonum çaldı, bilinmeyen bir numara. Açtım karşı taraftan ses gelmiyor uzun süre "Alo" diye bağırdım. 10 dakika sonra tekrar çaldı, uzaklardan bir yerden bir ses "Ben Bülent Ecevit" dedi. Ne sekreter ne asistan ne de danışman... Kendi çeviriyor numarayı. Türkiye'nin böyle centilmen bir başbakanı vardı bir zamanlar.
|