Avrupa'ya uyarı...
Geçen üç gün içinde Türkiye'de yaşananlar, AB'nin herhangi bir ülkesinin bir kentinde meydana gelse acaba ne olurdu? Diyelim ki İspanya.. Barselona'da ETA taraftarları örgüt bayrakları ve liderlerinin posterlerini açmış, İspanya bayrağını yakıyorlar. Ya Avusturya.. Viyana'da Jörg Haider, "Siz de kim oluyorsunuz. Beni halk seçti" diyerek partinin başına tekrar geçmiş. Hatta altından çekilen yardımcılık koltuğuyla yetinmeyip, Başbakanlık makamına oturmuş. Meydanda yandaşları Haider'i geçmişte koltuğundan eden AB bayrağını yakıyor. Veya Fransa.. Le Pen, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci sıraya gelip, sağ-sol ittifak tarafından koltuğundan edilmenin hıncı içinde, Cumhurbaşkanlığı'na yeniden aday olmuş ve seçilmiş, AB'ye kan kusturuyor. Olmadı Hırvatistan.. Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçlusu ilan edilmesine rağmen, Zagrep hükümeti yakalayıp teslim etmediği için, AB'nin üyelik müzakerelerini askıya almasına neden olan General Ante Gotovina Hırvatistan Cumhurbaşkanı seçilmiş. Başkent Zagrep'te yandaşları "Halk kahramanı Gotovina" sloganları eşliğinde gösteri yapıyor. Acaba AB böyle bir tablo karşısında ne yapardı? Çünkü "Terörist, ırkçı, insan katili" olarak suçlanan bu kişilerin hepsi, AB'nin temizliğine uğradı.
Çifte standart oyunu Şimdi dönelim Türkiye'ye.. Avrupa Birliği parlamenterleri, terörist örgütün lideri Abdullah Öcalan'ın hapisten çıkması için mücadele veriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden, Öcalan'ın yeniden yargılanması kararının çıkarılması için gayret gösteriliyor. AB üyesi olsun olmasın, Norveç gibi terörün acısını hissetmiş bir ülkenin parlamenteri, gönderdiği uyuşturucu ile ülkesinin çocuklarını zehirleyen, dramında payı olan terörist lehine slogan atıyor. Norveç Büyükelçisi ise parlamenterinin bu davranışını, "Türkiye'deki ifade özgürlüğünün ne kadar ileri gittiğinin göstergesi" diye yorumlayabiliyor. Bunlardan cesaret alan Türkiye içindeki yandaşları da terör örgütünün bayrakları ve liderinin posterleri ile meydanları doldurup gösteri yapıyor. Hatta, daha ileri gidip hıyanet içinde Türk bayrağını yakma cüretini göstermeye kalkıyor. Bırakın AB üyesi olup olmadığını; acaba hangi ülke kendi ulusunun, vatanının, sembollerinin temeline dinamit konulmasına izin verir?
Masaya kim oturdu? Haydi terör örgütü ve lideri konusunu bir kenara bırakalım.. Avrupa Parlamentosu yetkililerinin son dönemde AB Konseyi ile çelişen Türkiye hakkındaki yaklaşımlarına ne demeli? Bütün bu girişimler, söylemler Türkiye'deki radikal kesimlerin daha güçlenmesi için mi yapılıyor? AKP Genel Başkan Vekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın da dün telefonda söylediği gibi, "Türkiye'nin sinir katsayısı" ölçülmeye mi çalışılıyor? Yoksa CHP Milletvekili İnal Batu'nun vurguladığı gibi, "AB kafa karışıklığı içinde çifte standart oyunu" mu oynuyor? Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili en fazla gayreti gösterenler dahi son dönemde yaşanan gelişmeler karşısında tepkisini gizlemiyor. Şurası kesin ki, AB içinden gelen yaklaşımlar, Türkiye'de sadece radikal kesimlerin gücünü artırıyor. Türkiye'de Le Pen'lerin, Haider'lerin serpilmesinin önünü açıyor. Bu yaklaşım sürdüğü ve törpülenen radikal akımlar boy atmaya başladığı sürece, bundan sadece Türkiye değil, AB ülkeleri de zarara uğrayacak. Bunun nedenini anlamak için Türkiye'nin sınırlarına bakmak yeterli. Tüm radikal akımların sızıp kendisine ulaşmasının önündeki en büyük engelin, Türkiye olduğunu görmeli... Tabii, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger'in Avrupalı parlamenterlere sorduğu şu sorunun yanıtı da verilerek: "İspanya ETA, Putin Çeçenler, Bush Ladin ile oturmazken, Türk devleti teröristle neden masaya oturacak? Sırplar Miloseviç, Hırvatlar Gotovina için hak arayamazken, siz nasıl bir terörist için hak arayabiliyorsunuz?"
|