9 Mart 2005 tarihinde Merkez Bankası dövize alım yönünde müdahale ettiğinde 1 dolar 1.25 YTL'den işlem görüyordu. Bütün gün süren yoğun müdahale sonucunda 1 dolar 1.27 YTL'ye yükselmiş ve Merkez Bankası 2.3 milyar dolar almıştı. O gün piyasa profesyonelleri, dövize yapılan müdahaleye rağmen dövizin düşmeye devam edeceğini ve MerkezBankası'nınçokdahayüksekorandafaizindirimiyapacağınıöngörüyorlardı. TCMB anketinde enflasyon beklentisi resmi tahmin rakamı olan yüzde 8 seviyesinin de altında yüzde 7.6 seviyesine inmişti. Kredideğerliliğiyüksekyabancıyatırımbankalarıtarafındanihraçedilençoğunluğubeşveonyılvadelikıymetlerinihraçmiktarı4milyarYTL'yiaşmış, on yıl vadeli kıymetlerde faiz yüzde 9.6'ya kadar gerilemişti. Aradan sadece bir hafta geçti ve bugün finansal piyasalar hızla kan kaybediyor. 1 dolar 1.31 YTL seviyesine yükseldi, uzun vadeli YTL cinsi tahviller yaklaşık olarak yüzde 2, hisse senetleri ise en yüksek seviyesine göre yüzde 6.5 değer kaybetti. Peki son bir hafta da ne değişti de, fiyatlar bu kadar geriledi?
Stand-bykoşuluetkiledimi? "Hükümet ile IMF'in 2004 aralık ayında prensipte anlaştığı yeni "Standby"önkoşulolansosyalgüvenlikreformu,geliridaresireformu,bankacılıkyasatasarısıvesonolarakteşvikyasatasarılarınınMeclis'tengeçmemesinedeniyleyapılamadı. Avrupa Birliği ile ilişkiler konusunda 17 Aralık'tan bugüne kadar somut adımlar atılmaması, piyasalar tarafından olumsuz olarak algılandı. Bu nedenle de finansal piyasalarda son hafta çok ciddi kayıplar yaşandı!..." Bu şekilde yazılmış bir paragraf birçok kişi tarafından kayıpların ana nedeni olarak kabul edilebilir. Ancak buradaki en büyük çelişki, yukarıda sayılan olumsuz nedenlerin faizlerin yüzde 15.5'i, doların 1.25'i ve borsanın da 28 bin 409 seviyesini gördüğünde de mevcut olmasıdır. O nedenle sadece yukarıdakiolumsuzluklarısongünlerdekidüşüşünnedeniolarakgösteremeyiz.
Modayatırımülkesimiyiz? YabancıyatırımcılarınsondönemdeTürkiye'dealmışolduğupozisyonlardanyüksekkâreldeetmişolmalarıvebukârırealizeederekülkelerinedönmekistemeleri, büyük ölçüde son dönemdeki fiyat düşüşlerini açıklamaktadır. Özellikle Türkiye'yifazlatanımayanvesadecesondöneminmodayatırımülkesiolduğuiçinküçükdeolsayatırımyapanfonların,büyükfonlardanbirkaçınınTürkiye'dençıktığınıgördüler. Sürü psikolojisi içerisinde hareket ederek ellerindeki bono, hisse senedi veya mevduatlarını bozdurarak, döviz almaları ise kurun ciddi derecede yükselmesine neden olmuştur. Kısavadeliolarakülkemizeyatırımyapanyabancıyatırımcılarınyanındauzunvadeliolarakülkemizekaynakaktaranyabancıyatırımcılardamevcuttur. Türkiye'de yılbaşından bugüne kadar olan sürede yaşanan hızlı faiz düşüşünün arkasında AB ile entegrasyona inanan yabancı yatırımcıların oldukları ve yatırımcıların uzun vadeli Türk tahvillerine ve hisse senetlerine yatırım yaptıklarını gözlemliyoruz. Bu yatırımcılara karşın içerideki bireysel ve kurumsal yatırımcılar daha kısa vadeli yatırım yapmakta ve döviz yatırımlarını arttırmaktadırlar.
Dışfaktörlerinetkisi Türkiye'nin önümüzdeki dönemde IMF ile uzlaşmaya varmayı sağlayacak reformlarıMeclis'tengeçirmesi,ABsürecindensomutadımlarınatılmasıyatırımcılarıntekrarTürkiye'yedönmesinisağlayacaktır. Makro ekonomik açıdan fiyat istikrarının sağlanmış olması, bütçe rakamlarının beklenenden daha iyi gelmesi, cari işlemler açığının yavaşlayan bir ekonomi ile önümüzdeki günlerde oransal olarak azalmasının beklenmesi yatırımcılar için uygun ortam yaratmaktadır. Diğer taraftan FED'in faiz artırımları doların daha pahalı hale gelmesine neden olmakta ve gelişmekte olan ülkelere giden sermayenin azalmasına yol açmaktadır. Yüksel petrol fiyatları ise petrol ithalatçısı ülkelerin faturalarını yükseltmekte ve cari işlemler açığını arttırmaktadır. Bu açıdan bakıldığından iç ekonomik ve siyasal gelişmelerden daha çok dış faktörlerin piyasalarımızı yönlendireceğini söylemek yanlış olmayacaktır.