Arjantin'in borç silmesinin düşündürdükleri
Arjantin yoğun bir çaba sonucu 100 milyar dolarlık borcunun yüzde 70'ini sildi. Bunu da "piyasa kuralları" içinde yaptı. Alacaklılarına, "benim bir dolarlık borcum piyasada 30 cente satılıp alınıyor, gelin bu seviyede sizlerle anlaşalım" dedi. İlk başta isteksiz davranan ve "bu iş olamaz" yaklaşımını benimseyen yatırımcılar, bu son öneriyi yüzde 76'sının "peki" demesiyle kabul ettiler. Sayıları 30 bine yakın kurumsal ve bireysel yatırımcılar ile hedge fonlar ve Arjantin'in kreditörleri, Arjantin'e yatırdıkları 70 milyar dolardan vazgeçtiler. İş de böylece çözüldü. Kimi gözlemci, "bu iş başarıdır" derken, kimileri "piyasa sisteminde kar da zarar da olabilir, gelişen ülkelere fon sağlayan yatırımcılara iyi bir ders oldu" yaklaşımını benimsediler. Burada dikkati çeken ilginç bir durum, gerek alacaklıların gerekse başta ABD ve IMF yönetimi olmak üzere uluslararası finansal mimaride söz sahibi olanların durumu sükunetle kabul etmeleriydi. İtalyan yatırımcılar hariç diğerleri seslerini fazla çıkarmadılar.
Neden sessiz kalındı? Kanımca bu sessizlik, dört nedene bağlanabilir. Birincisi, ABD Hazine yetkilileri ve özellikle müsteşarı John Taylor, sorunu çözmek için üç yıl önce bazı öneriler ortaya attı. Planlar sundu. Konuyla ilgili olarak yapılan bazı toplantılara beni de davet ettiler. Tartışmalara katıldım. Ancak bu önerilerin tamamı Arjantin'in alacaklıları, bunların hukukçuları ve diğer piyasa oyuncuları tarafından reddedildi. John Taylor da bozuldu. Değişik bazı öneri ve düşünceler, IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger'den de geldi. Onlar da kabul edilmedi. Bunun üzerine, alacaklılara "o zaman siz oturun, çözün" dediler. ABD ve IMF, ortaya çıkan bu son çözümü bu nedenle kabullendiler. İkinci neden, sayıları 30 bine yaklaşan alacaklıların bu işle uğraşmaktan bıkmalarıydı . "Borcun miktarı ne kadar yüksekse, borçlunun şartları dikte ettirmesi o derecede kolaydır" kuralına uymak zorunda kaldılar. Üçüncüsü ise, sorunun piyasa kuralları ve alacaklıların yüzde 76'sının onaylaması ile çözülmesiydi. ABD ve IMF'nin önerilerindeki temel noktalardan birisi, ülkelerin borçlarını yeniden yapılandırmalarında asgari yüzde 75 oranında alacaklının katılımı ile anlaşma sağlanmasıydı. Bu da Arjantin olayında gerçekleşti. Son olarak ise, ABD ve IMF yönetimlerinin, kendileri kabul etmese de, Arjantin'in bu duruma düşmesindeki hatalarını telafi etmekti.
Türkiye yapabilir mi? Duruma Türkiye cephesinden baktığımızda iki önemli nokta karşımıza çıkıyor. Birincisi bizim borcumuzun büyük bölümü iç borçla ilişkili . Arjantin stili ötelenecek dış borcumuz, IMF'yi, Dünya Bankası'nı, işçilerin Merkez Bankası'ndaki mevduatlarını ve özel sektörün kendi kendisini fonladığı tutarları ayıkladığımız taktirde düşük düzeyde. 30-40 milyar doları aşmaz. Bunların önemli bir kısmı da Hazine'nin 30 yıla kadar uzanan vadelerle uluslararası piyasalardan borçlandığı tutarlar. Alınacak riske değmez. Bunları, Arjantin gibi bir işleme tabi tutmayı "aklımıza dahi getirmememiz" lazım. Ayrıca, Arjantin'in önünde Avrupa Birliği benzeri bir topluluğa girmek gibi bir çıpası yok. Avrupa Birliği'ne üyelik bizim için hayati öneme sahip. " Arjantin stili" bir hareketin bu süreçte yeri yoktur . Orada oyunun kuralları değişiktir.
|