|
|
|
|
Şişmandım... Ama güzeldim
SABAH gazetesi ve galiba Türk basınının ilk 'şişmanlığından korkmayan' yazarı olarak yine iş başındayım! Faik Sönmez'in yüzlerce kıyafeti arasından istediğimi seçip, objektif karşısına geçtim. Ve sonuç vallahi bence 'mükemmel!' Şişmandım ama güzeldim... Ne diyeyim Deniz Akkaya korksun....
İnsan 30 yaşına gelince, daha önce hiç kullanmadığı bazı cümleler gündeme geliveriyor; "Hiç unutmam, yıl 1995'ti..." Ama gerçekten öyleydi! Cosmopolitan dergisinde çalışıyordum. Ama yine sevdiğim konularda yazılar yazıyordum. Otomobil, teknoloji, müzik vs... Ama her ay dergimizin bazı çalışanları moda çekimleri için koşturur dururlardı. Gelecek sezonun kıyafetleri en az altı ay öncesinden gelirdi. Ülkemizin ve dünyanın en güzel kadınlarının çekimlerde giyeceği kıyafetler için harika aksesuvarlar da hazırlanırdı. Bazen çekimlere gider kendimi bu çekici kıyafetler içinde hayal ederdim. Ülkemizin en iyi fotoğrafçılarına pozlar verirdim hayalet çekimlerimde...
POZ VERECEĞİM!!! Ama ben 'X-Large'dım ve bu kıyafetleri giymek gerçekten de ancak rüyalarımda görebileceğim bir durumdu. Kendimi gerçek bir moda çekiminin kahramanı olarak bulmam için 30 yaşıma gelip, SABAH gazetesi ve galiba Türk basınının ilk 'şişmanlığından korkmayan' yazarı olmam gerekiyordu. Telefonun öbür ucunda Faik Sönmez firmasının basın danışmanı vardı ve gelecek yaz için yapılacak moda çekimlerine balık etinde bir fotomodelin katılacağını, istersem benim de seyirci olabileceğimi söyledi. Ama benim bu duruma daha fazla seyirci olmaya niyetim yoktu. "Gelirsem, ben de poz veririm kıyafetlerinizle" dedim. Tabii hemen kabul ettiler. İtiraf ediyorum ben de biraz kendimle gurur duydum. Eğlenceli bir şey keşfetmiş biri olarak gazetede nasıl hava atacağımı düşünüyordum.
ÖNCE DİZLERİM TİTREDİ Deniz Akkaya için nasıl hazırlanılıyorsa, çekim öncesi benim için de öyle hazırlanılıyordu. Arayıp duruyorlardı; ayakkabı numaram, bedenim, sevdiğim renkler kısaca konu ile ilgili ne kadar önemli şey varsa... Artık kendimi daha da önemli hisseder olmuştum. Ama bir yandan da çok heyecanlıydım. Çekim günü gelip, mekânın adresini öğrenince dizlerim biraz titredi. Çünkü fotoğrafları Tamer Yılmaz çekecekti. Birçoğunuza bu isim fazla bir şey ifade etmeyebilir. Ama özellikle reklam ve pop müzik dünyasında ona fotoğraf çektirmek bir ayrıcalıktır. Stüdyoya girdiğimde sıra sıra hazırlanan kıyafetleri, yıllarca ünlü isimlerin makyajını yaptırdığımız Hamiyet'i ve Mete Sönmez'i görünce dizlerimin bağı çözüldü. Sanırım biraz da sararmışım, hemen bana bir bardak su getirdiler. Kendime gelince olayları espriye vuran, kendisi ile barışık şişman maskesini taktım. Bu mood'a geçtiğimde öyle bir hale geliyorum ki, bir stand-up'çı havasına bürünüyorum.
METE BEY ŞİKAYETÇI! Derken karanlıklar içinden X-large mankenimiz Karen Tallon beliriyor. Ama vallahi, ülkemiz normlarında sadece hafif balıketi. Yani Sibel Can'dan bile ince! Amerikalı ama İskoçya'da yaşıyor. Geçen yıl doğum yapmış. Eşi de Hugh Grant'e benziyormuş. Ondan şişmandım ama Allah'tan boylarımız birbirine yakındı. Ardından makyajım başladı. Sürekli Hamiyet'e beni biraz daha zayıf göstermesi için yalvarıyordum. Bu arada ikinci kuşak Sönmez olan Mete Bey'le biraz sohbet ettik. İlk şikayeti dergilerin moda çekimleri ile ilgiliydi. Hiçbir dergiye büyük beden koleksiyon ile çekim yapmayı kabul ettirememişti. Babasının küçük bir atölyede başladığı ve dev bir markaya dönüştürdüğü şirketi modern bir şekilde yönetiyordu...
ZENGİN BİR KADIN GİBİYDİM Artık çekim zamanı gelmişti. Sibel Aral'ın tasarladığı yeni koleksiyon karşımızda duruyordu. Yüzlerce elbise arasından çekimde ne giyeceğimi tasarlamak en eğlenceli bölümdü. İstediğim her kıyafetin üzerime olması gibi bir lüksüm vardı ve her kıyafetin altına uygun ayakkabı ile kolye, bilezik benzeri aksesuvarlar mevcuttu. Bir gazeteci olduğum için herkes etrafımda dönüyordu. Kendimi tüm Faik Sönmez koleksiyonunu evine getirtmiş bir zengin kadın gibi hissettim. Bir yandan da Karen bana fotoğraf çektirirken nasıl durmam gerektiğini anlatıyordu. İlk fotoğrafları çok şık bir koltuk üzerinde çektik. Tamer Yılmaz öylesine rahatlatmıştı ki, artık yavaş yavaş kendimi o çekimin en şişman ama en seksi kadını gibi hissetmeye başlamıştım.
İLGİ TAMAMEN ÜZERİMDEYDİ Hatta cesaretim öyle arttı ki, sanal olarak stüdyoya kurulan podyumda yürüyerek pozlar bile vermeye başladım. Bir anda zihnimde tüm takip ışıkları bana yöneldi. Gazeteciler çılgın gibi fotoğraflarımı çekiyorlardı. Davetlilerin alkışları ise duyulması gereken bir durumdu. Bir ara 'acaba göğsümü gösterip tüm paparazzi programlarında manşet olayım mı?' dedim ama gerek yoktu. Zaten ilgi tamamen üzerimdeydi. Son karede Mete Bey, Sibel Hanım ve tüm emeği geçenler podyumdaydık. Şişmandım ama galiba güzeldim de... (Deniz Akkaya benden korksun!)
|
|
|
|
|
|
|
|
|