Rice'dan Erdoğan'a: İş size düşüyor
Başbakan Tayyip Erdoğan, bugün Güney Asya'ya uçmadan önce, Esenboğa Havaalanı'nda Condoleezza Rice ile konuşacak. Tarafların birbirine neler söyleyeceği, Rice'ın Başbakan Erdoğan'ın Kerkük açıklamalarıyla ilgili ne tür bir yanıt getireceği bilinmiyor. Ortada olan, Türkiye'de yükselen bir Amerikan karşıtlığı dalga olduğu; İran, PKK ve Kerkük meselelerinde Başbakan ve kamuoyunun Washington'un tavrından rahatsız olduğu ve ikili ilişkilerde "esasa dayalı" bir sıkıntı yaşanmasa da, özellikle Washington'da Başbakan'ın son çıkışlarının bir "gerilim politikası" olarak algılandığı. Ama bu, gerçekten öyle mi? Amerikalılar, Başbakan'ın tam olarak nasıl bir strateji izlediğini kestirmeye çalışırken, muhtemelen Cumartesi günkü buluşmayı, "Türk-Amerikan ilişkilerinin devamı için uzun vadede kamuoyu desteği şart ve bu da ancak yetkililerin katkısıyla olabilir" mesajını vermek için kullanacaklar. Amerikan tarafı sıkıntısını doğru adrese götürüyor. Çünkü son dönemlerin en popüler liderlerinden olan Erdoğan, aynı zamanda Türkiye'de artan Amerikan karşıtlığını dizginleyebilecek "yetki ve meşruiyet"e sahip tek isim. Erdoğan göreve başladığında yüzde 35'lerde olan Türkiye'nin AB üyeliğine destek, bugün kamuoyunda yüzde 80'leri aştı. AKP çevreleri, Başbakan'ın sertleşen söyleminde, iç kamuoyu ve parti tabanından gelen tepkinin etkili olduğunu söylüyor. Unutmayalım ki ABD'nin Türkiye'yi işgal senaryosunu anlatan "Metal Fırtına" en çok satan kitaplar listesinde; Türk kamuoyunun yüzde sekseni ABD'yi "dünya barışına tehdit" görüyor; öğretmenler arasında bir ankete göre yüzde 50'den fazlası ABD'yi "düşman" ilan etmişti. Buna karşın Erdoğan, "bu ortama rağmen," Türk-Amerikan ilişkileri için elinden geleni yaptığını düşünüyor. Yakın çevresi, Başbakan'ın 1 Mart tezkeresinin geçmesi için uğraştığını, daha sonraki temaslarda da ABD'ye muhalefet etmediğini hatırlatıyor. Erdoğan, ABD'nin dünyanın en büyük gücü ve Türkiye'nin stratejik ortağı olduğunun farkında. Şu anki önceliği, Kerkük'te Türk tezlerini korumak ve İran'a ABD müdahalesini engellemek. Ama niyeti Washington'la kavga değil. Zaten son dönemde Türk-Amerikan diyaloğunda asıl gerilim kaynağı, kamuoyundan esen rüzgardan prim yapmak için konuya atlayan "yetkisiz" isimler oldu. Mehmet Elkatmış'ın "atom bombası ve soykırımı" demeçlerini hatırlarsınız. Geçen hafta da Vakit gazetesine demeç veren Meclis'teki Türk-Amerikan Dostluk Grubu üyesi AKP milletvekili Turan Çömez, "ABD artık müttefikimiz değil" sözlerinden sonra AK Parti yönetimi tarafından da ciddi biçimde uyarıldı. Hükümet kaynaklarına sorarsanız, bu tarz demeçler ve anti-Amerikanizm, Washington'un "kendi hatalarının sonucu." Kerkük'te sandığın çalınması, bizzat ABD tezlerinin iflası! Amerikalılara sorarsanız, yetkililerin söylemi, daha alttakilere yeşil ışık yakıyor. İşte Rice ve Erdoğan, bu meseleleri masaya yatıracak. Kamuoyundaki havaya karşın, Türk-Amerikan diyaloğunun "stratejik" boyutu, son iki yıla kıyasla en parlak dönemini yaşıyor. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un geçen haftaki brifingde Türk-Amerikan ilişkilerinin "tek bir konuya endekslenmeyecek kadar geniş kapsamlı" olduğu vurgusunun Washington'daki yankısını daha önce yazmıştık. ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarı Douglas Feith'in TSK'yla temaslarında da bu özenli üslup sergilendi. Amerikan tarafının, Pentagon'un global güçlerinin yeniden yapılandırılması planı çerçevesinde 48 F-16'nın Almanya'dan İncirlik'e konuşlandırılması talebinden resmen vazgeçtiğini açıkladı. Kuşkusuz Feith'ın bu sözleri, F16'ların İncirlik'te konuşlandırılmasına sıcak bakmayan TSK yönetimini rahatlattı. Bu talep artık masada değil. Buna karşılık Türk tarafı da, Feith'a, Türk-Amerikan askeri ittifakını şekillendiren mevcut Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın (SEİA) F16'ların İncirlik'te kısıtlı sürelerde "rotasyon" yaparak kalmasına izin verdiğini hatırlattı. Bu teknik hatırlatma, Washington'a jest. Türk tarafı ayrıca İncirlik'in insani yardım amaçlı ulaşım terminali ("cargo hub") olarak daha geniş kullanımı talebini de değerlendirmekte.
|