Spor mu?! O da ne?!
Kale arkalarına koltuk takacağız, tribün terörünü aşacağıııız!.. Statlarda her yere kamera asacağız, küfürün önünü alacağıııız!.. Taraftarı göz taramasından geçireceğiz; holiganı bulacağıııız!.. Yukarıdaki cümleler Allahım'a şükürler olsun ki bana ait değil... Bu tür cümleler kuracak kadar tribünden; spordan uzak değilim. Bu tür beylik laflar söylemek, Türk sporunu yönetenlerin işidir... Biz sadece ve sadece gerçekleri söyleriz... İşte, o acı gerçekler: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, geçen hafta Türkiye'deki lisanslı sporcu sayısını açıkladı... 81 ilde yaşayan 70 milyon nüfus içinde, sadece ve sadece 619 bin 789 lisanslı sporcu bulunuyor. Onların da 122 bini faal. Geriye kalan 69 milyon küsur Türk arasında en yaygın spor, TV karşısında zapping yapmak ya da kahvede tavla atmak. Peki yurtdışında durum ne? Halk, spora ne kadar ilgili? Bu sorulara, Galatasaray Dergisi'nden Bülent Timurlenk'in, Avrupa futbolu ve taraftarlık üzerine hazırladığı dosyada yer alan çarpıcı rakamlarla yanıt verelim: İngiltere'de, Sir Norman Chester Center'ın araştırmasına göre, İngiliz futbol seyircisinin yüzde 48'i, 20'li yaşlarda lisanslı olarak futbol oynamış... Yüzde 40'ı halen aktif olarak spor yapıyor. Yani futbolu öyle köfteden değil harbiden biliyor. Bu nedenle, İngiliz statlarında seyircinin gürültüsü, oynanan oyunun ritmiyle eş zamanlı yükselip alçalıyor. Almanya'daki rakamlar çok daha çarpıcı. Ülkede 26.239 futbol kulübü var. Bu kulüplerdeki lisanslı futbolcu sayısı 6.2 milyon. Bizde yüzme, boks, halter, golf, bisiklet, basketbol, voleybol, futbol, güreş, halter ve aklınıza gelen gelmeyen tüm sporları toplayın, 619 bin 789 lisanslı sporcuya ulaşıyorsunuz. Aslında bu rakamlara çok şaşırmamak lazım. Çünkü, bizde sporu ve spor kulüplerini yönetenler bile genellikle spor kökenli değil. Ya bankacı, ya müteahhit, ya tekstilci, ya galerici... Elin Alman'ı, İngiliz'i tribüne küfretmek; gündelik hayatındaki aşksızlığın, işsizliğin, yeteneksizliğin, başarısızlığın intikamını almak için değil, zaten bir parçası olduğu şovda yer almak için gidiyor. Spor yaptığı için, kaybetmenin de kazanmak kadar doğal olduğunu biliyor. Takımı yenilince hayata küsmüyor... Ne mi yapıyor? Alt tarafı o akşam biriki bira fazla içiyor. Gelelim sadede... Kamerayla, koltukla, normal taraftarı da canından bezdiren polis baskısıyla tribün terörünü bitiremezsiniz... Tabii ki statlarımızda modern teknolojinin nimetlerinden yararlanalım. Oralara giden insanları, kötü niyetlilelere karşı koruyalım. Ancak, tribün terörünü bitirmenin tek yolunun, daha çok insanı sporun içine çekmek olduğunu unutmayalım; unutturmayalım. Bunu unutursak bir sonraki cinayete kadar sorunu çözdüğümüzü sanırız. Ve bir kez daha yanılırız.
|