|
|
|
|
|
|
'Ağabeyler'in Nur Meclisi
Said Nursi'nin vefat etmesiyle cemaat adeta yetim kalmıştı. 'Ağabey' lakaplı kıdemli Nurcular bir kurul oluşturdu Ancak 'dakika bir gol bir', bölünmeler başlamıştı. 'Yazıcılar' adlı grup 'Risaleler elle çoğaltılmalı' deyip ayrıldı!.
Dizinin dünkü bölümünde Bediüzzaman'ın vefatına, gömülmesine ve daha sonra kabrinin bilinmeyen bir yere taşınmasına değinmiştik. Bir noktayı hatırlatarak devam edelim. Demiştik ki... Tarikat başka, cemaat başka; mürit başka, talebe başka... Nurcular bir tarikat değil, cemaat oluştururlar. Çünkü şeyhleri yoktur. Cemaatte 'büyükler', 'sözü geçen yaşlılar', 'kanaat önderleri' bulunur. Tarikatta 'kişisel' ilişkiler ve 'sözlü kültür' egemendir. Bu açıdan Nur cemaatinin özünü Bediüzzaman'ın 'yazıları' oluşturur.
BÖLÜNDÜKÇE BÜYÜDÜLER Bir şeyh vefat ettiğinde hemen bir yenisi seçilir. Kimin, niye, nasıl şeyh olacağı uzun yıllara dayanan geleneklerle belirlenmiştir. Dolayısıylatarikatta derin bir kriz çıkmaz. Nur cemaati ise ilk kez böyle bir olayla karşılaşıyordu: Üstadın vefatından sonra ne yapacaklardı? Kim, niye, hangi yöntemle önder olacaktı? Bu soruları ortaya atmakla dizimizin ikinci büyük öbeği de başlamış oluyor. Bugünden itibaren 1960'ta başlayıp günümüze dek devam eden süreçte; bölünme, parçalanma ve yeniden bir araya gelme dönemine giriyoruz. Bu çalışmayı hazırlarken yararlandığımız kaynakları dizinin sonunda belirteceğiz. Ancak biri var ki o olmasaydı ben böyle bir çabaya belki girişmezdim: İsmail Fatih Ceylan'ın, 'Bülent Bengisu' takma adıyla 'Tarihve Düşünce' dergisinin 2001 Ocak sayısı için kaleme aldığı, "Parçalandıkça Büyüyen Bir Cemaat: Risale-i Nur Şakirdleri" başlıklı araştırması... Eğer 2001'de tarihsel perspektif veren o zihin açıcı yazıyı okumasaydım böyle bir çalışmaya cesaret edemezdim. Ceylan'ın yazısını merkeze alarak devam edelim... Cemaatin önde gelenleri üstatlarını toprağa verdikten sonra ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlardı. O dönemde ülke çapında 750 bin kadar Nur talebesi olduğu tahmin ediliyordu. Peki bu grup nasıl derlenip toparlanacaktı?
'ÜSTAT BEN OLMALIYIM' Zübeyir Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Hüsnü Yeğin, BayramYüksel, Mehmet (Fırıncı) Güleç gibi, Said Nursi'nin yanında ve hizmetinde bulunmuş 'ağabeyler' bir araya geldi. Tartışmalar sonunda şöyle bir karar alındı: 1920 doğumlu Zübeyir Gündüzalp lider olacak, onun hemen yanında bir danışma meclisi (istişare heyeti) yer alacaktı. Gündüzalp tam cemaati toparlamaya çalışırken ilk muhalefet hareketi patladı! 'Yazıcılar' adı verilen grubun lideri olan 1899 doğumlu Hüsrev Altınbaşak, 'Yeni üstat ben olmalıyım' diyordu. Hareket uğruna hapislerde yatmış olan bu kıdemli 'ağabey'in yönlendirdiği grubun özelliği risalelerin Latin harfleriyle basılmasına karşı çıkmasıydı. Özetle şöyle diyorlardı: "Risalelerinorijinali eski yazıyladır. Talebelerin bunları elle çoğaltması onların cemaate daha fazla bağlanmasına yol açar. Risalelerin Latin harfleriyle basılması cemaatimizin ruhuna aykırıdır." Bu ilginç bir bakış açısıydı. Ancak Nur Hareketi'nin tarihiyle uyumlu değildi. Çünkü Said Nursi sağlığında risalelerin önce teksir makinesiyle, ardından da matbaada, üstelik de Latin harfleriyle basılmasını istemiş, sonuçtan da mutlu olmuştu.
'ONLARI DEFTERDEN SİLDİM' Ağabeyler Meclisi bölünmenin olmaması için Hüsrev Altınbaşak'ı ikna etmeye çalıştı. 'Ağabeyler'in canını sıkan noktalardan biri de birçok gencin Altınbaşak gibi düşünmesiydi. 1961 yılının sonlarında içlerinde Mehmet Kırkıncı'nında bulunduğu 16 kişilik bir grup yola çıktı. Isparta'ya gidilecek ve Altınbaşak ikna edilecekti. Ancak bunda başarısız oldular. Mehmet Kırkıncı Hoca'nın anılarına göre Hüsrev Altınbaşak diğer ağabeyleri defterden sildiğini, kendi bildiği yolda gideceğini söylemişti. Bu arada Altınbaşak'ın mesela Van'daki takipçileri harıl harıl elle risaleleri çoğaltıyordu. Özellikle gençlerin risaleleri okuyup tartışmak yerine kendilerini yazıya vermesi diğer ağabeylerin canını sıkıyordu. Ama çare yoktu. Böylece ilk kopma gerçekleşmiş oluyordu. Zübeyir Gündüzalp işlerin böyle yürümeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Daha 'merkezi' bir yapı gerekiyordu. Aksi halde başka kopmalarda olabilirdi.
KİRAZLI SOKAK'TAKİ MERKEZ Bunun üzerine İstanbul Süleymaniye'deki Kirazlı Sokak No. 46'daki ev cemaate tahsis edildi. Burası Nurcular'ın üssü olmuştu. Cemaatle ilgili hemen her karar bu evde alınıyordu. Evin müdavimleri arasında Mehmet (Fırıncı) Güleç, Mehmet Emin Birinci vardı. Daha sonra Yeni Asya grubunun lideri olan Mehmet Kutlular da sık sık buraya geliyordu. Nur cemaatiyle ilgili birçok çalışması bulunan Yavuz Bahadıroğlu daha sonra bu evde olup bitenleri 'Kirazlı Mescit Sokağı' adıyla romanlaştırdı. Cemaatte düzen yavaş yavaş sağlanmıştı. Ağabeylerin artık yeni bir hedefivardı: Gazete!
BASIN NURCULAR'I ES GEÇTİ O dönemde büyük basın Nurcular'dan ya hiç etmiyor ya da sadece olumsuz haberleri veriyordu. İslami yayın organları ise siyasete ağırlık vermiş olduğundan particilikten uzak duran Nurcular'la pek ilgilenmiyordu. Mesela Mehmet Şevket Eygi'nin 1966'da yayınlamaya başladığı Bugün gazetesinin yöneticileri, baskılar nedeniyle Nurcular'a yer veremediklerini ileri sürüyordu. Ne yapmalı, ne etmeli derken Gündüzalp, Nurcu olmamasına rağmen cemaate sempati besleyen, Hilal dergisinin sahibi, işadamı Salih Özcan ile görüştü. Haftalık gazetenin çıkması için yardım edeceğine söz vermişti. Nihayet 'Zülfikar' ve'Uhuvvet' gibi dergilerden sonra cemaatin iyi kötü bir gazetesi olacaktı.
ARTIK GAZETELERİ VARDI 1967'de gazete çalışmaları başlamıştı. Gündüzalp'in 'İttihat' adını verdiği gazete, "İmtiyaz sahibi: Salih Özcan, Yayın Müdürü: Mustafa Polat" şeklinde bir künyeyle aynı yılın 24 Ekim günü piyasaya çıktı. Gazeteyi açanların rast geldikleri imzalar arasında şunlar vardı: Ahmet Şahin, Hekimoğlu İsmail, Necmettin Şahiner, Altan Deliorman, Tevfik Paksu, Ali Ulvi Kurucu, Abdürrahim Karakoç, Vehip Sinan, Gürbüz Azak. Gazetenin çıkması elbette cemaatte sevinçle karşılanmıştı... Ama bu gazete işinin ileride yeni bölünmelere yol açacağını kimse bilmiyordu!..
Emre Aköz Nevzat Atal
|
|
|
|
|
|
|
|
|