|
|
Sevdiğimiz her şey marka değildir
Perşembe akşamı NTV'de Okan Bayülgen'in programına katıldım. Ne kadar çok izleyeni varmış. Ertesi günü arayanların sayısından belli. Orada izleyicinin yarım kaldığını düşündüğü iki konuya bugünkü yazımda değineceğime dair söz verdim. Birincisi Gülben Ergen'in kendisiyle ilgili yaptırdığı araştırmaya; ikincisi, favori tatlım Bebek Badem Ezmesi'nin neden marka olmadığına. Gülben Hanım, "Ben her şeyi bilirim" demeyip Türkiye'nin en saygın araştırma şirketlerinden GFK ile çalışıyormuş. Hatta Araştırmacılar Derneği'nin geçen haftaki toplantısında Şirket'in Genel Müdürü Elvan Oktar ile birlikte kalkıp yaptırdığı araştırmayı katılımcılara bizzat sunmuş. Bu cesaret işidir. Araştırma yaptırmak da öyle. Pek çok şirket yöneticisi bilirim ki, yapılan algılama araştırmaları olumsuz çıktı mı, ilk işleri araştırmada hata olup olmadığını araştırmak, sonra da araştırma raporunu sümen altına atmak olur. Strateji için en anlamlı sözü Yunus Emre, bazılarına göre de bir Türk bilge kaanı söylemiş: "Göz o ki, dağın arkasını göre; akıl o ki başna geleceği bile!"... Günümüzde bilgelik bilgiyle oluyor artık. Gözleri tavana dikip, "Olsa olsa..." diyerek değil. Bilgiye ulaşma ise veriden geçiyor. Yani araştırmadan. Araştırma navigasyon aleti, pusula gibidir. Kararı yine kaptan verir. Türkiye'de kaç tane popüler star bu yola başvurmuştur bilemem. Gülben Hanım kendisiyle ilgili çok şey biliyor artık. Algılama araştırması yaptırmayan şirket yöneticilerine duyurulur... Hayranı olduğum, dostlarıma ikram etmekten onur duyduğum Bebek Badem Ezmesi'ne gelince... Tabii ki marka değildir. Çok değerli bir isimdir ama 'Marka' değildir. Hacı Bekir gibi, Kıyı Restoran gibi, Kanaat Lokantası, Vefa Bozacısı, Hünkâr, Rebul, Koço, Hacı Abdullah, Onbaşlar, Çerkezo, Haci Şakir, Kristal, Kurukahveci Mehmet Efendi, Sultanahmet Köftecisi, Circle d'Orient (Büyük Kulüp) gibi... Bunların hepsi, hani övüne övüne "Başka hiçbir yerde şubemiz yoktur" diye yazanlar da dahil, kendi alanlarında kaliteden taviz vermeden varlıklarını sürdüren yapılardır... Bunlara marka dersek sadece adları milyarlarca dolar eden yüzlerce içecek, giyecek, oto- mobil, bilgisayar, kozmetik, beyaz eşya markalarına, kurumsal markalara ne diyeceğiz? Marka, kapitalist sistemin, sanayi ve bilgi toplumunun en ileri, en karmaşk çıktılarından biridir. Yukarıda saydığım isimler ise kapitalizm öncesi 'manifaktür' dönemine, ya da feodal ilişkilerin hakim olduğu yapılara ait kurumlar. Onlar Bebek Badem Ezmesi'nin efsanevi sahibesi Sevim Hanım'ın dediği gibi, 'Oldukları gibi kalmayı, yayılmayarak kali- telerini korumayı' seçmiş olabilirler. Saygı duyarım. Eğilirim önlerinde. Benim derdim onlarla değil, eski ekonomik sistem içinde kalmayı tercih etmiş olan bu saygın kurumların ille de marka olduğunu iddia edenlerle. Bu çerçeveden bakıldığında, ileri kapitalizmin gereğini, küresellik dahil tüm vecibeleriyle yerine getiremedikleri sürece sanatçılarımız da marka değildir, futbolcularımız da. Tarkan'ın kendi kokusunun tanıtım toplantısına katılmamış olduğunu hatırlatırım. Sanatçılarımız marka değiller demek, meşhur değiller demek değildir. Para kazanamazlar demek değildir. Ama sevdiğimiz her şeye marka dersek, işte o zaman marka yaratamayız...
|