Hayat bir kiraz tabağıdır
Hayat bir kiraz tabağıdır' sözünü yükselen burçlardan söz eden bir kitapta okudum. Yükselen İkizlerin hayatı tanımlama cümlesiymiş. Benim yükselenim İkizler, aslım da Terazi. Bu kombinasyonun ne demek olduğunu aynı duruma haiz olanlar bilirler! Artık İkizler'le burçdaş sayılabiliyorum yani. Zira otuzumu geçtim! Evvet sayıın ve sevgilii okurcum, otuzunu geçtiysen yükselen burcunun özelliklerini gösteriyormuşsun. Bu hesaba göre ben, iki ruhlu, özgürlüğüne düşkün fekat aynı zamanda bağlı da... Kafası fena karışık fekat işleyen demir ışıldar misali parıldayan bir zekası olan. Sıkılan, buna mukabil asla sıkıcı olmayan filan harika bişey haline gelmişim epey bi zamandır. Haaarika hakkaten ya! Yoksa kiraz tabağı olan BEN miyim? Bu durumda yemeyip yanımda mı yatmalı? Yoksa çekirdeğim yiyenin boğazına mı batmalı? Ne dir? Buna mukabil ne değildir bilen bi desin bakiyim. Bütün bu burç murç (bi de hurç vardı di mi?!) bahisleri neden? 28 Eylül benim doğum günüm de ondan... Hiç saymam, dinlemem! Bütün yurt sathında, yavru vatanda ve dış temsilciliklerimizde törenlerle kutlanıcek. Bana ne! Bana ne! Bana ne!.. Öyle çiçekli böcekli e-postalarla gelmeyin bana yalnız. Açamıyorum zaten. Alacaksanız adam gibi hediye alın! Ya da bi zarfın içine aranızda para toplayıp gönderin; ben alırım kendime! Yaş ilerledikçe doğum günü yapılmazmış derler. Ne münasebet. Gittikçe renkleniyorum, gittikçe tatlanıyorum bunu eş dost ve müşterilerle(!) kutlamiiicek miyiz? Hiç bile... Ben o gün muhtemelen diziyi çektiğimiz yerde oluciiim. Hani elmasıyla meşhur yer... (Elmas diil elma!) Hem set ekibine de çeşitli sürprizlerim var. Belki dansöz kılığına bile girerim!.. İstanbul'dakiler!.. Hani özlersiniz, göriyim ediyim filan dersiniz diye dedim burda diilim diye... Belli de olmaz ama, siz yine de telefonla arayın, mesaj kaygısı yapın, bana gıcık olanlarınız bile o gün beni üzmeyin falan fıstık. Dansöz kılığına girmek dedim. Hiç yapmadığımız bişey değil bu arada. Bundan bilmem kaç doğum günü önce benim evde; çağırmışım arkadaşları, toplanmışık bööle güzel güzel, yemiş içmişik. Bi ara biz kaybolduk ortadan. Biz kim? Ben, Elele Hülya, bir de, bizde o sırada çalışan hırsız kız... (O kendini bilir!.. Heyy! Bu arada aldıklarını getir! Ölene kadar affetmem. Sen beni seversin biliyorum.) Şimdi siz diyeceksiniz ki; 'Dansöz kostümlerini nerden buldunuz ayol!' Mezdeke grubundan... Sağolsunlar bize böyle bir çıkma yaptılar. Biz üçümüz, şakkıdı şukkudu Allah ne verdiyse kuldan esirgemedik. Şöyle söyliyeyim; ben bi ara kendimi Prenses Banu zannedip uzun saplı süpürgeyi dans aksesuarı olarak değerlendirirken kendime yakalandığımı hatırlıyorum mesela... Doğduğum gün, yani 28 Eylül aynı zamanda Bireysel Silahsızlanma Günü... 'Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü' var Şanlıurfa Fatih Sultan Mehmet Parkı'nda saat 11.00'- de... Umut Vakfı Kurucu Başkanı Nazire Dedeman, oğlunu serseri bir kurşunla kaybettiği günden beri bu sessiz protestonun yapılmasına önayak oluyor. Destek vermeniz dileğiyle yazıma nihayet veriyorum. Editörün Notu: Geçtiğimiz hafta Ayşegül Aldinç'in köşe yazısının başlığı yanlış yazılmıştır; 'Ya ümitsizsiniz ya sizsiniz' yerine 'Ya ümitsizsiniz ya ümit sizsiniz' olacaktır. Aldinç'ten ve okurlarımızdan özür dileriz.
|