kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cuma
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ahmet Ors @ SABAH
 

Kışın patlamışı yazın haşlanmışı

Önce patlamışı gündelik hayatımıza girdi. Zamanla ekmeği keşfedildi. Sonra yağı, cipsi ve cornflake'i ile her yere hakim oldu. Herkesin zevkle yediği ve bize Mısır'dan geldiği için adını da buradan alan mısır, özellikle yaz aylarının vazgeçilmezleri arasında

İşte yine o hışırtı. Önce arka sıradan sonra yandan, önden, her yerden ve de sürekli. Yaklaşık her on saniyede bir. Sonra o kendine özgü tatlımsı koku yayılıyor. Sinemadasınız ve filmin en azından ilk on beş dakikalık bölümünü patlamış mısır torbalarının yarattığı hışırtı efekti eşliğinde izlemeyi göze almış durumdasınız. Gerçek film tutkunları için çıldırtıcı bu ortam çocuklar ve hala çocuk kalmışlar için sinemanın vazgeçilmez tamamlayıcısı. Bir zamanlar ayçiçeği ve kabak çekirdeğinin egemen olduğu sinema salonlarını çoktan Amerikan esintisi "popcorn" fethetmiş durumda. Mısırın ilk önemli zaferi, bu. Boğaz köprüleri yapılmadan önce, henüz köprü şantiyesi haline gelmemiş Küçüksu'daki çayırda sıra sıra dev mısır kazanları kurulur, özellikle haftasonları buraya pikniğe gelenler mutlaka haşlanmış Küçüksu mısırı yer, öyle evlerine dönerdi. Tıpkı Kanlıca'nın o rengi pembemsi taptaze yoğurdu, Beylerbeyi'nin körpe salatalığı, Beykoz'un süt gibi cevizi gibi Küçüksu'nun spesiyalitesiydi mısır. Buğdayın yetişmediği, yağmuru bol Karadeniz bölgesinde yaşayanlar için gündelik hayatın vazgeçilmez bir parçası olan mısır, biz İstanbullular için ancak olağanüstü durumlarda yenen bir şeydi. Üstelik mısırın iyisini de pek bilen yoktu. Tohuma kaçmış, yendiğinde mideye taş gibi oturan koçanların taliplisi, sütlü, körpe koçanları tercih edenlere göre daha fazlaydı. Kısacası, kendine özgü tadıyla mısır, pek alışık olmadığımız bir şeydi. Önce patlamışı, "popcorn" adıyla gündelik hayatımıza girdi. O zamana kadar evine mısır ekmeği sokmamış kişiler giderek mondamin, maizena gibi mısırunu, nişastası çeşitlerinin kullanıldığı çörek ve pudingleri, canım zeytinyağı yerine mısırözü yağını, mısır unundan yapılmış kahvaltılık "cornflake"leri, nihayet mısır cipslerini sever oldular. Meksika mutfağıyla birlikte gelen tortilla, enchilada ve taco'larla yavaş yavaş mısırın tadına alıştık. Karadenizli yurttaşlarımızın başaramadığını Yeni Dünyalı yabancılar gerçekleştirdi. Biz buğdayoburlar farklı bir ligde oynamaya başladık. Salatalarımızda mısır taneleri olmazsa, eksikliğini hissediyor, kokteyllerde çeşitli çerezlerin arasından minik mısır turşularına uzanıyoruz. Mısır rüzgarları bize Amerika'dan geliyor. Çünkü Avrupalı mısırı daima yoksul insanların yiyeceği olarak görmüş, zengin sofralarında ona pek yer verilmemiş. Geçen yüzyılda Amerika'nın güney eyaletlerine yaptığı yolculuk sırasında yazdığı bir mektupta Harriet Martineau, "Burada tavuklardan kölelere kadar herkes mısır yiyor", demekteydi. Frances Trollope ise ülkenin kuzeyinden, "Her türlü çeşitlemesiyle mısır yeniyor burada. Ama hiçbirinin tadı bir şeye benzemiyor", diye yazıyordu Avrupa'ya. Avrupalılar'ın mısıra burun bükmeleri Yeni Dünya'nın iskan tarihi kadar eski. Kristof Kolomb, Amerika'ya yaptığı ikinci yolculuktan dönerken beraberinde mısır da getirmişti. Bu yeni bitki kısa sürede Akdeniz havzasında yayıldı. Ortadoğu'dan Çin'e kadar ulaştı. Bu arada gerçek adı unutuldu. Biz, herhalde bize Mısır üzerinden geldiği için ona mısır demişiz. Fransız ve Almanlar, ilk tohumların Türkiye'den Avrupa'ya gittiğini öne süren bazı botanikçilere aldanıp bir dönem "Türk buğdayı" adını vermişler. Romenler, kozalak anlamına gelen "kukuruz", İngilizler ise tüm tahıl ürünleri anlamına gelen "British corn"dan ayrı olarak mısırı "Indian corn" olarak adlandırmışlar. Ama açıkça belirtmek gerekirse, Avrupa zorunlu kalmadıkça mısıra hiçbir zaman fazla yüz vermemiş. Oysa Amerika'nın en eski yerlileri için, geniş, uzun, kenarlara doğru kıvrılan yaprakları, üzerinde pıtrak gibi taneler sıralanmış koçanlarıyla mısır, tanrıların bir armağanı olarak görülürdü. Çiğ yenebildiği gibi haşlanabiliyor, közlenebiliyordu. Püresi yapılıyor, taneleri öğütülüp unundan pide yapılıyordu. Mısır, Amerika yerlileri için yaşam demekti. Mısır bir kültür bitkisi. İlk örneklerinin nasıl olduğu bilinmiyor. Yabani türleri günümüze kadar gelmemiş. Bundan altı bin yılı aşkın süre önce Orta ve Güney Amerika'da yetiştirilen Mısır, İnka ve Maya kültürünün temelini oluşturmuş. Onunla bölgenin refahı artmış. Aztekler ona insan kurban etmişler. Kuşkusuz vahşi bir gelenek. Ama İspanyol fatihlerin uygulamaları Aztekler'inkini de gölgede bırakıyor. Onlar Hıristiyan olmayı reddeden yerlilere avuç avuç kurutulmuş mısır taneleri yutturup üzerine su içirdikten sonra güneşe oturtmuşlar ve zavallılar şişen mısırlarla mideleri patlayıp ölürken keyifle seyretmişler. Beyaz göçmenler gerçi mısır tarımı ile uğraşan Kuzey Amerika yerlilerinin soyunu hemen hemen kurutmuşlar, ama onlardan mısır üretim tekniklerini ve yemek tariflerini almayı ihmal etmemişler. Bugünkü modern tarım araçları yokken mısır üretimi büyük el emeği gerektirmekteydi. Ama dayanıklı bir bitki olduğu için tercih ediliyordu. Yine de buğdaya alışkın Avrupalı göçmenlere, maya tutmayan, bu yüzden de pişerken kabarmayan, buğday ekmeğinden çok daha zor sindirilen mısır ekmeği başlangıçta epey sevimsiz bir gıda maddesi olarak görünmüştü. Ama her şey moda olabildiği gibi, mısır da zamanla moda oldu. Bunda Benjamin Franklin'in payı büyük. Közlenmiş, sıcak sıcak yenen bir koçan mısırı en lezzetli İngiliz çöreklerine değişmeyeceğini söyleyerek mısır için "PR" yapmış Franklin. Amerikan halkı da bu reklam kampanyasından etkilenmiş. Nitekim "satış reytingleri" bu saptamayı doğruluyor.

ENERJİ KAYNAĞI
Dünyada üretilen mısırın büyük bölümü hayvan yemi olarak kullanılıyor. Zira çok iyi bir enerji kaynağı. Hayvan yemi olarak et ve yumurtaya dönüşüyor. Nişastası şurup, dekstroz yada zamk yapımına yarıyor. Bira ya da bebek mamasında kullanılması insana mantıklı gelebilir. Ancak diş macunu, ruj ve tıraş kremi yapımında da katkısı olması, gerçekten konunun yabancıları için yadırgatıcı. İster plastik, ister sigara, dinamit, cila, film ya da suni ipek yapımı olsun, mısırın hemen her türlü üretimde katkısı var. ABD'deki mısır lobisinin, bir varil petrolle yapılabilecek her şeyin birkaç sap mısırla da gerçekleştirilebileceğini iddia etmesine şaşmamak gerek. Amerikalılar pek çok şeyde olduğu gibi, yenecek mısır için de standart geliştirmiş. Buna göre daktilo şaryosu gibi koçanı iki elle tutup haşlanmış ya da közlenmişini kemireceğiniz mısırın, sapından koparıldıktan sonra mümkün olduğu kadar çabuk pişmesine özen göstermenizde yarar var. Böylece şeker nişastaya dönüşüp, mısırın zor sindirilir hale gelmesinin önüne geçiliyor. Ayrıca mısırların körpe ve ince taneli olması gerekiyor. Ben bu konuda literatürün yalancısıyım: Erbabı bir mısır tanesine tırnağını batırdığında, içinden süt çıkarsa, yenecek süreyi aştığını anlıyormuş. Galiba en iyisi, Kızılderililer gibi tencereyi mısır tarlasına götürmek. Kısa süre kaynar suya daldırmak. O zaman koçan iyice ısınıyor. Amerikalılar gibi, üzerine tereyağı sürüp tuz serptikten sonra taneleri, diplerini eme eme kemirdiğimizde, biz her yaştan buğdayoburların bile tadına doyamadığımız bir yiyecek çıkıyor ortaya. Türlü marifetleri bulunan mısırın acaba baştan çıkarıcı afrodizyak etkisi var mı, diye araştırdım. Hayır, maalesef yokmuş. Tüm iyi niyetli yaklaşımlara rağmen, mısır afrodizyak olamayacak kadar güçlü, fazla sağlıklı. O insanlığın karnını doyuruyor, sevgilileri değil...

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Tatlıların kralı baklava   / 05-09-2004
 Telvesinden yeniden doğuyor   / 25-07-2004
 Kışın patlamışı yazın haşlanmışı   / 21-03-2004
 İskoç bisküvisine rakip Beypazarı Kuru'su   / 14-03-2004
 Kerameti adında değil lezzetinde   / 07-03-2004
 Doyumsuz bir şarap gecesi   / 15-02-2004
 Buyrun Afrodit'in sofrasına   / 08-02-2004
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
  » Gurme
    İyi Yaşa
AHMET ÖRS
Mürdüm eriği saltanat kayığında
Çilekli haftalar,...
Son halifenin sanat tutkusu
Son halifenin sanat tutkusu
Abdülmecit ressamlığı, şairliği, mimarlığı entelektüelliği ve sosyal...
Fatma Girik çok sahici bir kadın
Fatma Girik çok sahici bir kadın
Fato, çok tatlı. Dünyayla en barışık o. Hayatı, sorunları paylaşmaya,...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.