Güçsüz halkların en uzun yüzyılı (III)
Dünya düzeninin "kimyasal atık"ı olan "küresel terör", bir yandan "yeni süpergüç" olarak dünyayı tehdit ediyor, öte yandan bu olgu yeni güç savaşlarının manivelası olarak kullanılıyor. Bu olgunun yeni bir paylaşım politikasının bahanesi haline getirilmeye çalışılması ile müstakil bir tehlike olmasını birbirine karıştırmamak gerekir. Güç savaşlarına bağlı talan politikasına karşı çıkmak adına terör tehlikesini görmemek ya da adına terörle yanyana düşen pozisyon almak olabilecek en kötü "akıl tutulması" olur. Aynı şekilde "terörle mücadele"yi önemsemek, bunun bir paylaşım savaşı için kullanılmasını görmezden gelmek anlamına gelmemelidir. Bu ayrımlar yapılmadan, olup biten üzerine ciddi bir değerlendirme yapmak ve şu ya da bu tarafa savrulmadan ilerlemek mümkün değildir. Durum son derece ciddidir, daha vahim gelişmelere gebedir. Bunun çeşitli ideolojik ya da siyasi pozisyonları desteklemek üzere yapılan analizler tarafından istismar edilmesi durumun vehametini artırmaktan öte işe yaramaz. "Devlet" kavramı tabiatı gereği "siyasi simetri" içerir. Bu, güç kullanımının hukukla sınırlanması ve dünya üzerindeki ilişkilerinin belli/görece bir düzene dayanması demektir. "Terör" ise kurala dayanmayan bir güç kullanır. Düne kadar terörün devletler karşısında zayıf olan pozisyonu nedeniyle bunu belli limitlerde tutmak mümkün oluyordu. Şimdi ise terör "küresel" boyut kazanarak, yeni bir "süper güç" olma yolunda ilerlemektedir. Hukukla ya da düzenle sınırlı olmayan bir "süper güç"ün ortaya çıkması, "siyasal simetri"ye dayanan siyasal örgütlerin (devletler) karşısına "asimetrik savaş"ı dikmiştir. Büyük düzenlere ve savunma mekanizmalarına, küçük gruplarla ve son derece kolay üretilen silahlarla saldırmak ve sonuç almak imkanı veriyor bu. Bununla mücadele etmek adına büyük devletlerin "önleyici saldırı doktrini"ni üretmeleri, devletlerin "simetrik" karakterlerinden gönüllü vazgeçmesi ve "asimetrik savaş" alanına geçmesi anlamına geliyor. ABD 11 Eylül olayları ile Rusya Osetya eylemleri ile bu alana adım attı. Osetya olaylarından sonra Kıta Avrupası içinde bu alana geçişin en vurgulu ifadesi Almanya'dan geldi. Terör bu konuda başarılı olmuştur ve devletleri "kendi sahasına" çekmiştir. Terörün devletleri "kendi sahasında oynamaya mecbur bırakması" dünyanın "pax" veya "düzen" fikrinden uzaklaşmanın eşiğinde olduğunu gösterir. Terörün "asimetrik savaş"a zorlaması, kuralsızlığın hukuka tahakküm etmesi demektir. Bunun adı da "kaos" ya da "4. Dünya Savaşı"dır. Bu noktada "hak ve özgürlük düzeni"ni korumak isteyenler, bir yandan "terör"e karşı tavır almak durumundadırlar, öbür yandan da terörle mücadelenin bir güç savaşının "perdesi" olarak kullanılmasına ve dünya üzerinde yeni bir paylaşım savaşının yürürlüğe koyulmasının "bahanesi" haline getirilmesine "direnmek" zorundadırlar. Terör bahane olarak kullanılıyor diye "terörle mücadele"yi önemsememek ya da terörle mücadeleye destek verirken, bu olgunun perdesi altında yürütülen çıkar savaşlarını görmemek, olan biten karşısında etkisiz kalmayı baştan kabullenmek ya da iki tehlikeli saftan birine destek vermek anlamına gelir. "11 Eylül" öncesinin simetrik ortamında hak ve özgürlük mücadelesi verirken bile zorlanan "güçsüz halklar"ın, içine girilen bu yeni dönemde çok karmaşık bir ortamın tam ortasına düştükleri açıktır. Bu yeni dönemde "hak ve özgürlük mücadelesi" ile terör arasına kesin "kırmızı çizgi" çekmeden yürütülecek her mücadele ne kadar meşru olursa olsun, güç oyunları tarafından kolaylıkla terör saflarına "ötelenecektir." Bu nedenle hak ve özgürlük mücadelesini dünya düzenine ilişkin "genel ve ortak bir meşruiyet"çağrısının içine yerleştirmek gerekmektedir. Bu zor ve ilk anda sonuç alması uzak gözüken bir yöntemdir. Fakat ortaya çıkması beklenen "yeni terör dalgası" ve buna devletlerin vereceği cevapla oluşacak "tsunami" karşısında, diğer yolların hepsi "güçsüz halklar"ı savunmasız "hedef" haline getirmek isteyenlere eşşiz bahaneler verecektir. Devletlerin "asimetrik" alana geçmesi karşısında, hak ve özgürlük mücadelesini aceleci bir tavırla terörün "istihdam" etmesine fırsat yaratacak adımlar atmak, çok büyük acılara yol açacaktır.
|