Cari açıkta madalyonun öteki yüzü
Her ne kadar Hazine'den sorumlu Bakan Ali Babacan 'gündeme oturduğu kadar önemli değil' dese de, cari açık ekonominin en önemli sorunu haline geldi. Cari açığın kaynağı dış ticaret açığı. Bu açık, ihtalatın artışından kaynaklanıyor. Bunun da ana kaynağı ara malı ve hammadde ithalatı. Sanayi üretiminin arttığı dönemlerde ara malı ve hammadde ithalatı da artıyor. Bu artışa yol açan en önemli faktör kurların düzeyi. Maliyet düşürme ve verimlilik artışı peşinde koşan sanayi sektörü doğal olarak ara mal ve hammadde ihtiyacını, düşen kurlardan dolayı ihtalatla karşılıyor. Kurun şüphesiz enflasyonu ve faizi indirmeye, büyümeye çok ciddi katkısı oldu. Ancak cari açığın patlamasına, sermaye girişi sağlayarak bu açığın finanse edilmesine ve daha büyümesine yol açtı. Cari açıkta madalyonun görünen yüzü bu.
Sanayinin yapısı Madalyonun öteki yüzünde ise sanayinin yapısı yatıyor. DİE, 2001 yılına ait sanayinin yoğunlaşma (bir anlamda tekelleşme) oranlarını açıkladı. 123 sektörden 72'sinde yüksek oranda yoğunlaşma belirlendi. Sektörlerin yaklaşık yarısında tekelci bir görünüm var. 44 sektörde ilk dört şirketin kontrol ettiği piyasa payı yüzde 70-100 arasında. Yüksek ve çok yüksek yoğunlaşma oranları tekelleşme oranı olarak ifade ediliyor. Bu oran 1980'de yüzde 51.2 iken 2001'de yüzde 58.5'e çıktı.
Açık yaratan yapı Kamu tekellerinin de arasında olduğu böyle bir yapıda rekabet gücünün yükseltilmesi, ihracat gücünün artırılması, yan sanayi şirketlerinin hayat bulması, üretim girdisinde ithal oranının düşürülmesi ve giderek daha çok yerli ara malı kullanılması, kobilerin etkin hale gelmesi elbette zor. Bunda yatırım ortamının kötü olmasının, makro ekonomik istikrarsızlıkların ve siyasi istikrarsızlığın da elbette payı var. Böyle bir yapıdaki sanayi üretmeye başladığında ithalatı patlatıyor. Onun için de eski kur sisteminde de, yeni kur sisteminde de ekonominin büyümesiyle döviz açığı büyüdü.
Yapılması gereken Sorunu böyle alınca, sanayide yapı değişikliği gündeme geliyor. Ama bu bugünden yarına mümkün değil. 2001 sonrası gelişmelerin nasıl bir değişikliğe yol açtığını gelecek senelerde göreceğiz. Ancak Türkiye'de yatırım ortamını iyileştirmeden, kobiler için uygun bir ortam yaratılmadan, siyasi ve ekonomik istikrar korunmadan bu konuda yol alınamayacağı belli. Bir de kamu kesiminin elindeki tekelleri özelleştirmesi, özelleştirirken de sektörü rekabete açması gerekiyor. 2001'de yürürlüğe konulan programın hedefleri arasında reel sektör reformu da vardı. Bu reformun önemi cari açıkla bir kez daha ortaya çıktı. Program da en çok bu alanda geri kaldı.
Sonuç: "Sonuçları değil, başlangıçları değiştirmek gerekir" Alain
|