İki temel direk
Yeni ceza kanunu tasarısı, anlaşılan, "muhafazakar demokrat" rüzgarın "muhafazakar" nefesiyle daha çok üflenmiş. Türkiye'nin, kimine göre hoşluğu, kimine göre ise şanssızlığı şu: Bu ülkede resmi sağ ile sol, çeşitli renklerine rağmen, özgürlükçülüğü, demokratlığı, millete güven ile halka inanç, bireye saygı gibi şeyleri bayrak yaparken... O bayraklar aslında sopalara yahut sımsıkı çakılmış direklere iliştiriliyor. Sopaların özü, halka ve bireylere güvensizlik. Direklerin özü, iki temel direk sayılan "aile" ile "devlet"i korumak. O yüzden, demokrat, özgürlükçü, adaletçi filan olurken, dönüp dolaşıyor, bu iki temel direğin "muhafaza" edilmesine kilitleniyoruz.
*** Elbette bu eğilim dayanaksız değil. Toplumsal hücrelerde yerleşmiş genetik bir kod gibi... Toplumsal kültürün muhafazakarlığının bir mirası gibi aktarılıp duruyor. "Zinaya ceza"ya karşı çıkarken, "zinayı savunma" çizgisine düşmek, düşürülmek ister misiniz? Benzer şekilde, "devletin korunması" tüm muğlak cezalara, tüm kuşkucu, işkillenici maddelere ebelik yapıyor. Birlik, bütünlük, rejim, devlet gibi kutsallıklar, birlik bütünlüğün fiilen ne halde olduğundan, rejimin fiilen nasıl işlediğinden, devletin fiilen ne yapıp yapamadığından bağımsız olarak, "muhafaza" edilecek soyut kavramlar olarak yüceltiliyor. Kavramlar soyut olsa da, cezalar elbette somut oluyor.
*** Ailenin ekonomik açıdan sürünmesi, sarsılması; geçim zorlukları, geleceğe güvensizlik, aile içi şiddet gibi depremlere maruz kalmasından çok "yatak odası"na ihanet edilmesi temel mesele... Oturma odasında hangi huzursuzlukların oturduğu, yemek odasında ne yenebildiği, mutfakta ne pişebildiği, çocukların kabusları filan fazla ilgilendirmiyor. Benzer şekilde, devletin toplumsal yükümlülüklerini ne kadar yerine getirebildiği, sağlık, eğitim gibi görevlerinde ne derece "yıkılmadan ayakta" olduğu filan pek önemli değil. Ancak, açık şiddetin ötesinde, fikir, düşünce, niyet, eleştiri gibi demokratik hak ve özgürlük olması gereken aykırılıkların, ayrılıkların, "devletin temeline dinamit" sayılmasında tereddüt edilmiyor.
*** Korkarak yaşamaya, korkarak yönetmeye devam ediyoruz. Ailenin eşitlik, huzur ve ekonomik güvenceler içinde güçlendirilmesine... Devletin, adalet, toplumsal dayanışma ve toplumun mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde güçlendirilmesine "güç ve imkan" yetmediği için... Sopaların, direklerin tahkimatı daha güçlü bir ihtimal oluyor. Devletin ve ailenin birliğine "tecavüz"ü cezalandırmak... Devleti ve aileyi adeta "kapalı bir cinsel bütünlük" olarak kabul etmek... Buna karşılık, ceza marifetiyle, insanların düşünce, niyet, tepki yahut zaaflarının infazı.
*** Belki de, elimizdeki en hayati direkler hakikaten aile ve devlettir. Belki de, bireysel vicdani sorumluluk-sorumsuzluklara terk edilemeyecek kadar temeldir bunlar. Belki de, ahlak ve düşünce polisliği olmadan çökecek kadar zayıflamış, içten içe çürümüşüzdür. Çürümenin çekirdeği sert ise, muhtemelen, kabuklarıyla savaşmak ise en makulü ve makbulüdür!
|