|
|
|
|
|
Hapiste gibi
|
|
Amerika Başkanı George Bush'u, onun resmi kafilesi içinde izliyorum. Burası, birinci sınıf lüksü olan uçan bir hapishane gibi.
*** 'Bush kafesi'nde beş gün geçirdim
ABD Başkanı Bush'un temaslarını, onun resmi kafilesiyle izliyorum. Bu gezi, birinci sınıf uçuş lüksüyle hapishane yaşantısı kısıtlamalarını birarada topluyor....
Son bir kaç gündür Beyaz Saray'ın basın kafilesi içinde Bush'la seyahat ediyoruz. Önce İrlanda'nın ufak bir kasabasındaki Avrupa Birliği zirvesi, ardından Ankara ve bugün sonunda İstanbul... Gezinin siyasi detaylarını, Bush-Erdoğan görüşmesinin perde arkası ve diğer başlıkları, önümüzdeki günlerde bol bol okuma fırsatı bulacaksınız. Ben burada önce perde arkasının perde arkasını, yani ABD Başkanı'nın resmi kafilesiyle seyahat etmenin nasıl bir şey olduğunu, "balonun içini" anlatmak istiyorum.
Kalabalık Ama Boş Uçak Washington'dan havalanırken bize dağıtılan iki kitapçık, hangi basın mensubunun uçağın neresinde oturacağından tutun da valizlerin İrlanda'daki otelin hangi köşesine bırakılacağına kadar dakikası dakikasına önümüzdeki günlerin programını anlatıyordu. Beyaz Saray'ın Seyahat Ofisi tarafıdan düzenlenen gezi, birinci sınıf seyahatin tüm lüksüyle, hapishane yaşantısı kısıtlamalarını birarada topluyor. Uçağa binerken Financial Times'da çalışan Josh Chaffin uyardı, "Gezilerin genelde en keyifli tarafı uçaktaki servis. Ondan sonra hepsi aşağı gidiyor" diye. Gerçekten de uçakta "first class" servis var. Beyaz Saray basın bürosu, seyahat bürosu, gizli servis ve birçok yetkili oturuyor. Ama uçak yine de boş. Herkese üç-dört koltuk düşüyor.
Otel Düş Kırıklığı Yarattı Beyaz Saray uçağının United Airlines tarafından işletildiğini görünce şaşırıyorum. Hatta bir ara United temsilcisi sıra sıra dolaşıp gezi için uçuş mili alabilmemiz için isimlerimizi alıyor. Kemerlerinizi bağlayın, tepsilerinizi kapatın gibi normal uçuş komutları yok. Zaten herkes her dakika ayakta dolaşıyor. İrlanda'da protestocuların akın ettiği Shannon hava üssüne iniyoruz. Yol boyunca gittiğimiz her yerde gösteriler var. İnanılmaz güvenlik önlemleri içinde, düş kırıklığı yaratan ve Beyaz Saray'ın bizden aldığı paraya hiç değmeyecek bir otele varıyoruz. "Filing Center" denilen basın bürosunda olmanın iyi tarafı, sık sık Beyaz Saray yetkililerinden açıklama alabilmek ya da ara sıra olan brifingleri yakalamak. Bush herhangi bir açıklama yaparken ya görüntüsü önünüzdeki dev ekranda beliriyor, ya da kısa bir süre sonra metin elinize geliyor.
Kaçış Planı Bile Hazır! Buna karşın bu tarz sanal gazetecilik beni çok rahatsız etti. Bush'un peşinden AB zirvesinin olduğu Dromoland Şatosu'na gittik. Büyük hata! Bush'un yanına gitmek için iki saat önceden güvenlik şeridinden geçmek gerekiyor. Dromoland'e gitmek iki saatimizi aldı. İstanbul'a gelirken hem Beyaz Saray, hem de basın endişeliydi. Uçakta "mecbur kalmadıkça" otelden çıkmamamız ve escort eşliğinde dolaşmamız tavsiye edildi. Terörist saldırı olur da kaçmamız gerekir diye pasaportlarımız Ankara'da bize geri teslim edildi. Her ne kadar Ankara'da normal bir yaşam olduğunu, İstanbul'un şahane bir eğlence merkezi olduğunu anlataya çalışsam da, Fransız ve İtalyanlar dışında kimseyi ikna edemedim. Ankara'da polis eskortuyla dolaşırken hayalet şehirde gibiyiz. Yazık diyorum; Türkiye'nin laik, demokratik bir model olduğunu her fırsatta yineleyen Bush ve eşi Laura gerçek Türkiye'yi hiçbir zaman tanıyamayacak. İrlanda, ABD Başkanı'nın dünyada ne kadar az sevildiğinin hatırlatmasıydı.
"Clinton Farkı" Türkiye de ister istemez ABD ile ilişkilerin son 5 yılda ne kadar değiştiği, hatta ne kadar "gerildiğinin" hatırlatmasıydı. 1999'da Bill Clinton geldiğinde balkonlarda alkış tutan kalabalıklar yerine bomboş sokaklar, sessiz bir mesaj veriyordu. Clinton gezisinde de görev alan üst düzey bir yetkili "Aynı sevgiyi beklememek lazım. Koşullar farklı" diyor. Oysa durum sevgi noksanlığından da ciddi. Türkiye hava sahasına girdiğimizde 3 Türk'ün Irak'ta Bush'un hodri meydan dediği El Kaide lideri tarafından kaçırıldığı ortaya çıktı. Kimse açıkça söylemese de bu 3 masum adamın akıbeti, Bush gezisi ve NATO zirvesine damgasını vuracaktı. Belkide güvenlik nedeniyle boşaltılan Ankara ve İstanbul soklarındaki sessizliği böyle okumak lazım...
|
|
|
|
|
|
|
|
|