kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Bilgi ve Yaşam
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
    Kampüs
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Yiyeceklerin genlerini ellemeyin!
Yiyeceklerin genlerini ellemeyin!
Taksim'de çay keyfi
Ocakbaşı sohbetleri

Yiyeceklerin genlerini ellemeyin!


Çoğumuz genleri değiştirilmiş organizmaların ucube yaratıkların dünyaya gelmesine yol açabileceğini düşünüyor. Şimdilik bu kanıtlanmış değil. Ama güzelim doğal yiyecekler dururken, laboratuvarda genleriyle oynanmış gıdalara ne gerek var?
Gazetecilik mesleğine yeni başladığım yıllarda zaman zaman geleceğe ilişkin öngörü haberleri hazırlardık. Henüz insanoğlunun yeni yeni uzaya açılmaya başladığı yıllardı ve uzay çalışmalarından esinlenerek dünyamızın gelecekteki beslenme biçiminde sofraya oturup yemek yeme yerine tüm ihtiyaçlarımızın bir takım haplarla giderileceği öne sürülürdü. Bu haberleri yaptıkça, "inşallah ben o günleri görmem", diye içimden geçirirdim.

Çok şükür o kadarını görmedim. Ama o günlerden bu yana çok şeyler değişti. Geçen hafta medyada çıkan bir haber, veriliş biçimiyle okuyanları dehşete düşürecek nitelikteydi. Biliyorsunuz, Brezilya'nın Paranagua limanında demirleyen bir gemide 30 bin ton "genetik olarak değiştirilmiş" soya fasulyesinin bulunduğunu haber alan Yeşil Barış Örgütü militanları gemiyi basmış, yükün limana boşaltılmasını engellemişlerdi. Haberin ilerleyen satırlarında yükün zararsız olduğu saptanınca geminin yoluna devam ettiği belirtiliyor, fasulyelerin hedefinin Türkiye olduğu öne sürülüyordu. Son yıllarda gen teknolojisindeki gelişmeleri, insan vücudundaki tüm genlerin haritasının çıkarıldığını, yakın zamanlara kadar ancak bilimkurgu romanlarında karşılaşacağımız türden fantezilerin birbiri ardından gerçekleştiğini duyuyoruz.

Brezilya'dan yola çıkan gemideki soya fasulyelerinin ülkemizde ucube yaratıkların dünyaya gelmesine yol açabileceğini düşünenlerin çoğunlukta olduklarını tahmin ediyorum. Aslında "Genetik olarak Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)" tanımının ardında nelerin bulunduğunu tam olarak bilemediğimiz halde, yine de ardında kötü bir şey bir yattığını düşünürüz. İnsanoğlunun yerleşik düzene geçtikten sonraki hedeflerinden biri, gıda ürünlerini yeterli miktarlarda ve kaliteli biçimde üretmek olmuştu. Bu amaçla aşılama ve ayıklama yöntemlerine dayalı bir sistem geliştirdiler ve bu sayede yeni bitki ve hayvan türleri oluştu. Mayalar ve bakteriler gibi çeşitli mikro organizmalar da çok erken dönemlerden beri kullanıldı. Bu işlemlere "geleneksel biyoteknoloji" deniyor.

GENLERİ DEĞİŞMİŞ 90 BİTKİ VAR
Son 10 yıldır dünyanın gündemine gelen "gen teknolojisi" binlerce yıllık geliştirme ve üretim yöntemlerinin daha ileri boyutlara taşınması olarak nitelendirilebilir. Gen teknolojisi yöntemleriyle tek tek bazı olumlu özellikler bir organizmanın içine yerleştirilebiliyor yada buradaki istenmeyen bir özellik yok edilebiliyor. Geleneksel teknolojilerle arasındaki fark, bu değişimlerin çok çabuk ve çok daha etkili biçimde gerçekleşmesi. Yine son teknolojiler sayesinde bir organizmanın kalıtsal özellikleri başka bir türe de taşınabiliyor.

Örneğin bir bakterinin bir genini bir bitkiye aktararak, bu bitkinin kendi türünde bulunmayan bir proteini üretmesi sağlanabiliyor. Bugün dünyada genetik olarak değiştirilen 90 farklı bitki türü tescil edilmiş ve üretimlerine izin verilmiş. Bunlar arasında gemiyle Türkiye'ye doğru yol aldığı söylenen soya fasulyesi de var. Gen teknolojisini savunanlar, bu modern yöntemlerle dünya insanlarının açlıktan korunabileceklerini öne sürüyorlar. Nitekim daha şimdiden yeryüzünde 800 milyonu aşkın insan açlıkla savaşıyor. 2025 yılına kadar, o günlerde sayıları 8.5 milyarı bulacak dünya nüfusunu gerektiği gibi doyurabilmek için gıda maddeleri üretimini bugünkünün iki katına çıkarmak gerekiyor.

Asya, Afrika ve özellikle Çin, genetik olarak değiştirilmiş temel gıda ürünlerine büyük önem veriyor. Aslına bakılırsa, bugüne dek yapılan araştırmalarda, bu tür gıda ürünlerinde sağlığı tahdit eden bir yan bulunabilmiş değil. Yine de, açlıkla mücadele eden toplumların dışında kalanlar bu teknolojiye kuşkuyla yaklaşıyorlar. Kendi hesabıma ben de genleriyle oynanmış gıda maddelerinden uzak durmayı isteyenlerdenim. Herşeyden önce, ortada binlerce yıldır bilinen, tanınan, lezzetleri en mükemmel düzeye ulaştırılan ürünler varken, daha dirençli olduğu öne sürülen genleriyle oynanmış ürünleri niçin yemek gerektiğini anlayabilmiş değilim. Ayrıca bugün için bir zararının saptanamaması, bu ürünlerin gelecekte, uzun süreli tüketilmesi sırasında sakıncalar doğurmayacağı anlamına da gelmiyor. Doğada binlerce yılda gerçekleşen değişime insan bünyesi uyum sağlayabiliyor ama birkaç yıl içinde tümüyle farklı bir yapıya kavuşan şeylere vücudumuzun uzun vadede nasıl tepki vereceğini bilmiyoruz.

Teknoloji fantezileri laboratuvar ortamında yaşamın gerçeklerine dönüştürüle dursun, yaşamında tek sorunu açlıktan korunmak, karnını doyurmak olmayan kişiler bu kadar teknolojiye tepki duyuyor. Yine mesleğe başladığım yıllarda sözü bile edilmeyen organik gıdalar, doğal ürünler kolay kolay taraftar bulamayacağını sandığım ülkemizde de her geçen gün daha çok rağbet görüyor. Pek çok kişi yakında piyasaya çıkarılacağı söylenen, genleri değiştirilerek antibiyotiğe, aşılara dönüştürülmüş muz yiyerek sarılık, sarı humma gibi hastalıklardan korunmaya, yine laboratuarda kolera aşısı haline getirilen patateslere hiç sıcak bakmıyor, yapay gübresiz, tarım ilaçsız, hormonsuz meyve ve sebzeleri tercih ediyorlar. Yıl 2004.

Bizler bugün hızla üzerimize gelen teknoloji ürünü yiyeceklerden elimizden geldiğince uzak durabilme şansına sahibiz. Ya gelecek kuşaklar ne yapacak? Onların genleri değiştirilmiş gıdalara dudak bükme lüksü olacak mı? Hiç sanmıyorum. Teknolojik gelişmenin, ekonomik verimliliğin karşısında romantik direnişlerin mümkün olmadığına inanırım. Kapımıza gelecek soya yüklü gemiyi belki geri çevirebiliriz. Ama yoğurtlarda, ekmeklerde, mayalarla, gıda aromalarıyla, nice ithal gıda ürünleriyle genleri değiştirilmiş maddeleri farkında olmaksızın yemeyi sürdürdüğümüzü bilelim. Bunların miktarının da her geçen gün artacağından şüpheniz olmasın.
DİĞER GURME HABERLERİ
 Ege mutfağında dört mevsim
 Zenginler havyarla yaşamaz
 Önümüzde şarap arkamızda boğalar
 Küçük vitamin deposu
 Beyrut'un "cennet" yüzü
 Başbakan yemek öncesi künefe yer
 Kalecik Karası efsanesi sönüyor
 Dünyaya yemek yaptı
 İstanbul'daki küçük "Urfa"
 Bin yılın özeti meze: Lakerda
 İki bin yıllık şehrin Alman aşçısı
 Ödüllü genç aşçı
 Şimdi kuzu zamanı
 Şimdi sofralarda kuşkonmaz zamanı
 Beş çayında buluşma
 Eğlenme sırası onların
 İyi yemek isteyen parasını ödüyor
 Pazar'a "özel" brunch
 En iyi SPA için adres Çeşme
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
  » Gurme
    İyi Yaşa
Psikiyatri literatürüne geçen ilk Türk doktor
Psikiyatri literatürüne geçen ilk Türk doktor
Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından "En İyi Genç Bilim Adamı"...
Boğa'ya fındıklı Akrep'e viskili
Boğa'ya fındıklı Akrep'e viskili
Burçlara göre çikolata seçiminin anlatıldığı "Astroloji ve Çikolata"...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Bilgi ve Yaşam | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.