kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Bilgi ve Yaşam
    Otomobil
    Sinema
    Hobi
    Çizerler
Bizimcity
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ergun Hicyilmaz @ SABAH
 

Türkiye'de star'lar hiç bitmez

Sanatında hiç ödün vermeyen nice yıldız geldi geçti. Bazılarının eli ne nota ne de kalem tutmuştu. Ama müzikte köşeyi dönmek gibi bir uyanıklık hiç göstermediler.

Bir süredir yeni yıldızlar üretme peşindeyiz. Ama ne yazık ki kısa ömürlü kayan yıldızlar bunlar.

Onlar seslerini ne hamamdan ne de inşaatlardan duyurdular. Hiç birisi tombaladan çıkmamıştı. Çoğuna müziğin piyangosu değil hayatın sillesi vurmuş, buna rağmen gözleri görmeyenlerden, yoksulluğa tutsak olanlara kadar yüzlercesi boğuşa boğuşa sanatını icra etmişti.

Elbette onların da anlatabileceği "Hayat Hikayesi" vardı. Ama onlar asla hayatın kötü misali ile toplumun karşısına çıkmamışlardı. Nereden geldiklerini ve nereye gideceklerini biliyorlardı. Bazılarının eli ne nota ne de kalem tutmuştu. Bazıları hiç görmüyordu. Ama müzikte "köşeyi dönmek" gibi bir uyanıklık göstermemişlerdi. 5 yaşında harika sanatçılar yetiştiren Türkiye İdil Biret'i, Suna Kan'ı, Leyla Gencer'i ve diğerlerini görmüştü. Sanatında ve toplum bakışında en hızlı adımlarla koşan ve asla ödün vermeyen nice yıldız geldi geçti. Hafız Burhan'ı, Tamburi Cemil'i ve ABD'de LP'si yapılan, dünyanın en büyük caz sanatçılarından Muvaffak Falay gibi yıldızları bilen Türkiye, şimdi yeni yıldızlar üretmeye bakıyor. Çıkması ile kaybolması arasında büyük zamanlar olmayan "Kayan Yıldızlar" bunlar... Müzik dünyasına geleceğin starları olarak takdim edilen içi boş yıldızların ritm ve ahenk tanımayan, notaları delip geçen haykırışları "Müthiş yorum" olarak görülüyor. Peki Abdullah Yüce, Piç Osman, Seyyan Hanım, Sevinç Tevs, Aşık Mahzuni, Malatyalı Fahri veya Celal İnce ne olacak?

Ressam, şair, bestekar desinatör ve ses sanatçı gibi bütün kültür niteliklerine sahip olan ve müzik hayatının deparını radyo imtihanından veren Zeki Müren mi star örneği, yoksa tombaladan çıkanlar mı? Mesele alaylı ya da akademik olmak değil... Alaylı olmak bilgiyi genişletmeye engel değil.

YILDIZLARDAN BİR DEMET
Ahmet Gazi Ayhan'ı musikiye yönlendiren bir "cura" sesi olmuştu. Kayseri'nin Akçaköyü'nde cura'yı asla unutmayan Ayhan (1920) gurbete 10 yaşında çıkmış ve Adana'da marangoz çırağı olmuştu. Marangozlukta ilerlerken satın aldığı cura onun musiki ile ilk köprüsü olmuştu. Saz çalmadaki ustalığını Ankara Radyosu'nun seçmelerinde de Mesut Cemil ve Refik Fersan'a ispat eden Ahmet Gazi Ayhan'ın yolunu, Ahmet Yamacı gibi sayısız kabiliyet izlemişti. Yamacı (1926) bağlama çalmaya 6 yaşında başlamış, sazı ile okudğu türküler Burdur çevresinin dilinden düşmemişti. Sadece saz çalmayan saksafon ve akordeon ile müziğini pekiştiren Yamacı da radyo imtihanını kazanarak ortaya çıkmıştı. (1944)

Can Akşit de bir gurbet yolcusuydu (1923). Musiki yoluna 15 yaşında girmişti ve Bursa'daki evine ünlü olmadan dönmemeye kararlıydı. 16 yaşında Attila Opereti'ne girmişti. Revüde baletler Can'ın sazı eşliğinde oynuyorlardı. Kızkardeşi ile yokluk dolu günler yaşamışlardı. Selahattin Pınar'ın aracılığı ile Necati Tokyay'ın talebesi olmuş ve hem musiki bilgisini hem de ses tekniğini eleştirmişti. Cemil Cankat 1914 yılında Urfa'da doğmuştu ve musikiye notasız ve kalemsiz olarak girmişti. Verdiği hayat mücadelesi büyüktü ve "Pencereden Kar Geliyor" ile önceleri yakın yörelerin ünlüsü olacak ve sesi giderek Türkiye'den duyulacaktı. Mayaları son derece dikkat çekiciydi ve İstanbul'da davet edildiği plak şirketinin yetkilisi olan Artaki Candan, onun notasız bestelediği "Pencereden Kar Geliyor"unu dinlediği zaman şaşırıp kalacaktı. Notanın dışındaki adam, azmi ve musiki terbiyesi ile her bakımdan "terbiye"sizlere ders verecekti.

TANGONUN ÜSTADI
Fehmi Ege (1903) müzikle Mercan Sultanisi'nde tanışmıştı. Okulun flüt ve borazan takımını idare etmiş ve usta bir kemancı olmuştu. Sabahları okula daha sonra Maliye'deki görevine gidiyordu. Akşam saatlerini ise müzikle hem ders vererek hem de alarak yaşayacaktı. Amatörce verdiği keman derslerinden kazandığı parayı bu defa profesyonel hocalara aktarıyordu. Hocası Goldenberg'di ve geceleri Kel Hasan'ın tiyatrosu'nda keman çalıyordu. İstiklal Savaşı'ndan sonra Gülcemal Vapuru'na Gazi'nin huzuruna götürülmüştü.

Tangoların büyük üstadı, zurnadan başlayarak bilinen bütün enstrümanlarla Atatürk'ü coşturmuştu. Onu ne zaman ihtilal olsa hatırlarız. Çünkü darbeler sonrası duyduğumuz kendine has tok sesiyle bilinir ki Hasan Mutlucan söylemektedir. Oysa sadece ihtilalin sesi değildir ve çok farklı yorumuyla halk türkülerinin özgün bir ismidir. Hasan Mutlucan'ın (1926) sanat hayatı operet ve tiyatro ile başlamıştı. Muhlis Sabahattin Bey'in Kerem ile Aslı operetinde sahneye çıkmış ve 1949'da halk müziğine olan aşinalığı ile Sadi Yaver Ataman'ın korosuna dahil olmuştu. Aynı zamanda Ferdi Tayfur'la çalışmış ve yetkin bir dublajcı olmuştu. "Kahramanlık Türküleri"nin bir numaralı ismi olarak tanınmıştı ama aslında sanatın bir numarasıydı.

Bazıları göze sahiptir ve bakarken görmezler bu yüzden de "bakar kör" olarak tanımlanırlar. Bir de gerçekten görmeyenler vardır ve azimleriyle sadece kendi karanlık dünyalarını değil, toplumu da aydınlatırlar. Udi Hrant (Emre) Adapazarı'nda 1901'de doğmuştu. Doğumundan 34 gün sonra gözlerini kaybetmiş ve ailesi ile Konya'ya göç etmişti. Babasının askere gitmesi ile ailesi büyük bir yoksulluğa düşmüştü ve Hırant komşu evden gelen ud sesiyle yeni bir dünyayı hissedecekti. 1919'da İstanbul'a gelmişti ve meyhane ile bahçelerde çalarak hayatını kazanıyordu. Agapos ve Kirkor Efendiler ona on iki yıl-rakamla tekrar edelim tam 12 yıl- ders vermişlerdi. Usta bir udi olmasına rağmen kendini hep çırak addeden müstesna bir müzik adamıydı Majestik. Panoroma, Cumhuriyet ve Kristal gibi nezih gazinoların üstadı olmak için uzun yıllar görmeyen gözleriyle çaba vermişti. Afitap Karacan, Mualla Aracı, Nevzat Altınok gibi isimler yetiştirmiş ama kendini hep çırak görmüştü. "Hastayım Yaşıyorum" en çok bilinen eseriydi. Görüp de görmeyenler dikkate alınırsa, görmeyip de gören biri olarak hiç unutulmayacaktı.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Hayat zaten sinemadır   / 11-04-2004
 Bu toprakların gayrimüslimleri   / 14-03-2004
 Ebedi aşklarımız nasıl tükendi?   / 15-02-2004
 Türkiye'de star'lar hiç bitmez   / 08-02-2004
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
  » Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
REFİK DURBAŞ
Bir kayıp kuklacı
Okitabı şimdi nerede bulmalı? Hangi...
GÜNTAY ŞİMŞEK
Havacılığı sıkıntılar bekliyor
Henüz yaz sezonu tam...
TURGAY NOYAN
Yelken ve Turmepa
Ülkemizde önemli işler yapılıyor.
Kırlaşan saçlara bitkisel boya
Kırlaşan saçlara bitkisel boya
Genellikle yaşlılığın en büyük belirtisi olarak görülen beyaz saçlar...
Çok uluslu bir takım
Çok uluslu bir takım
Yeni Zelandalı, Tahitili, Avustralyalı, Fransız ve Türkler'den oluşan...
Şımarıklıktan hoşlanmam
Sıradışı tasarımlarıyla dünyanın en ünlü tasarımcılardan biri kabul...
Barış'ın gözleri hayata gülmeye devam edecek
Uğradığı saldırı sonucu 13 Nisan'da hayata veda eden 26 yaşındaki Barış...
Hasta yatağında bile en iyisi o
Tanrının sol ayağı, Armando Diego Maradona çok hasta ama efsane hiç bir şey...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Bilgi ve Yaşam | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.