kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Ana Sayfa
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
Günaydın
ATV
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Soli Ozel @ SABAH
 

Karar zamanı

Geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye'de Kopenhag kriterlerine uygun bir idari, siyasi ve hukuki yapı kurulması yönünde çok sert bir mücadele verildi. Gerek devlet içinde gerek toplum içinde, hatta aynı kurumlar içinde bu konuda görüş ayrılıkları çıktı. AB'nin taleplerini kabul etmenin teslimiyetçilik olduğunu savunanlara karşı bunun Cumhuriyet'in nihai hedeflerine ulaşmasında önemli bir merhale olduğunu savunanlar vardı. AB karşıtlarının savundukları belki de en önemli nokta Türkiye ne yaparsa yapsın AB'nin Türkiye'ye adil davranmayacağı, onu içine almak istemeyeceğiydi. Dolayısıyla, Profesör Baskın Oran'ın yazılarının pek güzel gösterdiği gibi Lozan'da bile verilmiş Kürtçe öğrenme ya da yayın hakkı konularında vatandaşın bir kısmını mutlu edecek değişikliklere gitmenin, polis ya da jandarmanın elinden dayak ve işkence özgürlüğünü almanın gereği yoktu. Eski Fransız Cumhurbaşkanı Valerie Giscard d'Estaing, Türkiye'nin Avrupa'ya ait olmadığını iddia edip bu ülkenin üyeliğinin AB'nin sonu olacağını söyleyeli beri Avrupa'da, Türkiye'deki AB karşıtlarının haklı olduğunu düşündürtecek bir tartışma başladı. Yalnızca İngiltere'de tartışmaya katılanların neredeyse tümü Türkiye'nin üyeliğini savunan fikirler üretti.

Çok antipatik bakmıyorlar
Kıta Avrupa'sında ise yalnız ırkçılar, Hıristiyan Demokrat eğilimli siyasetçiler ya da muhafazakar düşünürler değil, sosyalist kimlikli yazarlar, düşünürler bile Türkiye'nin AB üyesi olamayacağını savundular. Buna karşılık her kamptan Türkiye lehine yazı yazanlar, en azından Türkiye'ye verilmiş sözlerin tutulmasını bir ahlaki duruş meselesi olarak görenler çıktı. Tüm bu tartışmalarda bol bol 'uygarlıklar çatışması'ndan, stratejik önemden, Türkiye'nin nüfusundan, satır aralarında ise "kültürel farklılıktan" söz edildi. Türkiye'nin AB içinde Britanya'dan sonra ikinci bir Amerikan 'ajanı' olacağı yazıldı, söylendi. İki boyut bu tartışmalarda açıkça ortaya çıktı. Birincisi, Avrupa ülkelerinin en azından bir kısmında açıktan ırkçı partilerin de ötesinde Türkleri Avrupa vatandaşı olarak görmek istemeyen toplumsal ve siyasal güçler var ve bunların itirazı net olarak din kökenli. Ancak Avrupa kamuoyu her şeye rağmen Türkiye'ye karşı çok yüksek düzeyde bir antipati beslemiyor. Üstelik kendi ekonomik geleceğinin bu ülkenin büyüklüğünden ve gelişme potansiyelinden olumlu etkileneceğinin farkında bile değil. İkincisi ve daha önemlisi, kendi refah düzeyi ve barış içinde yaşıyor oluşu AB'yi stratejik düşünce üretemez, üretse de bunun gerektirdiği siyasi iradeyi harekete geçiremez bir konuma getirmiş.

Tarihi bir anı ıskalamak...
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş düzeni korumayı birinci hedef haline getiren bu türden bir muhafazakarlık AB'nin bugün tüm zenginliğine rağmen neden ABD gibi dünyayı sürükleyen bir ekonomik ve siyasal güç haline gelemediğini açıklıyor. The Economist dergisinin son sayısındaki Almanya ile ilgili geniş dosyayı okuyanlar yerleşik yapıları yıkamamanın en azından bu ülkeye ne kadar yüksek bir maliyet ödettiğini görmüşlerdir. Tüm bunların ışığında AB'nin Türkiye'yle ilgili alacağı karar, bir tarih vermenin ötesinde anlam taşıyor. AB'nin durumun önemine uygun davranıp davranmayacağını ise zirvenin sonunda yalnızca Türkiye'de yaşayanlar değil dünya da görüp değerlendirecek. Türkiye'nin önündeki asıl mesele ise şudur: Türkiye, AB'nin olumsuz bir kararına rağmen kendi siyasal liberalleşmesini ve demokratikleşmesini sürdürebilecek midir? Özellikle Kıbrıs konusunda Denktaş ve surekaşı tarafından hizaya getirilmiş sayılacak AKP hükümeti, çok yatırım yaptığı AB sürecinde beklediğini bulamadığında aynı enerjiyle değişim yolunda ilerleyecek midir? Eğer Türkiye dışarının olumsuz tutumuna rağmen kendi iç dinamikleri gereği bu projeyi sürdürebilecek kıvama geldiyse zaten tarihin şu ya da bu olması önemini büyük ölçüde yitirecektir. Tarihi anı ıskalamış olmak ise AB'ye gelecekte çok pişmanlık yaşatacaktır.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Kapıdaki yumurta   / 18-01-2004
 Karnaval başlarken   / 15-01-2004
 Karar zamanı   / 14-01-2004
 Hayırlı ziyaret   / 08-01-2004
 Kerkük'ten sonrası   / 04-01-2004
 Yılbaşılar   / 01-01-2004
 Dünden yarına   / 28-12-2003
 Gerçeklere bakabilmek   / 25-12-2003
 Kürt sınavları   / 21-12-2003
 Berduşun ötesi   / 18-12-2003
SOLİ ÖZEL
CHP ve gelecek
Pazar günkü yazı, CHP'nin 3 Kasım...
2006'yı bekleyeceğim
2006'yı bekleyeceğim
Gazeteci ve işadamlarının yoğun baskısına "Evet" demeyen Ali...
Hakan: Geliyorum
Hakan: Geliyorum
İsviçre basınına konuşan yıldız futbolcu, "Fenerbahçe ile benim...
Ucuz etin yahnisi bol olur
Ucuz etin yahnisi bol olur
Hükümet tarafından ulaşımı rahatlatması düşüncesi ile uygulamaya...
AKP Disiplin Kurulu Kutlu'yu sadece uyardı
AKP Disiplin Kurulu Kutlu'yu sadece uyardı
Atatürk'ün mareşal üniformalı fotoğrafını eleştiren Adıyaman...
Dayak korkusu ölüm korkusunu bile yendi
Dayak korkusu ölüm korkusunu bile yendi
3 yıl önce ayrıldığı eşinin, kapıyı kırarak eve girmesi üzerine...
Minik Buse nasıl öldü?
Minik Buse nasıl öldü?
BUSE Ö. 2 yaşında talihsiz bir minik kız. Adana'da annesinin...
SSK 'pil'ini alsın Begüm yaşasın
7 yaşına gelmesine rağmen konuşamayan minik kızın yaşaması, 8 yıl...
Ağrıyan ayağını baltayla kesip attı
Ayağındaki platinin ağrısına dayanamayan yaşlı bir kadın, acıdan...
 
    Ana Sayfa | Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon
Spor | Hava Durumu | Günaydın | Bizimcity | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.