kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Ana Sayfa
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
Günaydın
ATV
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Mehmet Altan @ SABAH
 

Böylesini hiç görmemiştik...

Avrupa Birliği süreci Türkiye'deki mevcut rejimin ne menem bir rejim olduğunu kadar belirgin bir biçimde sergiliyor toplum ilk kez aynaya bakar gibi oluyor. Türkiye'de "cumhuriyetçiler" ile "demokratlar" arasındaki temel ayrım "ordu-siyaset ilişkilerinde" belirginleşir. Cumhuriyetçi olduğunu belirtenler, ordunun siyasete müdahalesini tasvip eder ve destekler. Demokratlar ise bunun demokrasi ile bağdaşmadığını, demokratik rejimlerde ordunun tek ve asıl görevinin savunma olduğunu anlatıp dururlar. Türkiye'de rejimin bir türlü normalleşmemesinin nedenini de askerin sürekli siyaset içinde olmasına bağlarlar. Bu ayrım, yaşamın her alanında kendini belli eder. Cumhuriyetçi denen askerci kanat, rejimin ordunun vesayetinde yürümesi gerektiğini "laiklik" nedenine bağlar. O nedenle onların en baş sloganı "laik cumhuriyet" Demokratlar için, cumhuriyetin demokratikleşmesi önemlidir. Demokrasi laikliği zaten içerir ama laiklik demokrasiyi kapsamaz. Hatta bizdeki gibi, laiklik sürekli demokrasi önünde suni bir engele dönüştürülebilir. Arzu edileni "cumhuriyetin demokratikleştirilmesidir", bunu da AB süreci yapıyor... İki tabuyu, asker ve yargıyı, o süreç nedeniyle, kamuoyu şimdi hiçbir zaman göremediği kadar açıkça görüyor.

***

Askeriyenin içindeki AB karşıtı odağın, kendilerini temsil eden Genelkurmay Başkanı itişip kakışacak kadar işi ileriye götürüp, çığırından çıkmış bir vaziyette siyasete bulaştığını geçen haftanın gazetelerinin her karesinde görmek mümkündü. Hem Genelkurmay'ı, hem Dışişleri Bakanlığı'nı hedef alan, ordu içinde bir odak düşünebiliyor musunuz? Üstelik bu odak, kendine bağlı bir gazeteci ve küçük bir gazete vasıtasıyla kendini deşifre etmekten de çekinmiyor. Sürekli "kirli havada" yaşadığımız için belki bu ölçüde bir yozlaşma eğilimi bize fazla garip gelmiyor ama kendini "parlamenter demokrasi" olarak tanımlayan hiçbir ülkede rastlanmayacak bir dehşet var bu tabloda. Askerlerin siyasetle uğraşması zaten olacak değil, bir de şimdi iki farklı eğilim birbiriyle ciddi boyutlarda ve açıkça çekişmekte...

***

Siyaset ve Türkiye'nin AB sürecinden koparılması söz konusu olunca, askeriyenin içindeki bir odağın o kutsal denilen "askeri disiplin" kavramını nasıl fütursuzca kevgire çevirdiğini görüyoruz.. Kıbrıs'la ilgili raporda görüldüğü gibi tüm askeri hiyerarşi alt-üst ediliyor, üstelik bunları kimin yaptığı belli, taslakları sızdıran belli ama devlet kural dışı vuruşlara karşı harekete geçmiyor. Ne ordu, ne de hükümet... Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'in yaşam kalitesi endeksinde 96. sırada bulunmasına, ülkenin sürekli fakirleşmesi, evrensel özgürlük kriterlerine uyamaması, ezeli rakip olarak tanınan Yunanistan'ın Türkiye'ye fark atması, AB sürecini bıçaklamak isteyen bu odakların umurunda değil.. Türkiye'yi "iç sömürge" olarak tutma şehvetiyle çıldırmış vaziyetteler... Demokrasilerde askeriyenin siyasetle uğraşmaması gerektiğini söyleyenlere yıllarca sövülüp sayıldı. AB standartlarından dört bin noktada geri kalan bir toplumun ancak "Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi"yle kurtulabileceğini vurgulayanlara en ağır saldırılarda bulunuldu. Demokrasi isteyenler hayasızca andıçlandı.. Demokrasi ve hukuk isteyenlere kulak verilmediği için bugün siyaset ordu içindeki gruplar arasında, üstelik profesyonellere taş çıkaracak biçimde yapılır oldu. Çürüme hızlandı. Arşivlere geri dönünce, utanması gereken sürüsüne bereket adamın, olup biteni görmezden gelerek, vicdanlarını rahat tutmaya çalıştığını görüyorsunuz..

***

Tüm bunlar her şeye rağmen umutları artırıyor... AB süreci, mevcudun ne olup olmadığını iyice saydamlaştırıyor. Türkiye'deki esas derdin ne olduğunu ortaya çıkarıyor ve hızlıca da değiştiriyor... İç sömürgeci anlayış, Kıbrıs'ta da çözüme ulaşıldığında tamamen tasfiye olacak. Az kaldı.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Böylesini hiç görmemiştik...   / 10-01-2004
 Akıl ile ruh bölünebilir mi?   / 05-01-2004
 Medyaya bir öneri...   / 03-01-2004
 On yıl önce, on yıl sonra...   / 29-12-2003
 Avanta, beleş, üç kağıt...   / 27-12-2003
 CHP, AB ve İkinci Cumhuriyet   / 22-12-2003
 Kemalizm, AK Parti, ikinci Cumhuriyet...   / 15-12-2003
 Arsız ganimetçiliğe 'milli dava' mı diyorsunuz?   / 13-12-2003
 Rusya   / 08-12-2003
 Ankara dedikoduları...   / 06-12-2003
AHMET HAKAN COŞKUN
Üç ismi not edin
Bu iş resmen üzerime kaldı.. Daha...
ÖMER ÇELİK
Muhafazakârlık mı, demokratlık mı?
Muhafazakârlık...
UMUR TALU
Numaralı cumhuriyet
NEVZAT Atal "Pazartesi...
EMRE AKÖZ
Prof. Ünsal Oskay efsanesi
BİR süre önce kışkırtıcı...
MEHMET ALTAN
Sahaya çıkma zamanı...
Avrupa Birliği konusunda...
Türkiye, AB üyesi olmalı
New York Times yazarı Friedman, "Batı'yla Doğu arasındaki köprü"...
İnsanoğlu 26 yıl sonra Mars'a ayak basacak
1953:
Hollywood, Mars'ın keşfini hayal ediyor.
İŞTE YENİ CİMBOM
İŞTE YENİ CİMBOM
G.Saray'da yeni yapılanma sisteme de yansıyacak. 4-4-2'den vazgeçecek...
 
    Ana Sayfa | Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon
Spor | Hava Durumu | Günaydın | Bizimcity | Astroloji | Magazin | Sağlık |
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.