kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Ana Sayfa
  » Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
Günaydın
ATV
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Annemin sabahlığı aklımı karıştırıyordu...
Yenilgiye mahkum bir sefilim
Annemin sabahlığı aklımı karıştırıyordu...

Annemin sabahlığı aklımı karıştırıyordu...

Orhan Pamuk'un bu haftasonu raflarda yerini alacak olan 'İstanbul-Hatıralar ve Şehir' adlı son kitabının en dikkat çekici bölümlerini önce Aktüel yayımladı. Pamuk, özel sırlarını anlattığı kitabıyla çok konuşulacak.

Bugüne kadar yazdığı tüm kitaplarıyla listebaşı olan yazar Orhan Pamuk'un son kitabı "İstanbul-Hatıralar ve Şehir"in en dikkat çekici bölümleri, ilk kez Aktüel'in son sayısında yer aldı. Pamuk'un İstanbul'un öyküsüyle kendi öyküsünü birleştirdiği ve bütün sırlarıyla fikirlerini ilk kez bu kadar açık bir şekilde dile getirdiği son kitabı bu haftasonu tüm kitapevi vitrinlerinde yerini alıyor. Pamuk, bazı Türk yazarlara getirdiği eleştirileri, çocukluktan bugüne aile ve özel yaşantısını anlattığı satırların yer aldığı 'İstanbul-Hatıralar ve Şehir' ile çok konuşulacağa benziyor. Orhan Pamuk'un 344 sayfalık son kitabı için daha şimdiden 20'den fazla dile çevrilmek üzere anlaşmalar yapılmış. Kitapta yazarın hem İstanbul, hem de İstanbul üzerine yazan başka yazarlar hakkında söyledikleri büyük tartışma yaratacak türden. İşte "İstanbul-Hatıralar ve Şehir"in en göze çarpan bölümleri...

İlk sertleşme
Mutluluk anlarımda -çocukluğum bunlarla dopdoludur- kendi varlığımı değil, dünyanın iyi, güzel, hoş, güneşli olduğunu hissederdim. Öğle uykusu için beni yatağıma yatırdıkları ama hemen uyumayıp 'Tommiks' dergisinin sayfalarına baktığım tatlı ve sıcak bir öğle üstü, çükümün (annemin bibi dediği şey) sertleştiğini fark ettim... Bir başka seferinde, annemle babamın bitip tükenmeyen kavgalarının birinden sonra, annem evi terk edince eve getirilen dadı küvette beni yıkarken yine aynı şey başıma geldi. Sertleşmenin ve kötülüğün yalnızca bana özgü olduğu korkusundan, içimdeki 'kötülüğü' saklamam gerektiği sonucunu çıkardım. Bu da bana kimsenin erişemeyeceği dışa kapalı ikinci bir dünyada yaşama alışkanlığı kazandırdı. (sf. 25 - 28)

Aklımı karıştırıyordu
Bazan babam uzak bir yerlere giderdi. Onu uzun zaman göremezdik. Bu yokluğun başlangıcı tuhaf bir şekilde de bize hissettirilmezdi... Bazan da, durumumuzun kötü olduğunu, annemin sabahları telefonun başına oturup teyzelerimle, arkadaşlarıyla, kendi annesiyle uzun uzun konuşmasından hissederdim. Annemin üzerinde uzun krem rengi kırmızı karanfilli sabahlığı olur, oturduğu sandalyede bacak bacak üstüne attığı için çeşit çeşit kıvrımlarla aklımı karıştırarak aşağı inen sabahlığın aralığından teni gibi güzel geceliği ve uzun boynu gözükür, o telefonda konuşurken kucağına çıkıp ona sokulmak, saçları, boynu, göğüsleri çevresindeki güzel bölgeye yaklaşmak isterdim. Yıllar sonra, babamla sofrada giriştikleri şiddetli bir ağız kavgasından sonra kendisinin de benim yüzüme öfkeyle söyleyiverdiği gibi, annemle babamın kavgalarının eve, bizlere bulaştırdığı felaket havasından hoşlanırdım. (sf. 80 - 81)

Kafamdaki Allah hayali
On yaşıma kadar kafamda çok belirgin bir Allah hayali taşıdım: Yüzü belirsiz, aşırı yaşlı, beyaz çarşaflar içinde çok muhterem bir kadın görüntüsüydü bu. Bir insana benzemesine rağmen, bu görüntü hayallerimdeki öteki insanlar gibi, sokakta rastlayabileceğim herhangi biri gibi gözümün önünde belirmezdi. Çünkü baş aşağı ve biraz yanlamasına dururdu. (sf. 169)

Herkes huzursuz olurdu
Din karşısındaki bu ikili tutumun ailede en belirgin örneği kurban bayramlarıydı. Hali vakti yerinde her Müslüman'ın yapması gerektiği gibi, her kurban bayramında bir koç Pamuk Apartmanı'nın küçük arka bahçesine getirilip bağlanır, bayram sabahı da eve gelen mahalle kasabınca kesilip kurban edilirdi. Koyunlardan, kuzulardan pek hoşlanmadığım için, kimi resimli romanların altın kalpli çocuk kahramanları gibi, son günlerini yaşayan koçun her meleyişinde kalbim kırılmazdı. Hatta bu çirkin, aptal ve pis kokulu hayvandan kısa bir süre sonra kurtulacağımız için memnun olurdum, ama bir yandan kesilen hayvanın eti fakir fukaraya dağıtılırken, diğer yandan aynı gün bütün aile buluşup öğle yemeğinde dinin yasakladığı biralarımızı yudumlayıp, taze et kokuyor gerekçesiyle, kasaptan alınmış bambaşka bir eti yememiz, herkesin maneviyatını, benim gibi bir sürekli huzursuzluk ve suçluluk duygusu olarak yaşamadığını hatırlatırdı bana... (sf. 176 - 177)

Allah'la gizli anlaşma
Korktuğum Allah değil, ona çok fazla inananların benim gibilere duyacağı öfkeydi. Zeki -haşa- aşkla inandıkları Allah ile hiçbir şekilde karşılaştırılamayacak bu aşırı inançlı kişilerin aptallığı, beni korkutan ikinci nedendi. Bir gün onlar gibi olmadığım için cezalandırılacağım korkusu yıllarca beni terketmedi, ilk gençlik yıllarımda ise sol fikirlere sevgi duymamda kuramsal kitaplardan daha etkili oldu. Sonraki yıllarda beni şaşırtan, laik ve yarı inançsız Batılılaşmış pek çok İstanbullu'nun konumlarından dolayı bir suçluluk duymamalarıydı. Dinin hiçbir gereğini yerine getirmedikleri gibi, dinlerine bağlı olanları da -tıpkı aşağı sınıfın sanat ve kültür alışkanlıklarını küçümseyen, sözümona "modernist" züppeler gibi- sınıfsal nedenlerle küçümseyen bu insanların hepsinin hayatlarının bir döneminde, Allah'la gizli bir anlaşmaya giriştiklerini hayal etmişimdir hep... İnanmak ve ait olmak arasındaki metafizik gerilim, on iki yaşımdan sonra yerini cinsellikle ilgili merak ve suçluluk duygularına bırakınca, dini endişelerimin gücü azaldı. Gene de ama, ne zaman kalabalık içerisinde, bir gemide ya da bir köprüde beyaz çarşaf giymiş yaşlıca bir kadınla karşılaşsam, ürperirim. (sf. 177 - 178)

İlk aşkın heyecanı
Adı Farsça 'kara gül' anlamına geliyordu ama ne neşeyle denize atladığı rıhtımlarda ne de gittiği Fransız okulunun sınıflarında, bu anlamı bilen yokmuş gibi gelirdi bana. Çünkü uzun parlak saçları siyah değil kestane rengiydi, gözleri de bir derece daha koyu kahverengi... Resmini yaparken küçük göğüslerinin çevresine, upuzun boynunun civarındaki olağanüstü beyaz tene baktığımda yüzünde hafif bir utanma belirirdi... Gene de yavaş bir müzik parçası çalarken dans ettik. Önce başkalarının da böyle yaptıklarını gördüğüm için kollarımda onu sıktım, sonra içimden geldiği gibi ona sarıldım ve saçlarının badem koktuğunu fark ettim. Bir şey yerken ağzını küçük hareketlerle oynatışını, meraklandığı zaman yüzünde beliren sincap bakışını seviyordum. Onu evine bırakmadan önce arabadaki sessizlikte ona "Resim yapalım mı?" dedim. Çok bir heyecan göstermeden razı oldu, ama bizim bahçenin karanlığında yürürken -elim elini tutuyordu- atölyenin ışıklarının açık olduğunu görünce -içeride biri mi vardı?- vazgeçti... Kaloriferlerin yanmaya başladığı soğuk bir kasım akşamı evlerine telefon ettim. Telefonu annesi açınca, hiç konuşmadan ahizeyi kapadım ve hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam ettim. Ertesi gün o saçma telefonu neden ettiğimi sordum kendime. Aşık olduğumu anlamadığım gibi, ilerideki bütün aşk maceralarımda yerlerde sürünecek kadar takıntılı biri olduğumu da henüz keşfetmemiştim... (sf. 304 - 308)

İlk ilişki
Aslında yalnız gülümseyişini değil, haftada bir öğleden sonra Cihangir'deki bu tozlu daireye neden geldiğini de açıklıyordu bu. Birkaç hafta sonra dudaklarının kenarında gene aynı gülüşü görünce fırçayı boyayı bıraktım ve yanına gidip, divanın kenarına oturup, son birkaç haftadır hayalini kurduğum gibi onu cesaretle öpmeye başladım... Çok geç başlayan fırtına, hava karardığı ve odanın kapkaranlık olması ikimizi de rahatlattığı için kendi doğal akışıyla, hiçbir sınır tanımadan bizi alıp götürdü. Yattığımız divandan Boğaz vapurlarının projektör ışıklarının karanlık sularda ve odanın duvarlarında meraklı gezinişi gözüküyordu... (sf. 310)


Ressam değil yazar olacağım
Bazı öfke ve aşırı duyarlık anlarında hissettiğim gibi, şehrin bütün o sevdiğim yarı karanlık, yarı çekici, kirli ve kötücül sokakları şimdi bana, hayatta kaçılacak ikinci dünyanın yerini çoktan almış gibi geliyordu. Annemle o akşam aramızda bir kavga geçmeyeceğini, az sonra kapıyı açıp beni teselli edecek sokaklara kaçacağımı ve uzun uzun yürüdükten sonra geceyarısı eve dönüp bu sokakların havasından ve kimyasından birşeyler çıkarmak için, masama oturup mutlu olmaya çalışacağımı biliyordum. "Ressam olmayacağım" dedim. "Yazar olacağım ben..." (sf. 343 - 344)
DİĞER GÜNAYDIN HABERLERİ
 'Tek taş'ta 12 ay taksit dönemi!
 Paris Moda Haftası için harıl harıl çalışıyor
 Sevgilisi var ama Nicole'ün ruhu yalnız
 Pantene yarışmasına katılın
 Eğlenin, stresi yenin
 Yüreği ağzına geldi
 Sevgi Sözcükleri
GÜLSE BİRSEL
Bari doğru tercüme etseler...
'Karşı Pencere'nin DVD'si...
HAKAN & UTKU
Rüyalarda Buluşuruz!
Rüya: Hayır olsun, rüyamda...
AYŞE TÜTER
Sebzeli tart
TART hamuru için gerekli tüm malzemeyi...
İSTANBUL FLORYA'DA Dev akvaryum
Büyükşehir belediyesinin Florya sahilinde 23 bin metre kare üzerine...
Aydınlı talihliye rekor ikramiye
Biletine 300 milyar vuran talihli, devirli ikramiye ile 1.9 trilyonun...
Başkan Müfit Gürtuna ampulü yaktı...
Gürtuna'nın yeni hizmete soktuğu kavşaklarda, belediyenin tarihi...
'Ajda'lı satırlar mahkemelik oluyor
'Ajda'lı satırlar mahkemelik oluyor
Müjdat Gezen'in henüz piyasaya çıkmayan kitabındaki anılara ilk...
Elvis şarkılarını Erol Büyükburç'tan dinleyin
Elvis şarkılarını Erol Büyükburç'tan dinleyin
Ölümünün üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen hala birçok ülkede 1...
 
    Ana Sayfa | Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon
Spor | Günaydın | Astroloji | Magazin | Sağlık |
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.