kapat
02.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°
limasollu
TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL



GREENCARD

ALÄ° SAYDAM


Bir 'Popstar' ile 'Evlenmek Ä°stiyorum'

Bazı olaylar bana, iyi bir iletişim uzmanı olmak için daha 10 fırın ekmek yemem gerektiği hatırlatır.

Şu sıra yüksek izlenme oranlarına erişen iki TV programını büyük bir merak ve araştırmacı gözle izlemeye çalışıyorum. Biri, 'Popstar', diğeri 'Evlenmek istiyorum...'

İletişimciyiz ya... Merak ediyoruz bu programları kim niye beğeniyor diye...

Ercan Saatçi'yi yakından tanırım. Her başarılı insan gibi düşmanı boldur. Atatürk'üne defalarca suikast düzenlemiş bir ülkede yaşıyoruz. Ercan Saatçi'nin başarılarını küçümsemeye çalışıyorlarmış. İş mi... Doğaldır... Ben Saatçi'yi severim. İşine saygılı, ailesine sevdalı, değerlerine bağlı, disiplinli, düzgün bir insandır. Hele Ahmet San... Karıncayı bile incitemez... Bu arkadaşların hataları var mıdır? Olabilir. Ben sevdiğim insanların küçük hatalarını pek görmem. Görsem bile onlarla konuşurum bunu.

Bana 10 kişi gelse ve deseydi ki, "Ercan ve Ahmet'in 'rol' alacakları bir programda gencecik insanları ağlatana kadar rencide edecekler, aşağılayacaklar, onlara adeta işkence edecekler..."

Kesinlikle inanmazdım. Ama anlaşılan tüm formatı dışarıdan ithal olan bu programın özünde var bu 'davranış bozukluğu...' İzleyiciler de bayılıyorlar bu işe. Coleseum'da kölelerin aslanlara yem edilmesi, ya da zavallı boğaların matadorlar tarafından boğazlanması karşısında duyulan 'hayranlık' gibi bir şey herhalde...

Bu 'işten' çıkardığım bazı dersler şöyle Ben, toplumun değerleriyle buluşmayan hiçbir iletişim faaliyetinin başarıya ulaşamayacağını düşünürdüm. Oysa bu iki TV programı halkın ortak değerler sisteminin semtine bile uğramıyor. Ve buna rağmen reyting rekorları kırıyorlar. Demek ki, Amerikan TV sisteminin temel taşlarından biri olan 'love to hate' (nefret etmeyi sevmek) ülkemize de bir güzel yerleştirilmiş

Hoş, bunların karşısında değerler sistemimizle tamamen uyum içinde olan, Süper Baba, Perihan Abla, Şehnaz Tango, İkinci Bahar, Yedi Tepe İstanbul, Ekmek Teknesi, Çocuklar Duymasın, Asmalı Konak gibi yapımlar da büyük iş yapmıştı. Ama dedim ya, o doğal olanı. Beni öteki uç ilgilendiriyor, yani kültürel dönüşümün nereye kadar gideceği...

İlk şaşkınlıklarımdan birini, 4 yıl önce yaptırdığımız bir araştırmada yaşamıştım. O sıra iktidarı paylaşmakta olan Refah Partisi'ne oy verenlere 'En çok hangi TV kanalını izlediklerini' sormuştuk. Hangi kanal çıkmıştı biliyor musunuz? Reha Muhtar'lı Show TV!..

İkinci çıkardığım ders, sorulduğunda inkar etseler de fikren gelişmiş pek çok kişinin deli gibi bu programları izledikleri... Anketlerde bunun tersi de çıkar. SABAH gazetesi için yapılan bir araştırmaya göre, ülkemiz gazete okurlarının büyük çoğunluğu ayda 5-10 kitap okuyor ve en az 2-3 defa tiyatroya gidiyordu... İyi mi?..

Dedim ya doğru dürüst iletişimci olabilmek için yiyeceğim çok fırın ekmek, gideceğim çok uzun yol, öğreneceğim çok şey var.

Bu haftaki iletiÅŸim dersimiz Cem Hakko'dan
Geçen hafta Cem Hakko imzalı bir kart aldım... Benim adım el yazısı ile yazılmış... Bu önemli. Elektronik haberleşmenin çılgın gibi yayıldığı bir ortamda iletişimi kişiselleştirmek, çok etkili olabiliyor.

Keşke Hakko'nun kartın altındaki imzası da matbu (basılı) değil 'ıslak' olsaydı. Etki yüzde yüz olurdu. O kadar kart tek tek imzalanır mı? Evet imzalanır...

Şöyle yazıyor kartta "Power Group sponsorluğunda Reklamcılık Vakfı tarafından düzenlenen 'Radyonun Gücü Buluşmaları' dünya çapında bir 'medya optimizasyonu' uzmanı olan Ian Fairbrother semineriyle başlattık. Ne yazık ki siz katılamadınız. Sunduğumuz bu CD'de ilk seminerin kaydını bulacaksınız"...

Birkaç açıdan çok başarılı bir halkla ilişkiler çalışması Birincisi ve en önemlisi, bana önemsendiğimi hissettirdi. "Demek ki, gelip gelmediğimi takip etmişler" diye düşündüm... İkincisi, Power FM'in soyunduğu sektörel sorumluluk yaklaşımının altını başarı ile çiziyor. Üçüncüsü, reklam verenlere radyonun medya olarak etkisini bilimsel olarak anlatma şansını iyi kullanıyor. Dördüncüsü, seminer ertesinde tüm taraflarla bireysel ilişki kuruyor. Ve nihayet beşincisi, Power grubunun saygınlığını reklam veren nezdinde ciddi oranda artırıyor... Yani bir taşla 5 kuş...

Cem Hakko ve bu projeyi yönetmiş olan iletişimcileri kutluyorum. İlgilenenlere ya Reklamcılık Vakfı'ndan ya da Power FM'den bu VCD'yi temin etmelerini tavsiye ederim.

İşte derinin iletişim gücü
Matrix'in etkisi midir, tam olarak bilmek mümkün değil, fakat deri şu günlerde giysi sektörü iletişiminde başrolde. Vakko, Çarşı, YKM, Mudo, Desa reklamlarında deri giysileri ön planda tutuyorlar.

25 yıldır tek işi deri giyim olan Derimod'un boş durması düşünülemezdi. O da Kenan Doğulu ve Tuğçe Kazaz ile anlaşarak girdi iletişim işine. Derimod'cular, kampanya ile satışların geçen yıla oranla yüzde 30 arttığını söylüyorlar. Derili kampanya, Vakko'da tüm satışları roketlemiş.

Sektörün zirvesi olarak kabul edilen "Perakende Günleri"nin hemen ardından bu zirvenin düzenleyicisi, mağazacılık ve perakende sektörü pazarlama uzmanı Suat Soysal'a, niçin 'deri' böylesine patladı diye sordum. 'Matrix'in etkisi dışındaki açıklamaları şöyle

Ekonominin sorunlu olduğu dönemlerde, modası kolay geçmeyen ve dayanıklı bir ürün olan deri giysi, uzun vadeli ve ekonomik bir yatırım olarak görülüyormuş... İkinci neden 'siyah'ın bu yılki inanılmaz çıkışı. Kuruluşlar bu rengin deri ile bütünleştiğinde çok etkileyici fotoğraf verdiğini söylüyorlarmış. Yani reklam ve genel anlamda iletişim için elverişli bir durumun ortaya çıkıyormuş. Soysal, üçüncü neden olarak, kredi kartı ile taksit uygulamasının yaygınlaşmasını gösteriyor. Bu sayede orta kesimin de deri ürünlerine ulaşabilme şansının arttığını belirtiyor...

İşin biz ilgilendiren yanı ise, deri sayesinde göze-gönüle hoş gelen reklamların artması... Haydi deri sektörü! Devam...

David'i bir de sünnet edelim!
Cola Turka'daki David'in maşallahı var. Bu ne değişim hızı?.. Önce Amerika'da evrim geçirdi. Şimdilerde Türkiye'de... Kıllı, bıyıklı hamam sefası... Arkasından mütevazı iftar sofrası... Bizim Türkler, kendilerini iftar topuna ayarlamışlar. David Baba, ezanı bekliyor... "No ezan... No iftar!"... Bizimkileri aşmış yani...

Kanal 7'nin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik dostumun tespitini hatırlattı David bana "İslamiyet'i sonradan, ileri yaşlarda seçenler ya da hakkıyla yaşamaya yıllar sonra karar verenler, tüm diğer Müslüman'lardan çok daha radikal olurlar"... David'in davranışlarını bu çerçevede çok iyi anlıyorum.

Bir de küçük önerim var. Hamamdı, iftardı, ezandı derken David'i bir Türk kızına aşık etseniz nasıl olur acaba? Örneğin, David aşkından bir güzel Müslümanlığı seçer, üzerinde 'Maşallah' yazan takkesi ve sedefli entarisi ile anlı şanlı sünnet de olurdu... Bu diziyi mükemmel kurgulayan Serdar Erener- Sinan Çetin ikilisinin gerçekleştireceği bu sahne dünya literatürüne girerdi. Yurdum insani anlaşılan Cola Turka'yı da, David'i sevdi... Bakalım nereye kadar?..


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır