kapat
02.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°
limasollu
TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL



GREENCARD

SOLİ ÖZEL


Son tura girerken

Perşembe günü Avrupa Komisyonu'nun hazırladığı Türkiye İlerleme Raporu'nun nihai metni açıklanmış olacak. Şimdiden sızdırılan bilgiler Rapor'un genelde olumlu bir perspektife sahip olduğunu gösteriyor. En azından geçtiğimiz yıl içinde AKP'nin kurduğu Cumhuriyet Hükümetinin çıkarmış olduğu reform paketlerinin önemi teslim ediliyor. Bunun yanısıra hükümetin reform uygulamalarını siyasi denetime tabi tutma kararı, gösterdiği iyiniyet, şu sıralarda hızı yavaşlamış gözükse de reformları sürdürme kararlılığı beğeniliyor. Ancak uygulamada süregiden aksaklıklar, daha doğrusu reformları uygulamakla yükümlü devlet bürokrasisinin içinden gelen, kimisi hayli yaratıcı direniş yöntemleriyle işlerin geciktiği vurgulanıyor. Bir de tabii kendisi bir siyasal kriter olmayan ancak Türkiye'nin üyeliğinin önünde bir engel teşkil edeceği bilinen Kıbrıs meselesi var. Giderek daha iyi anlaşıldığı gibi Türkiye'nin AB üyeliği süreci ne Türkiye ne de AB açısından yalnızca bir dış politika meselesi değil. Çok daha derin kararlar, çok köklü yön tercihleri söz konusu.

AB'yi istemeyenler var
Her iki tarafta da çok kapsamlı iç politika sorunları, yerleşik yaklaşım ve düşüncelerin hakimiyeti süreci zorluyor. Aslında bu ilişkiler üç düzeyde kuruluyor. Bürokratik düzeyde sorun pek yok. Türkiye objektif kriterleri yerine getirdikçe bürokrasi bunu tescil ediyor ve ileriki aşamalara geçilebiliyor. Bu anlamda çarklar iyi işliyor. Siyasi düzeyde ise sorunlar var. AB kamuoyları Türklerin üyeliğine sıcak bakmıyor. Türkiye'nin üyeliğini AB içinde cansiperane savunan ülke yok. Ancak Irak savaşı, Meclis'in 1 Mart kararı, büyük Ortadoğu coğrafyası içinde Türkiye'nin konum ve öneminin netleşmesi bu düzeyde ibreyi ilk kez Türkiye lehine döndürüyor. Asıl büyük sorunlar üçüncü yani ideolojik/kültürel düzeyde var. AB açısından tarih içinde hem siyaseten hem de din bağlamında "öteki" olma özelliği taşıyan üstelik de büyük ve kalabalık bir ülkeyle evin paylaşılması söz konusu. Ancak 11 Eylül sonrası dünyasında giderek daha açık anlaşılan bir durum da söz konusu

Dr. Cengiz Aktar'ın Turkish Daily News gazetesinde yazdığı gibi, "en eski 'öteki' sembollerinden birisini kabullenerek Avrupa gerçek bir dünya gücü olma yolunda yeni bir adım atmış da olacak". Türkiye'de açıktan ya da gizlice AB'yi istemeyenler var. Bunlar çeşitli şekillerde reformları engellemek, uygulamayı sekteye uğratmak, ilişkileri zedelemek arzusundalar. Çoğunluğu kaybedilecek ekonomik ya da siyasal iktidarlarını koruyabilmek için bu işe muhalif.

Kararlı olmak çıkarına
Almanya ve Fransa büyük ölçüde iç politika hesaplarıyla Kıbrıs'ta anlaşma karşılığında Türkiye'ye tarih verilmesi şeklinde formüle edilen zımni mutabakata yanaşmadılar. Türkiye'nin başladığı yolda bu yıl gösterdiği kararlılıkla yürümekte çıkarı vardır. Kıbrıs sorununun bu süreci engellemek için kullanılması ise yanlıştır. Hele seçime gölge düşürerek Kıbrıslıların siyasi iradesini hiçe sayma teşebbüsleri, Kıbrıslılara rağmen Annan Planını reddetme tavrı Türkiye'yi lekeleyecektir. Annan Planı zemininde müzakere iradesi gösterildiğindeyse Kıbrıs'taki tıkanıklığı aşma sorumluluğu yalnızca Türkiye'ye ait değildir. AB'nin en azından 2004 yılı Aralık ayında siyasi şartları yerine getirmiş bir Türkiye'nin yeni ertelemelerle karşılaşmayacağına dair güçlü bir sinyal vermesi, 1 Mayıs'tan sonra iplerin kopmamasını sağlaması gerekir. Üyelik hayal değildir. Ancak hükümetin toplumu ve devleti bu hedefe odaklayarak gelecek yılı tasarlaması da şarttır.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır