|
 |
|
NECATÄ° DOÄžRU
Yedir Yeşim'e bankacılığı maskara oldu!
Amacım; asla kendimi anlatmak değildir, konuyu herkesin anlayacağı biçimde sergilemektir. Ben yoksul bir aileden geliyorum. Adana'da gecekondu mahalleleri Kiremithane, Cevizli ve Sinanpaşa'da büyüdüm. Düzenin adaletsizliklerinden iğrendim. Tayyip Erdoğan da İstanbul'un yoksul semti Kasımpaşa'da büyüdü.
O da fakir aileden.
O da düzenin adaletsizliklerine öfke koydu. Bu açıdan bakınca, Türkiye'de milyonlarca insan gibi ikimiz de aynı sosyal sınıftan, aynı hamurdan, aynı dokudan geliyoruz.
Ancak...
Ben düzene tepki duydum. Sosyalist oldum.
O düzene öfke koydu. Dinci oldu.
Şimdi o demokratım diyor.
Ama başlangıcı dincidir.
****
Bu açıdan bakınca "kafası kafama uygun" hiç olamadı, olamayacak, olamaz da... Ancak dibinde siyasi rakibinin burnunu sürtmek amacı da olsa "Türkiye'nin bankacılık sektöründeki kötü paradigmanın ne kadar rezil, rüsva ve maskara olduğunu" gözler önüne seren davranışı gösterdiği için Tayyip Erdoğan'ı destekliyorum.
Doğruyu yaptı.
Cesurca yaptı.
Türkiye insanının zenginleşmesini, uygarlaşmasını ateşleyecek, "verimlilik dinamosunu paslandıran holding bankacılığı denilen pisliğin gerisindeki mekanizmaların" ortaya dökülmesinde öncü oldu.
Belki ÅŸunu diyeceksiniz.
Canım zamanı gelmişti. Cerahat olgunlaşmıştı.
Nasılsa patlayacaktı. Kim olsa yapacaktı.
****
Haklı olabilirsiniz, ama "cerahati patlatanın da hakkını teslim etmek" adalettir. Tayyip Erdoğan ve kadrosunun "İmar Bankası olayının" üzerine gitmesiyle, holding bankacılığının devletin her kademesini de uyutup afyonladığı, en az 20 yıldır ülkenin kıt kaynaklarını çarçur ettiği kanıtlarıyla, belgeleriyle ortaya çıktı. Holding bankacılığı; al bir banka ya da iktidarı ayarla kur bir banka.
Ver yüksek faiz.
Doldur bankayı.
Sonra; "Memlekete yatırım lazım... Fabrika... Baraj... Otoyol... İş ve aş... Taş üstüne taş koymak lazım... Bunun için özel sektör holdingciliğimizin de güçlenmesi lazım..." nutukları atarak, yüksek faizle doldurduğun bankayı "kötü, verimsiz, pahalı, savurgan, kofti kurulmuş holding şirketlerine" aktar.
****
Batan bankaların tamamında, batmamış olanların da muhtemelen yarısında, "Doldur yüksek faizle bankayı, boşlat kendi şirketlerine bankayı, banka batınca da yükle halkın sırtına faturayı" pis paradigması geçerli oldu. Uzanlar'ın İmar Bankası olayında bu pis paradigmanın "en kötü tezahürü" ortaya çıktı.
Öbürleri...
Yasalara uydurmaya çalışmış.
Uzanlar, ona da gerek duymamış.
"20 yıl süreyle döviz üzerinden ortalama yüzde 13-14 yüksek faiz vererek topladığımız paralar, sonunda kendi şirketlerimize kredi olarak akacak, güzel eski gelin Yeşim Salkım'a 1.5 trilyon liracık alışveriş yapsın diye "6 kredi kartı" için aktratılacak, Londra'da malikane, Göcek'de üç yat, havada 3 helikopter, Newyork Tramp Tower'da her biri 13 milyon dolar olan birkaç daire, Boğaz kıyısında birkaç yalı alınacak, gücümüzden herkes korksun diye gazete çıkartılacak değil mi? O zaman niçin uğraşalım kayıtlarla, yasalarla, kurallarla" demişler.
****
Kayıtsız toplamışlar parayı.
7.5 milyar dolar.
Nerede bu para...
Bulunamıyor.
Hazine Müsteşarlığı uyumuş, Merkez Bankası uyumuş, BDDK uyumuş, SPK hem uyumuş hem Gökkafes'te süper lüks daire alıp, içini en pahalı mobilyalarla döşeyip, Boğaziçi'nin lacivert sularını ayışığında seyretmiş... Uzanlar ise, "Yedir Yeşim'e Bankacılığını" devletin gözü önünde sürdürmüşler. 7.5 milyar dolar kayıp.
Nerede bu paralar? Kim göz yumdu?
Herhalde Tayyip Erdoğan, başlattığı işi, bu sorulara da cevap verecek şekilde devam ettirir. Eski Hazine Banka ve Kambiyo Genel Müdürü Ali Kocatürk'ün, "Nerede bu 7.5 milyar dolar, devlette kimler göz yumdu?" sorularına ışık tutacak acı mektubunu başka bir yazıda size aktaracağım.
Mesajlarınız için:
ndogru@sabah.com.tr
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|
