kapat
26.10.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

ALİ SAYDAM


5 'musibet' üzerine 5 reklam filmi

Bazı reklamlar sadece bir ürün ve hizmeti satın alma kararını etkilemeye yaramazlar. Verdikleri mesajlarla bir anda kendi gündemlerini kendileri yaratırlar.

Son günlerde izlediğim bu tür beş reklam var Akbank, Garanti Emeklilik, Sana, Tansaş ve Turkcell...

Bu markalar son haftalarda '5 değişik (bizce) musibet' konusuna değiniyorlar Sıradanlık, sağlıksız yaşamak, sağlıksız yemek, israf ve tembellik...

Akbank reklamında 'standartlar' adı altında yaşamın tekdüzeliğine karşı çıkış var. Finalde Akbank'ın tüm bu sıradanlıkları yaşamımızdan atmamızı sağlayacak tek çözümmüş gibi sunulmasını bazılarımız abartılı bulabilir. Ama içimizden ciddi miktarda izleyiciye "Yahu benim hayatım nasıl acaba?" diye düşündürdüğü tartışılmaz...

Garanti Emeklilik ise Osman Müftüoğlu'nun TV programına ve sağlık sayfasına destek vererek yürüttüğü "İkinci Bahar" kampanyasında, hayli farklı bir mesajı işliyor "Sen hele kendi yaşamını adam gibi sağlıklı yönetmeyi öğren, ben senin emeklilikte para işlerini hallederim!" Onun da değindiği, yaşamımızdaki bir başka 'musibet' Sağlığı bozuk para gibi harcamak!

Sana'ya gelince o yemek yeme alışkanlıklarımızın zaman içinde yok olup gitmesine, doğallığın yerini yapaylığın almasına dikkat çekiyor... Bir yandan sağlıklı beslenme, biyolojik ürünlere kısmi talep yaratırtarken, öte yandan kitle iletişim araçlarıyla dengesiz ve sentetik beslenme çok daha baskın bir hızla yaygınlaştırılmıyor mu?..

Tansaş ise, son kampanyasında bilinçsizce yapılan alışverişe ve israfa karşı çıkıyor. Hani normalde tüketimi körüklemesi gerekir ya... Basında çıkan haberlere bakılırsa da son bir sene içinde bu 'ters köşe' tavırlarıyla (tüketici hakları vs.) hayli başarılı oldular.

Turkcell, Kadir Çöpdemir'in ('Ekmek Teknesi'nden Kirli) ve Raga Oktay'ın (Celo) oynadığı film ile başka çarpıcı bir konuyu beyinlerde gündeme getiriyor Tembellik... Yine Bertolt Brecht'i anımsamadan geçemedim. "7 Ölümcül Günah" adlı oyunda Brecht, "Her türlü 'yük'ün başlangıcı tembelliktir" diyor... Çöpdemir'in bundan sonraki kariyeri artık belli Türkiye'nin en başarılı karakter oyuncularından biri olacak...

Bu kampanyalar TV reklamlarında bazı oyunculuk tarzları, bir takım teknik yapım yanlışları, bu işten iyi anladığını zannedenleri rahatsız etmiş olabilir. Dikkatimi çeken 5 önemli markanın aynı anda 5 değişik toplumsal sorunu gündeme getirmesi ve kendi markalarıyla bu konuları başarıyla ilişkilendirmeleri. Toplumun duyarlı olduğu noktalara dokunmak, reklam dünyasında bir taşla birkaç kuş vurmaya yarayabiliyor...

Gazetecileri taciz etmeye gerek yok!
Kuruluşlar doğum günlerini bir halkla ilişkiler fırsatı olarak görürler ve bu vesileyi gayet başarılı bir şekilde beğeni ve bilinirliklerini artırmaya tahvil ederler.

Eczacıbaşı Menkul Değerler'in 20'nci yılı da aynı anlayışla kutlandı. "Ne var bunda?" diyeceksiniz... Buraya kadar pek bir şey yok. Bundan sonrası için soru şu Her kuruluşun bu ve benzeri 'mutlu günleri' var. Neden hepsi böyle haber olmuyor basında. Öteki kuruluşları sevmiyor mu basın? Yoksa öteki kuruluşların basında 'arkadaşları olan' halkla ilişkiler müdürleri, medya ile sıkı fıkı ilişkiler kuran PR şirketleri mi yok? Tabii ki hiçbiri değil. Kritik nokta, haber olacak PR projesini yakalamakta. Ünlü ekonomist ve New York Times'ın köşe yazarı Paul Krugman'ı bir konferans için getirebilirsen, bunu akıl etmeyi ve bu projeye kaynak aktarmayı başarırsan, yani iletişimi bir sarf kalemi olarak değil bir yatırım kalemi olarak görürsen, o zaman gazeteci görevi icabı kalkar gelir ve aslanlar gibi haberini yapar. O zaman ne ahpap çavuşluk ilişkilerini zorlamaya ihtiyaç kalır, ne de gazetecileri "Faksımızı aldınız mı, haberimizi yapacak mısınız?" diye taciz etmeye...

Asmalı Konak markası tehlikede
Son yılın popüler kültür olayı neydi? Bana sorarsanız tereddütsüz "Asmalı Konak" derim. Her ne kadar bazı arkadaşlarla izleyici sayısının Vizontele'ninkini geçemeyeceğine dair iddiaya girmiş olsam da, bu dizi ve filmin bir 'hadise' olduğunu kabul etmemek için ciddi zeka özürlü olmak gerekir.

'Asmalı Konak' bir marka olma yolunda da hızla ilerlemektedir. 'Asmalı Konak' markalı pek çok yan ürün alıcı buluyor. Yakında romanı, hatta çizgi romanı yayınlanırsa hiç şaşmam. Bir markanın pek çok taşıyıcısı vardır. En önemli taşıyıcısı ise o markayı üretenler, satanlardır. Örneğin bir Arçelik, Vestel çalışanının, markası ile ilgili çevresine takındığı tutum, o markanın gücünün en önemli göstergisidir.

Bizce bu çerçevede markanın sahibi Abdullah Oğuz'un zafer çığlıklarına artık kulağını tıkayıp biraz da dönüp dizide görev almış star ve starletleri fikri düzeyde birarada tutmaya çalışması gerekir. Bunun için Digitürk'teki Hallmark kanalında sık sık yayınlanan 'perde arkası' programları izlemekte yarar var. Bakın orada oyuncular ve esere emek vermiş diğer elemanlar nasıl konuşuyor. Bu kişileri medya önünde de başka türlü konuşturmazsınız. Konuşurlarsa skandal olur... Son birkaç haftadaki açıklamalara bakılırsa, marka sahibinin 'çan çalma' zamanının çoktan gelmiş olduğu görülüyor.

İşte Selda Alkor "Sümbül ön plana çıkabilirdi. 54 bölümlük Asmalı Konak olmasaydı bu teklifi kabul etmezdim. Rolümü az bulurdum."(Sabah, 18 Ekim); Nurgül Yeşilçay"Ben mutlu sonları sevmiyorum. Bence ölmeliydim!" (Hürriyet, 17 Ekim); İpek Tuzcuoğlu"Bence bu filme hüzünlü son yakışırdı. Bahar ölebilirdi!"(DB Tercüman, 19 Ekim) Şimdi buna benzer görüşlerin herhangi bir ürünle ilgili Arçelik ve Vestel üst düzey yöneticileri tarafından dile getirildiğini düşünün.

'Sevgi'nin Diviti' ölümsüzleşti
14 Eylül Pazar günü, yani Vehbi Koç'un ortanca kızı Sevgi Gönül Hanım'ın vefatından bir gün sonra bu köşede Sevgi Hanım'ı rahmetle anmış ve yazıyı şu cümle ile noktalamışız "Şimdi Vehbi Koç Vakfı'na düşen, o yazılara sahip çıkmak ve onları gazete sayfalarının arasına hapsolmuşluktan kurtarıp hakettikleri kalıcılığa kavuşturmaktır. Hem de işi zamana yaymadan. Örneğin, Sevgi Hanım'ın 40'ı çıkmadan."

İlahi bir rastlantı mıdır, yoksa kaderin oyunu mu bilinmez... 23 Ekim günü, aslında bir yıldır nadiren uğradığım Koç Holding'in Nakkaştepe'deki merkezinde topluluğun başkanlarından Hasan Bengü Bey'in odasında sohbet ediyorduk. Birden gözüm masanın üstünde duran nefis bir kitaba takıldı. Kitabın adı birden aklımı başıma getirdi "Sevgi'nin Diviti"... Hasan Bey de fırsatı kaçırmadı "Bugün Sevgi Gönül Hanım'ın vefatının tam 40'ıncı günü. Ve gördüğünüz gibi kitap hazır!..."

Hem de ne hazırdı kitap. Murat Bardakçı hazırlanmasına destek olmuş, bir de önsöz yazmış. Kitap az sayıda basılmış ve Vehbi Koç Vakfı tarafından dağıtılacakmış.

'Anne sütü'ne haksızlık etmişiz
Geçen hafta 'Bebek olacağım geldi' başlığı ile bu sayfada yer alan yazımızda Sağlık Bakanlığı, UNICEF ve Turkuaz'ın birlikte yürüttüğü 'anne sütünün önemini' vurgulayan kampanyadan söz etmiştik. Ayrıntılı bilgi bulamamaktan yakınmış ve 'Nerede bunun TV reklamları?' diye sormuştuk. İşte o yazımıza tepki aldık. Projenin sahibi kuruluşlardan mı? Hayır. Bizim şirkette çalışan arkadaşlardan geldi tepki "Ali Bey, bir iki kanalda gösterdikleri bir tanıtım filmi var. Atlamışsınız!" dediler. Özür diler, düzeltiriz.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır