kapat
26.10.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

SOLİ ÖZEL


Yedinci ok...

Beklendiği gibi CHP Kurultayı konuya önem verenlere karalar bağlatacak bir şekilde geldi ve geçti. Kurultay öncesinde olduğu gibi sırasında ve sonrasında da parti hakkında, hemen tümü olumsuz değerlendirmeler yapıldı. Muhtemelen CHP Kurultayı toplumun ilgisi kıstas alınacak olursa medyada hakettiğinin üzerinde yer işgal etti.

Bir bakıma bu Parti ve özellikle de Genel Başkanı hakkında söylenebilecek olumsuz sözler neredeyse tükendi. 1974'ten beri en büyük becerisi kendisine yönelik antipati dozunu sürekli artırmak olan Genel Başkan'la ilgili bir şey söylemeye aslında gerek yok. Kendisinin son kurultaydaki tarzı, tavrı ve hedefiyle kendisini aştığını söylemekten ve bunca yıldan sonra hala topluma tek bir pozitif mesaj verme gereği duymamasının nasıl mümkün olabildiğini sorgulamaktan gayrı.

Son bir yıllık muhalefet anlayışına ve söylemlerine bakıldığında belli ki CHP kurumsal hafızasına kazınmış alışkanlıklarından ve perspektiflerinden vazgeçemiyor. Cemil Koçak'ın Toplumsal Tarih dergisinin Ekim sayısında çıkan yazısında hikayesini anlattığı Devlet-Parti özdeşleşmesi, yeni kuşakların CHP'lilerince bile silkelenip atılamıyor.

Derviş'in mektubu ve arayış
Üstelik CHP'nin devlet anlayışı da son 70 yılda yaşanan büyük dönüşümlerden hiç etkilenmemiş gibi. Tüm dünyada devletin yeniden yapılanması çerçevesinde yeniden tanımlanması üzerine büyük arayışlar var. CHP'den böyle bir kaygı taşıdığı, daha doğrusu böyle bir sorunun varlığının farkında olduğuna dair bir işaret de gelmiyor. Kemal Derviş'in milletvekillerine gönderdiği mektupta dile getirilenler hariç.

Daha kötüsü CHP içinden geçtiğimiz dönemin ne olduğunu, bazı gelişmelerin ne anlama geldiğini de merak etmeyen, durağan, çürüyen bir parti görüntüsü veriyor. Kendi ilkelerini, Cumhuriyet anlayışını 21'inci yüzyılın dünya ve toplum gerçekleriyle nasıl bağdaştıracağina dair bir arayışı belli ki yok. Bunun siyasi açıdan intihar olduğunu göremeyecek kadar da ciddi bir körleşme belli ki yaşanıyor.

Eğer CHP Türkiye'de sosyal demokrasinin adresi olma iddiasında olmasaydı, bütün bunlar önem de taşımayacaktı. Ancak Fuat Keyman'ın Radikal gazetesinde yazdığı gibi, "CHP'ye rağmen CHP'yi, sosyal demokrasiyi, özgürlükçü demokratik sol vizyonu" tartışmak gerekir. Bunun içinse ilk yapılacak şey gene Keyman'ın önerdiği gibi toplum odaklı bir siyaset anlayışına geçmek olmalıdır.

CHP'nin asıl ihaneti neydi?
Derviş'in mektubu bu konuda şu tespiti yapıyor "örgüt düzeyindeki tartışmalarda zaman zamançağdaş sosyal demokrasi çizgisinin dışında, bilime ve çağdaş dünyaya yeterli ölçüde önem vermeyen, eskimiş, popülizmi solculuk, içimize kapanmayı milliyetçilik sanan bir söylemin gelişmemize engel teşkil ettiğini gördüm".

11 Eylül'den bu yana yaşananlar Türkiye'yi dünyada çok farklı bir konuma oturttu. Ülkenin laiklik ve demokrasi deneyimi giderek daha fazla ilgi çekiyor. Bunun ötesinde Türkiye, Büyük Ortadoğu diye anılan bölgenin küresel gelişmelere uyum sağlayacak hale gelmesi projesinin de odak noktasında. Bu boyutlar özellikle sosyal demokrat hareketin, dünyadaki gelişmeleri iyi ve doğru anlamasını şart kılıyor.

Türkiye'nin dünyaya söyleyecek sözü varsa eğer, bunun İslamcılar'ın modern siyasete intibakından veya "muhafazakar demokratlık" tanımlamalarından öteye geçmesi gerekiyor. Bu kadar yıllık demokrasi deneyiminden sonra Türkiye'deki sosyal demokrasi de dünyadaki alternatif küreselleşme tartışmalarına katkıda bulunabilmeliydi.

Dün bu gazetede Erdal Şafak'ın da ima ettiği gibi belki de CHP'nin asıl ihaneti, kendisini ve Türkiye'yi dünyadan kopukluğa mahkum etmesiydi.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır