kapat
25.10.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

EMRE AKÖZ


Özel alan, kamusal alan, mülki alan

Şu 'kamusal alan' kavramı yine ortaya atıldı. Arkadaşlar! Bazı seçilmişlerle, bazı atanmışlar halkı yanıltıyor. Diyorlar ki "Bir toplum, bir ülke 'kamusal alan' ve 'özel alan' olarak ikiye ayrılır. Kamusal alanda dini kurallar ve simgeler bulunmaz, bulunamaz. Bunlar özel alana aittir."

İşte bu bir yalan. Niye? Şöyle... Tüm tezgah bu kavramlaştırmadan doğuyor. Kelime oyunu yapıyorlar. Örneğin... Onlara göre "Bir parka gezmeye giden türbanlı bir kadın özel alandadır. Üniversitede öğrencilik yaparken ise kamusal alandadır. Dolayısıyla parkta türban takabilir, üniversitede takamaz."

REFİK DURBAŞ

****

Rüşvetin üçüncü ayağı...
Hükümetin çözüm aradığı rüşvet ve yolsuzluk konusuna, "Rüşvetten neden kaygılanıyoruz" başlıklı bir de rapor hazırlayarak IMF de el atmış bulunuyor. SABAH Gazetesi, bu rapordan örnekler verdi. Bu raporun bir paragrafında şöyle deniliyor

"Halk, yoğun bürokrasiyi devlet memuruna rüşvet vererek aşmaya çalışıyor; düşük maaşlı memur da zaten rüşvetle iş yapmaya eğilimlidir." Görüş ve teşhis isabetlidir, gerçektir, ama eksiktir. Çünkü rüşvet üç ayaklıdır, sadece memur ve bürokrasi unsurundan ibaret değildir. Hakkına razı olmayan, kanun ve mevzuatı her zaman rüşvetle satın alınabilen maksatlı engeller olarak görme alışkanlığındaki vatandaş da rüşveti besleyen bir üçüncü kaynaktır.

Bir tarihte Adapazarı'ndaki bir kereste mağazası sahibi, Orman İşletmesi'nden teminatını yatırarak bir miktar kayın tomruğu talep etmişti. Zaman geçirilmeden siparişi depolandı ve "Gel malını al" denildi. Kayın beklemeye gelmez, çabuk değer kaybeder. Buna rağmen bir süre sonra vatandaş malı almaktan vazgeçti ve teminatının iadesini istedi. Fakat bu mümkün değildi ve teminatı yanacaktı. Bir akşam eve döndüğümde kapı eşiğinde kocaman bir denk ile karşılaştım. Eşim, ne olduğunu bilmediği için el sürmemiş... Dengin üzerinde bu vatandaşın kimliği, içinde de bir Isparta halısı...

Peki, niçin bu normal ve mevzuata uygun iş ve işleme hemencecik rüşvet bulaştırılıyordu? Çünkü az veya çok menfaati haleldar olan vatandaş için kanun ve mevzuat birer maksatlı tuzaktır. Vatandaşı bu tutumda olan bir toplumda rüşvet belasından, sadece memur-bürokrat yönünden alınacak tedbirlerle kurtulmak mümkün değildir. Bir eli menfaatinde, öteki eli rüşvete hazır cebinde, rüşvet hastası vatandaşın da bir zihniyet tedavisine ihtiyaç vardır. Öyle ki mevzuat karşısında hakkına razı olmasını bilmeli, öğrenmeli, öğretilmeli; böylece menfaati söz konusu olunca da hemencecik Isparta halısına güvenmemeli!

KENAN ÜNALDI (Orman mühendisi) BEYLERBEYİ / İSTANBUL

Emniyet'ten teşekkür...
SABAH Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Sayın Balçiçek Pamir, 13 Ekim 2003 tarihli gazetenizde muhabiriniz Tolga Tekin imzalı "GPS bu kez yakalattı" başlığıyla yayımlanan haberi okudum. Teşkilatımız çalışmalarına ve hizmetlerine göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı şahsınızda muhabiriniz Tolga Tekin'e teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

FEYZULLAH ARSLAN (1. Sınıf Emniyet Müdürü, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı, Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü)

Hayır efendim, öyle değil...

Bunun doğrusu şudur Üç temel alan vardır.

Özel alan... Kamusal alan... Ve mülki (devlete ait) alan...

Yine örnek vereyim

Evimiz özel alandır. Kanunlar dahilinde ne istersek yaparız.

Park ya da tren kamusal alandır. Yani ortaklaşa kullanırız.

Ordu, polis, maliye ve benzeri devlet kurumları ise mülki alandır.

Şimdi... Laiklik prensibi gereği mülki alana, dine ilişkin kurallar, uygulamalar, simgeler giremez. Çünkü din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. Devlet inançlar karşısında tarafsızdır. Her kesime eşit uzaklıktadır. (Tabii Türkiye'de pek öyle değil ama bu başka bir tartışma konusu.)

Kamusal alan ortak kullanım alanı olduğu için başkalarını rahatsız etmeden ya da engellemeden inancınızın gereklerini uygulayabilirsiniz.

Özel alanda ise bu özgürlük daha gelişmiştir. Evinin duvarına çivi çakıp, bir tablo asabilirsin. Ama sokağa çıkıp, örneğin bir halk kütüphanesinin duvarına çivi çakamazsın.

****

Dikkat! Buradaki 'alan' kelimesi sizi yanıltmasın. Yani 'alan' dendiğinde aklınıza sadece 'mekan' gelmesin. Bu aynı zamanda bir 'ilişkiler', 'bağlantılar' sistemi.

Üniversiteden örnek vereyim... Bir devlet üniversitesinde eğitim hizmeti verilir. Bu üniversitenin hocaları mülki alana dahildir. Niye? Çünkü devletten maaş alırlar, devletin yönetmeliklerine filan bağlıdırlar. Buna karşılık aynı üniversite, öğrenci açısından kamusal alandır. Yani... üniversite hocası türban takamaz. Öğrenci ise takabilir. Aynı öğrenci, üç beş yıl sonra hoca olduğunda türbanını çıkarmak zorundadır.

Vergi dairesindeyiz... Bina devletindir elbette. Ama bu sahiplik durumu o binanın tamamını mülki alan yapmaz. Bankonun ardındaki memur mülki alandadır; türban takamaz. Bankonun bu tarafındaki vatandaş kamusal alandadır, türban takar. Vergi memuru görevini bitirip sokağa çıktığında türban takabilir.

Trene bindik... Kondüktör dini simge ve davranışlardan arınmıştır. Görevini yaparken mülki alana dahildir, türban takamaz. O trende seyahat eden vatandaş ise kamusal alandadır, türban takar.

****

İşin esası budur. Cumhurbaşkanı Sezer ve Anayasa Mahkemesi halkı yanlış yönlendiriyor. Kamusal alan kavramını çarpıtıyorlar. Mülki alan ile kamusal alanı birbirine karıştırıyorlar. Mülki alan kavramını kamusal alanı kapsayacak biçimde genişletiyorlar ama adına da kamusal alan diyorlar. İşte kelime oyunu! İşte kavram çarpıtması!

Bunu bilerek, isteyerek yapıyorlar. Çünkü her ne kadar 'siyaset üstü' gibi görünseler de apaçık siyasetin içindeler. Kavramlarla ve hukukla oynayarak, demokrasiyi ve insan haklarını hiçe sayarak gerginlik yaratıyorlar.

Reklamlar; Kadir Çöpdemir ve MFÖ
Bir itiraf; Abonesi olmama rağmen, Turkcell'in eski reklamlarına bir türlü ısınamamıştım. Hani 'Selo'lu reklamlar... İşte Selo futbolcularla, basketçilerle filan bir şeyler yapıyor. Teknoloji, meknoloji... Bilemiyorum, belki çocukların hoşuna gidiyordu. Çünkü aylarca sürdü. Ama şimdi devreye "Kadir Çöpdemir ve Arkadaşları" girdi. Şahane oldu! Mesela Selo'nun verici direğine tırmandığı sahne... Kadir kafayı kaldırıp "Aha da!" diyor. Ve sanki Selo'ya yetişecekmiş gibi sandalyenin üstüne çıkıp "Ne işin var oralarda, in aşağıya" diye bağırıyor. Nefis bir ayrıntı. "Atın üstünde yaldır, yaldır..." esprisi de iyi.

Sahi bugüne kadar şov ve reklam dünyası Kadir Çöpdemir'den niye bu kadar az yararlandı? Anlamış değilim.

****

Reklamlardan söz ettik ya... Bir not daha Gazetelerde DMC'nin "Mazhar, Fuat, Özkan" reklamı var. Hani "1970'lerde, 80'lerde, 90'larda neler yaptık, neler vardı" türünden. 70'lerde 'siyah-beyaz TV', 'Murat 124'; 80'lerde 'Commodor 64', 'Telsizle arkadaş aramak'; 90'larda 'İnternet', 'Global düşünce' gibi... Tabii bütün bunlar olurken bir şey değişmiyor MFÖ'yü dinlemek. Eyvallah!

Fikir yeni değil ama olsun. Güzel bir gazete reklamı. Benim hoşuma gitti. Ama hatalarla dolu. Reklamı hazırlayan arkadaşlar keşke biraz daha özen gösterselerdi. Hemen bir iki örnek vereyim

70'lere 'Kumbara' koymuşlar. Yahu kumbara çok daha eskiye ait. 1970'lerde enflasyon aldı başını gitti. Hiç enflasyonun yüksek olduğu yerde kumbara olur mu? Kumbaraya atarak para biriktirilir mi?

1980'lere de 'Gırgır' dergisini koymuşlar mesela. Kardeşim 80'ler 'Gırgır'ın (maalesef) dağıldığı ve 'Limon'un kurulduğu dönemdir.

Daha sürüyle hata var. Halbuki atla deve değil, yaşı yeten birkaç kişiye sorsalar, internette küçük bir geziye çıksalar bulurlardı aradıklarını.

Diyeceksiniz ki.... "Canım ne fark eder, önemli olan MFÖ'yü duyurmak değil mi?" İyi de... 1) O zaman bunca çaba, bunca masraf niye? 2) Tabii bir de 'sinek küçüktür ama...' durumu var.

'CURDUK' NE DEMEK?
Fransız dili ve edebiyatı alanında uzman olan, yazar Prof. Tahsin Yücel, 2003'te 70 yaşına bastı. Bu yıl Ömer Asım Aksoy Ödülü'nü ve Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Ayrıca TÜYAP Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı ilan edildi. Dün Radikal Kitap'ta onunla yapılmış bir söyleşi vardı. Oradan öğrendim 'Curduk' kelimesi 'erkek eşcinsel' demekmiş. Hiç duymamıştım. Bendeki TDK Sözlüğü'nde ve Hulki Aktunç'un derlediği Büyük Argo Sözlüğü'nde de bu kelimeyi göremedim. Demek 'curduk' ha? Ne kadar ilginç bir kelime. Curduk... Curduk hakem!


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır