kapat
02.10.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

HINCAL ULUÇ


İki canhıraş feryat mektubu..

İki mektup dosyamdaydı iki haftadır. Yayınlayıp, yayınlamamak konusunda kararsızdım. Geçici bir durum da olabilirdi. Bu yüzden bekledim. Ama aradan geçen zaman durumun daha da kötüye gittiğini ortaya koydu.

Bu iki mektubu, İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve Beşiktaş ve Galatasaray Kulüpleri Başkanlarına ithaf ederek ve tek kelimesini değiştirmeyerek naklediyorum.

Bu iki stadda her maçta işlenen cinayetlerden belki de haberleri yoktur, işte şimdi olsun, diyerek..

****

Birinci mektup, Beşiktaş Kulübü Kongre üyesi S.'den.. Kimliği ve üyelik kayıtları, kolayca anlayacağınız sebeblerden bende gizli.

****

Yaklaşık 23 yıldır, yani eşimle arkadaşlığımızın başladığı dönemlerden bu yana taraftarı olduğumuz Beşiktaş'ın tüm maçlarına gideriz.. İki kişi olarak başladığımız bu statda maç izleme sevdamız son yıllarda üç kişi olarak devam ediyor.. Artık 18 yaşında olan kızım da bizlerle birlikte tribünde..

Kombine koltuk satışlarının başladığı yıldan bu yana her sene numaralı tribünde aynı koltuklarda takımımızı izlemeye gittik.. Ta ki bu yıla kadar.. Bu sene tekrar aynı yer için müracat ettiğimizde ki bu bilet satışlarının başlamasıyla aynı anda olmuştur, klüpten bize yerlerimizin satıldığı söylendi ve alternatif olarak Kapalı tribün teklif edildi..

Biz ailece maçlara gittiğimizi ve orda Çarşı Grubuyla maç izlemek istemediğimizi söylediğimizde bize Çarşı Grubunun kesinlikle kapalı tribüne alınmayacağı onlara Yeni Açıktan yer verildiği ve bu konuda en ufak bir endişemizin olmaması konusunda teminat verildi.. Sahamızda oynadığımız ve aynı olayların yaşandığı ilk 2 maçı es geçerek Beşiktaş-Malatyaspor maçına gelmek ve size son seyrettiğimiz (!!!!) maçı hangi şartlarda yaşadığımızdan bahsetmek istiyorum..

Kapalının en ön sırasından başlayan ve arka sıralara kadar devam eden üstüste yığılmış bir sürü gözü dönmüş yaratık... Şimdi bakın bunlar nasıl insan..

Biz ve bizler gibileri maç boyunca ayakta durmaya zorlayan, her tezahürata eşlik etmek için tehdit eden ve suskun duranlara en ağıza alınmayacak şekilde küfürler yağdıran, "Kardeşim ayıp değil mi?" diye itiraz eden insanların üstüne koltukların ve orda duran insanların üstünden eze eze atlayarak yürüyen, dıştan bakan herkesin rahatça anlayacağı gibi hem alkol hem keyif verici maddeler aldıkları her hallerinden belli olan bir grup..

Bu daha önceki maçlarda da yaşadığımız ve yönetime götürdüğümüz bir konuydu.. Bize ilk maç sonu bu konuyu halledeceklerini söylediler.. İkinci maç durum daha da vahim oldu.. Ve şimdi bizim 1 milyar lira karşılığı aldığımız koltuklar bedelsiz olarak Çarşı Grubuna son maçta 500 adet) dağıtılıyor.. Yönetimin son teklifi 3 milyar fark verip bir üst kata çıkmamız.. (ki herkesin ortak kanısı o bölümün yüksek fiyatlardan ötürü satılamaması ve bizlerin Çarşı tarafından bezdirilip üst kata kaydırılmamız.)

Yazmamın sebebine gelince.. Serdar Bilgili yönetiminin bu grubu açık tribüne yollamasını çok takdir etmiş ve "Tüm dünyada bu yöntem uygulanıyor" demiştiniz.. Ben size bu uygulamanın bizde ne kadar başarısız, rahatsız edici ve tehlikeli boyutta olduğunu anlatmaya çalıştım..

****

İkinci mektup, çok iyi bir Galatasaraylı İ'den geliyor. Onun da adı, adresi ve kimliği, gene ayni sebeblerle bende gizli..

****

İyi bir Galatasaraylı olduğumu, futbolu çok sevdiğimi söylemeliyim. 36 yaşındayım ve her fırsatım olduğunda maçları asla kaçırmam. Bu sene işyerinden Galatasaraylı arkadaşlarla karar verip, her maça gidemeyecek de olsak (çünkü işimiz müsait olmayabiliyor) Galatasaray'ın mali durumuna katkı sağlaması amacıyla (tabi fiyatlar da makuldü) kombine bilet almaya karar verdik. Almaz olaydık..!!! Önce yollara, otoparkın düzensizliğine, Taksim'in arka sokaklarındaki otopark mafyasının değnekçileri düzeyindeki, haraç keser gibi para toplayan otoparkçılara takıldık... Düzelir diye bekledik... Daha sonra Diyarbakırspor maçında kombine numaralı koltuklarımıza oturanları (biletleri bile yoktu ve nasılsa vicdan sahibiydiler) azıcık zorla da olsa kaldırabildik... Ama son Fener maçı.... 1345'te gişelerin önüne geldik ve kapıdaki görevli, her zamanki gibi görevini yapıyordu. Ne mi yapıyordu? Bir kombine biletle 5 kişiyi içeri sokup, girenlerden 5'er, 10'ar milyon almakla meşguldü.. Gelenlerin hiç bileti yoksa kendi elindeki kombinesini işletiyordu.

Biz kombine sahipleri de önce o yüce insanların geçmesini bekliyorduk. Adam öyle görevine bağlıydı ki, başındaki polisi bile takmıyordu. Yerimize çok zor ulaştık, çünkü Avrupa takımı Cim Bom'un sadık taraftarı her zamankinden fazla merdivenleri işgal etmişti. Yerimiz gene doluydu. Ben, eşim ve bir arkadaş, 3 kişiydik. Beyfendilere rica ettik; "Lütfen" dedik "Bakın bizim kombinemiz var, yanımda eşim de var" dedim..."Yönetimi duymadınız mı, bu maçta numara felan yok ulan" diyip yanımızdaki arkadaşa kafasıyla girdi sonra aradaki eşimi aşağı ittiler ve sonra...

Bu arada sahadaki bütün polislerin sadece Fenerlileri korumakla meşgul olduğunu da söyleyeyim...

Galatasaray ruhunun canı sağolsun, ama bundan sonra maça gidene de lanet olsun. Evimde oturur, Digitürk'ten izlerim bundan sonra.. Eşimin onu da yapacağını sanmıyorum, öbür arkadaşı ise sormayın hala ağrılarla işe gidip geliyor...

Galatasaray yönetimi ise bu kadar para verip alan kombinelerini koruyamıyor.. O zaman, kapıdaki görevlilerin aldığı beleşçilerin ya da maç başlayınca açılan kapılardan giren bedava girenlerin, yani bizleri eşek yerine koyanların yanında izlesin maçlarını...

Sanki maçta değil de İstiklal'de tinercilerin arasında hissediyoruz kendimizi... Hayatımda bu kadar kötü, daha da kötüsü bu kadar duyarsız, iğrenç..... bir organizasyon görmedim. Yazıklar olsun. Bunların dikkate alınmayacağını, her zamanki gibi cevapsız kalacağını biliyorum.

Keşke yukarıda saydıklarıma önlem alınabilse... Ve inanın mağdur sayısı çok fazla, insanlar sadece susuyorlar...

****

Beşiktaş-Trabzon maçında, kapalıdaki yerlerin asıl sahipleri ile, yönetim tarafından buraya alınan gaspçıların kavgaları ekranlara kadar yansıdı.

Galatasaray-Real Sociedad maçında, UEFA'nın uyarılarına rağmen, kapıları koridor numaralının merdivenlerinin gene tıklım tıklım dolu olduğunu gazeteler yazdı. Numaralı tribünde merdiven niye dolar, yanıtı açık.

Durum her hafta kötüye gidiyor. Beşiktaş ve Galatasaray yönetimleri oyuncak, ya da seyirci. Ya da daha kötüsü işbirlikçi.

Vatandaşın, parası, hakkı resmen ve alenen gasp ediliyor. Hatta vücut sağlığı tehlikeye giriyor.

Ödün üstüne ödün veren popülist yönetimlerin sorunu çözmesi mümkün değil. Sadece konuk taraftarı koruma altına alarak görev yapan İstanbul polisi, bu bedavacı ve gaspçıları da kontrol edebilecek tek otorite. Vatandaşın canının nasıl tehlikede olduğunu anlatan bu iki "Feryad" mektubunu İstanbul Vali ve Emniyet Müdürü'nün okuyarak, gereğini derhal yapacağını düşünüyorum.

Ellerinde bileti olan hak sahiplerini polis korumalı.. Haksız işgalci ve gaspçıları derhal gözaltına alıp soruşturmaya başlayarak..

O zaman varsa, yönetimlerdeki suç ortakları da ortaya çıkar.

Bu ihmal edilecek, göz yumulacak bir durum değil.. Olimpiyat Stadı numaralı ve İnönü Stadı kapalı tribünlerinde derhal önlem alınmalı..

Tribün terörüne son vermeyi gerçekten istiyorsak tabii..

Süreyya Ayhan ve 2004 Atina Oyunları..
İki hafta arka arkaya, Süreyya Ayhan ile ilgili uluslararası uzmanların eleştirilerini yorumsuz yayınladım.

Bunlardan biri, dünyaca ünlü atletizm, özellikle mesafe koşuları otoritesi, yorumcu, yazar Pat Butcher.. İkincisi, Süreyya'nın kendi meneceri Jos Hermens..

Her ikisi de özetle ayni şeyleri söylediler

1- Süreyya Ayhan, dünya şampiyonluğunu taktik hatası ile kaybetti. Seçme ve yarı finallerde kendini gereksiz yere yıprattı. Finalde hatalı taktikle koştu. Hem kendisinin hem hocası Yücel Kop'un uluslararası deneyimlerinin olmayışı, yenilgiyi getirdi.

2- Süreyya daha az antrenman yapıp daha çok koşmalı. Bu yıl tüm Golden Lig'lere katılsa, şampiyonluğu Mutola ile paylaşır, 500 bin dolar kazanır, ayrıca edineceği tecrübe ile, dünya şampiyonluğunu da elde ederdi.

3- Süreyya'nın hızı yok. Hız çalışması yapmalı. Zaman zaman hız artırıcı 800 metre koşularına girmeli. Üst üste yarış yapma alışkanlığı kazanmak için, kış sezonunda ortadan kaybolmak yerine salon yarışlarına katılmalı..

Peki biz 2000 Olimpiyatları'ndan beri kelimesi kelimesine aynen bunları söylemiyor muyuz?.

Dahası.. Biz Süreyya gibi dünya çapında bir yeteneğin, bir tek Yücel Kop Hoca ile kaderine terk edilmesine de karşı çıkıyoruz. Demiyoruz ki, Marion Jones gibi ona çalışan 50-60 uzman olsun..

Ama bazı temel yardımcılar şart..

Ruhsal durumunu kontrol edip yardımcı olacak, büyük yarış streslerinin getireceği bunalımlara el koyacak bir uzman.. Ruh bilimci.. Mentor..

Mutlak bir jinekolog.. Uzman ve her zaman yanında..

Pat Butcher'ın eleştirileri haklı. Medya önünde nasıl konuşacağını henüz bilmiyor. Medya ile sağlıklı ilişki kuramıyor. Bir uzman basın halkla ilişkiler danışmanı.

Mutlak bir diyet uzmanı.

Yücel Hoca, Süreyya'yı 3.55 koşturabilir.. Dünya rekoru da kırdırabilir. Ama bunların yarış kazanmaya yetmediğini gördük. Süreyya son 100 metrede peşinde biri olunca ne yapacağını bilmiyor. Çünkü tek taktiği var. Yarışın başında öne atlamak ve gidebildiği kadar önde gitmek. B planı yok. Çünkü sonuna güvenmiyor. Son 100 metrede arkadan gelenlerin ataklarına kontratakla yanıt veremiyor, veremeyeceğini de biliyor. Nitekim Paris'te veremedi. Neden tek taktiği var.. Çünkü sprintinin olmadığını o da biliyor. O zaman Yücel Hoca'nın yanında, sprint zaafını giderecek bir "Hız" uzmanı..

Kendisine güveninin artması, sosyal yaşamının gelişmesine paralel.. Mutlak yabancı dil öğrenmeli. Bir İngilizce hocası..

Olimpiyatta taktik hatası yapma hakkı yok.. Atina 2004 onun ve bütün Türk ulusunun yıllar süren beklentilerinin doruk noktası. Tarihimizde ilk defa bir Türk atleti, olimpiyatların anası atletizmde altına bu kadar yakın.. Artık Süreyya'nın hayatında tesadüflerin yeri olmamalı. Her şey büyük bir titizlikle düşünülmeli, her adım en özenli hesapla atılmalı..

Bir Paris daha yaşanmamalı..

O zaman, "Süreyya Ayhan Olimpiyat Kampı"nın başkanlığını yapacak, uluslararası deneyimleri tam, uzmanlığı tartışılmaz, atletizmi ve taktiklerini çok iyi bilen bir lider..

Süreyya'nın Meneceri Jos Hermens "Bu kişi ben olamam" diyorsa, olacağı bulması gereken kişidir.

Spor tarihi, mazeretlere hiç aldırmaz. Kaybedenleri çabuk unutur. Sadece şampiyonları yazar, unutma Süreyya..

Tarihe geçmek istiyorsan, Atina'da altın almalısın.. Senin için gümüş züğürt tesellisi olur. 2008 çok geç olabilir Süreyya.. 2004 belki de ilk ve tek olimpiyat şansın.

Kazanmak zorundasın..

Kazanmak için de artık bu yıl hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamaya mecbursun.. Olimpiyatlara kadar olan tek yılını gayet akıllı bir antrenman ve koşu programı ile geçirmelisin.

Hem bu hazırlık yılı boyunca, hem de Atina'da, Paris'teki gibi yalnız değil, her sorununu çözecek uzmanlardan kurulu Süreyya Ayhan kampı ile olmalısın.

Devletin ve sponsorlarının gücü, bu uzmanları senin yanına koymaya yeter.

Yeter ki sen iste Süreyya..

Yeter ki sen iste..

Sporun ve yaşamın altın sözleri
"İkincilik istatistiklere bir kayıttır. Tarih şampiyonları alkışlar."

Carl Lewis

(1988 Olimpiyatları 100 metre finalini Ben Johnson'a kaybetmesinin hemen ardından kendisini kutlayan bir televizyon muhabirine bunları söylemişti. Ertesi gün Johnson dopingten diskalifiye, Carl Lewis, şampiyon ilan edildi. /Radi Dikici'ye teşekkürlerimle.)


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi

Sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır