kapat
30.09.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

HINCAL ULUÇ


At gözlüklerini atın dostlarım..

Pazar.. Art İstanbul'un son günü.. Hem tablolarımı alabilmek, hem bir daha görebilmek, yeni keşiflerde bulunmak için Lütfi Kırdar'ın, Art İstanbul'un yolunu tuttum. İyi ki tutmuşum.. Öyle güzel anlar yaşadım ki..

Bu defa rahat dolaşamıyorum.. İkide birde yolum kesiliyor..

Dünya şekeri bir çift mesela..

"Hıncal Bey, sizi okuduk da geldik.. Öyle harika bir gün geçiriyoruz ki.."

Bir genç kız.. Bir yalnız delikanlı.. Laflar hep ayni.. "Sizi okuduk da geldik.."

Bir yazar için daha büyük mutluluk ne olabilir ki..

..Ve de.. Sanatçılar.. Kendilerinden söz ettiğim sanatçılar.. Asıl öpülesi eller onlarda.. Asıl teşekkürler onlara.. Bu güzellikleri yaratanlar onlar.. Bize bu güzel duyguları verenler onlar.. Nasıl sarılıyorlar ellerime, teşekkür için.. Bir tanesi "Eve gittim, hüngür hüngür ağladım" dedi..

İki satır yazının yarattığı heyecana bakın..

Bakın dostlarım benim.. Bakın meslekdaşlarım benim.. Bakın tüm köşe yazarları.. Bakın da, şu at gözlüklerinizi atın artık.. Dünyaya, sadece kendi kurduğunuz daracık açıdan değil, 360 derece bakın..

Bakın neler var görülecek, bakın neler var yazılacak..

Yok canım uzman olmanız gerekmez.. Gazeteci olmanız yeterli..

Ben resim, heykel, seramik uzmanı mıyım?. Güzelliğin uzmanlığı mu olur?.. Ya da duygunun.. Gidiyorum, görüyorum, hissediyorum. Bunları yazıyorum işte.. Ve de sırf bunları yazdığım için insanlar etkileniyor..

Ama niye sadece ben?..

Niye mesela bir Güneri Civaoğlu, Bir Hasan Cemal, bir Ertuğrul Özkök, bu güzellikleri görmez, yazmaz?.. Ellerini, gözlerini kim bağlıyor?..

Gazetelerimizde sanat sayfaları, sanat yazıları olmayınca, köşe yazarlarına, baş yazarlara ilave görevler düşüyor ülkemizde..

Marifet iltifata tabi.. Peki kim iltifat edecek bu sanatçılara o zaman?..

Ben her yere yetişmeye çalışıyorum.. Mümkün mü?.. Daha bu Art İstanbul'da her yere yetişemedim.. 150 galeri, 300'e yakın sanatçı, binlerce eser.. Hangi birine yetişeceksin?.. Hadi yetiştin, kaçını köşene sığdıracaksın?..

Süleyman Saim Tekcan "Ne güzel özetlemişsiniz" dedi.. Güzel mi bilmem.. Ama özet.. Daha uzun yazacak yerim yok ki?.. Oysa mesela Doğan Hızlan, mesela Hakkı Devrim kimbilir nasıl yazarlardı, Süleymanname'yi.. Ya da Murat Bardakçı.. Avni Özgürel..

Eleştiriler de mırıldanma halindeydi, yazılarımda.. Soyut resme fazla ilgi göstermemişim..

Ben eleştirmen, ben resim uzmanı değilim ki.. Ben vatandaş Hıncalım.. Artı gazeteci.. Öyle olunca, binlerce resim arasında kendi ilgimi çekenleri, kendi hoşlandıklarımı yazmam doğal.. Kaldı ki, bu sütunların okurları, benim kavramsal sanata nasıl baktığımı da bilirler..

Ben insanları oraya yönlendirdim. Bir defa gitsinler, kendi zevklerine, anlayışlarına uygun bir şey nasılsa bulacaklar.. Her zevke göre sanat sergileniyor çünkü..

Ben figüratif resmi seviyorum kesin.. Ama Gürhan Yücel'i de seviyorum mesela.. Resminde ne var, belli değil.. Ama resmin bütünü hoşuma gidiyor. Onun için aldım, onun için duvarıma astım.. Hem de Fikret Otyam'ın o dünyalar güzeli, Güney Doğu kızlarının yanına..

Bu sergiden bir Paolo Bigazzi aldım, bir de Fahir Aksoy.. Aralarında dağlar kadar fark var.. Bigazzi muhteşem bir Ayasofya resmetmiş.. Aksoy'da bir çocuğun hayal dünyası, kar manzarası var, içinden trenler geçen.. Bu ikisine de bayılıyorsam, yelpazem hayli geniş demektir.. Zaman içinde daha da genişleyeceğine inanıyorum.

Gazanfer Gür ile konuştuk, ayrılırken..

"Bu ikinci Art İstanbul'da, geçen yıla göre çok daha fazla tablo satıldı" dedi.. Bu harika bir gelişme..

En son Faruk Cimok'a uğradım, şu anda çalışma masamın tam karşısında duran Eyüp Sultan'da güvercinler ressamı.. Teşekkür için.. Cimok, Art İstanbul'a en çok eserle katılan sanatçı.. Baktım hepsinin altında bir kırmızı nokta.. Cimok satış rekorları kırmış..

İstanbul'u resmeden Bigazzi'nin de nerdeyse tümü satılmış..

Somut resmin tek meraklısı ben değilim yani..

Soyutçular sabırlı olsunlar.. Basamakları yavaş yavaş çıkacağız..

..Ve de Kerim.. Büyük Kerim..
Tiyatro deyince ilk aklıma gelenlerdendi.. Bana tiyatroyu sevdiren, daha 15 yaşında Devlet Tiyatrosu kuyruklarına düşüren.. Yaa.. Bir zamanlar sabah beşte kalkardık, bir hafta sonrasına bilet almak için.. Öyleydi tiyatro..

Harika oyunu mu etkilerdi beni, yoksa olağanüstü tonlamalarla kullandığı, hala kulaklarımdaki sesi mi bilemem..

Bildiğim Kerim Afşar, devlerindendi tiyatronun.. Unutulmazlarından.. İki yıl evvel Antalya Festivali onu hatırlamış, "Ömür Boyu"ödüllerinden birini vermişti. Orda karşılaşıp iki dakika kucaklaşmıştık, Esin Afşar'ın bir zamanlardaki kocası, Pınar Afşar'ın babası ile..

Ben Kerim deyince Gergedan'ı hatırlarım hep.. Olağanüstü idi.. Ve de Küheylan tabii.. Konservatuar o sene müthiş bir genç mezun etmişti.. En büyük usta ile en genç karşı karşıya idiler.. Kerim'in karşısında daha ilk oyununda ezilmeyen o gence de hayran olmuştum. Türk tiyatrosu bir büyük oyuncu daha kazanıyordu, hissetmiştim.. Ama para, o gencin yolunu çok başka yerlere sürükledi.

M.Ali Erbil, o dünya çapında olacak sanatçı, şimdi şaklabanlık yapıyor, ama çok kazanıyor. Ne denebilir ki?..

Ve de ben Kerim deyince "Efendiler" deyişini hatırlarım hep..

TRT, Büyük Nutku, "Arkası Yarın" biçiminde sunuyor, her gece bir bölümü Kerim okuyordu, "Efendiler" diye başlayarak.. Kerim'i dinlemek için radyo başında toplanır olmuştuk, milyonlar..

Modern Folk Üçlüsü konserlerinde Atatürk'ün bir deyişini kullanmaya karar verdiğimizde hemen Kerim'e koşmuştuk.. O ses Atatürk ile özdeşleşmiş çünkü halkın kulağında.. "Severek" dedi.. Girdi stüdyoya okudu.. Kimbilir o band hala Ahmet Kurtaran'ın koleksiyonunda vardır.

Ali'nin cevabı..
Ali Kocatepe bana yanıt vermiş.. Ama Yeni Asır'daki köşesinde.. Okur ve tirajlar farklı.. Orada kalmasına gönlüm razı olmadı.

Efendim, Aşk Dediğin Laftır, şarkısını birlikte yazmışız meğer..

Ve de Küçük Bir Aşk Masalı'nda benim katkım bir cümlelikmiş..

Dahası.. Ben söz etmemiştim. Tamamını yazdığım "Bu Bahar Başka Bahar" şarkısının sözlerinin de meğer sadece nakaratı bana ait, gerisi Ali'ninmiş..

Okurken şaşmadım.. Güldüm..

Ali bir narsisttir.. Kendini ve adını görmeye bayılır. Bir de keseri hep kendisine yontmayı çok iyi bilir..

Canı öyle istediği, işine öyle geldiği için öyle hatırlıyor.. Ve de şu sıralar Sezen'e çok muhtaç olduğundan, ona yaranabilmek için, beni harcamaya kalkıyor. Neler yazmış, nasıl yazmış, inanamazsınız..

Eh.. Ali'dir, ne dese yeridir..

Benim mesleğim yazarlık.. Yazmak işim.. Neyi yazıp, neyi yazmadığımı çok iyi bilirim.. Yazdığım her şeye de sonuna dek sahip çıkarım.. Eğer Ali'nin dediği gibi, küçük katkılarım yüzünden sahiplenmeye kalksaydım, bugün altında "Söz Ali Kocatepe" yazan onlarca şarkının altında, benim de adım olurdu.

Ali'nin işi şovmenlik.. O da şovunu yapar.. Şimdi yaptığı gibi..

Gel dosta gidelim gönül..
"Bu ne ukalalık" diye fırça atmıştım, Tuğrul'a.. Son yıllarda zeytinyağı işine el atmıştı. Hatta üretmeye başlamıştı. Öyle iddialıydı ki, adını vermişti.. Ve de adını verdiklerinden bir seti bana yollamıştı.. "Tuğrul Şavkay I, II ve III.."

I numara, yani en ekstra yağ, satışa çıkmazdı. Hatta evden çıkmazdı. Çünkü çok az olurdu, genelde de patronun evinde tüketilirdi. II numara, eşe dosta dağıtılacak kadar olurdu. III numara şişelenir ve piyasaya sürülürdü ancak.. Bana yolladığı sette işte bu I ve II numaralar da vardı. Yanında da İngilizce bir broşür.. Ona kızmıştım.. "Türkçesini hemen yolluyorum" dedi.. Tuğrul'un hemeni 3 ay.. Ben de hemen yazmaya karar verdim.. Masamın üzerinde dosya.. Ama günlük konular o kadar öne geçiyor ki, zeytinyağının çok meraklı öyküsüne bir türlü sıra gelmiyor..

Artık gelir mi bilmem..

Tuğrul Şavkay öldü..

En hayat dolu adam öldü. Yaşamın tadını en güzel çıkaran adam öldü.. Ercan'dan sonra bir harika Gelişimci daha gitti.

Sabah işe geldim, Yasemin mosmor oturuyor.. Belli, bir tatsızlık var.. Ama bu aklıma gelmez..

"Tuğrul ölmüş" dedi, hıçkırarak..

Kalp.. Körolası kalp, genç yaşta almış götürmüş Tuğrul'u.. En son, yazdım ya bu köşede.. Gençler arası bir yemek yarışması jürisinde beraberdik.. Nasıl keyifli, nasıl neşeli bir gündü, Tuğrul'la olan her gün gibi.. Onun şakalarına benim kahkahalarım karışmıştı. Gençlerin arasında olmaktan ne kadar mutluyduk.. Kimin aklına gelir ki son buluşmamızmış..

Yemek dünyası en gurmesini, basın dünyası en iyi yemek yazarını, bilim dünyası en uzman yemek hocasını kaybetti.

Benim..

Benim en iyi dostlarımdan biri daha gitti..

BİZİM DUVAR
TSE mankenlere de boy standardı getiriyor.

Desenize kısa olanlar boyunun

ölçüsünü alacak.

Ünal Turgut

TEBESSÜM
Para aşkı satın alamaz ama çok şey halleder.

Onassis Kanunu

SEVDİĞİM LAFLAR
Hayal etmek bilgiden daha değerlidir.

Albert Einstein


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi

Sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır