|
|
EMRE AKÖZ
'Amigo'dan 'tribün lideri'ne
Geçen gün, özetle, eskiden 'amigo' kelimesinin kullanıldığını, ama bir süredir onun yerini 'tribün lideri'nin aldığını belirtmiştim.
Yeni tabirler, yeni deyişler elbette durup dururken değil, bir ihtiyaca, bir nevresime (yeni görüntü) cevap verdiği için kullanılır.
'Kahve' ile 'kafe' farkı gibi İlki hemen erkekleri, geleneği filan çağrıştırır. İkincisinde kadın ve genellikle alkollü içki de bulunur.
Ankara'dan yazan M.İ. bakın kendi deneyimlerine dayanarak amigo ile trübün liderinin farkını ne kadar güzel anlatmış
****
17 yaşındayım. 4 senedir Fenerbahçe tribünlerindeyim. En son 'Olimpiyat Fatihi' unvanını aldım).
Herhalde 'tribün hayattır' desek yanılmış olmayız. 14 yaşıma kadar öğrenemediğim birçok şeyi; iyiyi, güzeli, doğruyu, yanlışı, pisliği bu ortamda öğrendim. Özellikle gruplar insana çok şey öğretiyor. 17 yaşındaki bir insan başka hangi ortamda bu kadar geniş bir çevre edinir ya da bu kadar çok insanla muhatap olur bilemiyorum.
'Amigolar oldu tribün lideri' demişsiniz. Hayır. Böyle bir şey yok. Tribün lideri farklıdır, amigo farklıdır.
Tribün lideri, bir nevi peygamber ya da şeyh konumundadır. Bir dediğinin iki edilmesi söz konusu dahi değildir. Tüm stat onun istediği şekilde organize olur. İstediği grup statta barınır, istediği barınamaz. Hatta istemediği insan bile zor barınır. (Tabii 50 bin kişi içinde 'insan takibi' yapmak eskisi kadar kolay olmuyor ama...)
Tribün lideri bağırmaz, bağırttırmaz. Bazen çok önemli maçlarda çıkar setin üstüne. Tribün lideri kavga etmez, herkesle muhatap olmaz. Bunlar nam-ı diğer 'reis'tir.
Amigonun öncelikli görevi, bulunduğu tribünü bağırtmak, coşturmak, belli görsel ve işitsel şovları hazırlamaktır. Birçok amigo vardır.
Hatta bu amigolar tribünün 'kemik grubu'yla sınırlı değildir. Amigo olmak çok zor bir şey değildir. Haa tabii belli başlı, meşhur amigolar vardır; o ayrı...
****
Sevgili M.İ. amigo-tribün lideri farkını ne güzel anlatmış değil mi? Antrenör-teknik direktör farkı gibi... Eskiden futbolda bütün hocalar antrenördü. Sonra antrenörler ile teknik direktörler ayrıştı. Teknik direktör üste geçti, antrenör ise onun yardımcısı oldu.
Bazen sadece kelimelerdeki değişimi dahi takip ederek toplumdaki (tribün, şirket, eğlence dünyası vs.) farklılaşmayı anlayabiliyoruz.
'Kent haikuları'na devam
Kent yaşamına ilişkin Japonya kökenli 'haiku' tarzı şiirler yazarsanız bana gönderin, demiştim. Birçok haiku geldi.
Bir iki kuralı hatırlatayım. Geleneksel 3 dizelik haiku 5/7/5'lik hece vezniyle yazılır. Bizim haikularda da 5/7/5 formu olmasa da hiç olmazsa bir yapı bulunmalı Örneğin 7/9/7 ya da ne bileyim 6/6/6... Kafiye şart değil. Esprili de olsa bu tip şiirde sulu zırtlak olmayan bir 'duygusallık' beklenir.
Ayrıca Bazı okurlarımız haiku ile 'müsamere manzumesi'ni birbirine karıştırıyor. Biraz daha özenmeleri gerekir! Neyse örneklere geçelim...
****
* M.Çetin Kaya'dan
Hani düşmüştük
Bir gece vakti sersem
İşte o çukur
Not Bence şimdiye kadar gönderilmiş en iyi kent haikusu. Hem duygu var, hem de espri. Kent hayatına ilişkin iki tipik konu; 'çukurlar' ve 'eve geç dönme' gayet iyi ifade edilmiş. Tek itirazım 'sersem' kelimesine; 'sarhoş', 'dalgın', 'yorgun' gibi bir kelime sanırım daha iyi dururdu.
* Utku BaÅŸer'den
Kurallara uy
Uymayanları uyar
Aman ha döver
Not Acaba son dize daha iyi kurulamaz mıydı?
* Mazlum Tezer'den
Geceyi kanatıp
Gitti kadın bu şehirden
Yalnızsın oğlum sen
Not 'Kadın' kimliksiz bırakılmış. İnsan sevgilisine böyle mi hitap eder?
* Kani Bıyık'tan
Gürültü var
Şehir büyük canavar
Ä°yi ki uyku var
Not En sondaki 'var' kelimesi bence eğreti duruyor. 'Şehir büyük canavar' dizesi de fazla düz, fazla 'küt'. Bence kent haikusunda mümkün olduğunca kent, şehir, metropol gibi kelimelerden kaçınılmalı.
* Tolga Biren'den
Jeep almış bayan
Böyle sıkıştırmaya
Tank bile az da
Not 'Azda' kelimesi zorlama geldi bana. Bence magandaların kadın sürücüleri sıkıştırması daha iyi işlenebilir.
* Cengiz Kırlak'tan
Kent yorucudur,
Hayat bize doÄŸada,
Sen köyde dur.
Not Yine 'kent' kelimesi uymuyor. Sonda 'köy' dendiğine göre ilk dizede kent yerine onu çağrıştıran başka bir kelime kullanılabilirdi.
Kente ilişkin yeni 'haiku'larınızı bekliyorum. Ama yalap şap olmasın, üzerinde biraz çalışın! Geçen gün dediğim gibi konular da çeşitlenmeli Hani ofis aşkları, tribün kavgaları, kampus şamataları?
Pardon biz ona 'artiz' deriz...
Sosis+Rus salatalı (tabii Amerikanlı derdi) sandviçi ben ilk kez 1970'lerde, Kadıköy'de, Reks sinemasının sokağanın hemen başındaki büfede yedim. Şöyle yapardı Çok taze olmayan çeyrek ekmeğe (ki o zaman ekmekler kocamandı, çeyrek ekmek bugünkü yarıma eşitti) iki sosis koyardı. Sonra ekmeği yarısına kadar sosisin salçasına batırırdı. Üstüne Rus salatası ve iki uzun dilim salatalık turşusu koyardı. Yanında da şişede ayran... Şahaneydi! Olağanüstü! Adı da 'artiz'di "Abi çeyreğe artiz yapsana.... Benimki sandviçe olsun..." Sandviç oldu mu mutlaka ısıtılırdı.
Sonra baktık, birileri çıkmış, bu tür sandviçe 'Goralı' diyor. Ben de merak ederim yıllardır bu abuk laf nereden çıktı diye? Meğer Ankaralı bir aileymiş (Hürriyet, Cuma eki). Sosis satarlarmış. Sonra sandviççi olmuşlar. İstanbul'a gelmişler.
Valla kardeşim, kusura bakmayın, 'Sosis-Amerikan'a ben artiz derim, artiz diye isterim. Başkasını tanımam.
BÄ°R BAÅžKA CLINT EASTWOOD
Ben hip hop tarzı müziği tür olarak fazla sevmem. Ama çok iyi parçalar da yapılıyor. Geçenlerde 'Gorillaz' adlı hip hop grubunun 'Clint Eastwood' adlı bir parçasını dinledim, çok beğendim. Albümü aldım. Bu arada düşünüyorum Allah Allah, böyle bir grup polisiyelerin ve kovboy filmlerinin ünlü aktörü için niye parça yapsın? Meğer bu C.E., o C.E. değilmiş. Asıl adı Robert Barmmer olan ancak Clint Eastwood olarak anılan 1970'lerin ünlü siyahi İngiliz reggae sanatçısına selam göndermek için yapmışlar bu parçayı.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|