kapat
27.09.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°
limasollu
TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL



GREENCARD

HINCAL ULUÇ


Güzel yaşama sanatı üzerine..

Serdar Turgut, Fatih ile beni nasıl kıskandığını yazmış dün.. Ne de güzel yazmış.. Adımı gördükçe yanında bir saldırı okumaya alıştığım günlerde, Serdar'ın satırları pek de bir hoşuma gitti.. Şimdi bu yazımı okurken kıskançlığı daha da artacak.. Serdar, bu kadar yere yetişmemize, hayatımıza bu kadar şeyi sığdırmamıza gıpta ediyor.. Dolu dolu yaşadığımızı söylüyor..

İşte dolu dolu yaşanmış, bir güzel gün öyküsü daha..

****

Güzel gün, perşembe öğle Rejans'ta başladı.. Yapı Kredi Bankası Kültür Sanat Yayıncılık Genel Müdür Ömer Kükner, ben, bir de kızkardeşim Serpil buluştuk.. Serpil'i sanatçı dostlarıma "Ben ailenin futbol topu kanadıyım. Serpil sanat tarafı" diye tanıtırım..

Rejans, Ömer'in Galatasaray'daki ofisinin hemen karşısı.. Serpil de Rus lokantalarını sever. Oradan seçtik.. Rejans loş.. Pencere önü ışıl ışıl.. Bize arkada bir yer ayrılmış, ben aydınlığı seçtim.. Oraya geçtik, oturduk, masanın yanında bir plaket.. Enis Batur.. Meğer onun geleneksel masası imiş.. Serpil kıs kıs güldü, "Gene Enis'in masasını aldık" diye..

Yıllar evvel, Levni diye bir şirin dükkan vardı Ankara'da.. Eski kitaplar, antikalar.. Serpil sanat kolu ya, Uluçlar'ın, ara ara uğrar.. Bir masa görmüş, hem de nasıl antika.. İlle de alacak.. Demişler ki "Bu Enis beyin kendi çalışma masası, satılık değil.." Dükkan Enisler'in.. Başında da karısı var.. Serpil öyle takılmış ki, sonunda kurtulmak için çare yok, satmışlar..

Serpil bir Çerkez salatası istedi. Bunca yıllık Çerkezim, salatayı bilmem.. Serpil de bilmezmiş. Meraktan söyledi zaten, ama çok sevdi. Salata değil, yemek gibi.. Ben şnitzelime bayıldım. Ömer de bir portakallı ördek yedi, hem de nasıl keyifle.. Ortaya da bir lakerda geldi. Ben balığın hele çiğine elimi sürmem. Ömer ısrar edince, Serpil ucundan, ama çok ucundan minnacık tattı, sonra da ortadaki koca tabağı önüne çekti, "Ben böyle lakerda hayatta yemedim" diyerek.. Çok değişik bir tadı varmış..

"Kahveyi senin odada Gülşen teyzeden içeceğiz" dedim Ömer'e.. Ona herkes "teyze" diyor, ben de öyle diyorum. Bir kahve yapıyor ki..

Daracık, ama iki yanı çok şirin kahvelerle dolu bir sokaktan geçtik, Ömer'e dönmek için.. Bir kız, oturduğu minik masadan kalktı. "Bunu size ben getirecektim, tesadüfe bakın, siz buraya geldiniz" dedi. Bir CD uzattı..

Döndük, Yapı Kredi'ye geldik. Galeride bir sergi.. Yaşayan en büyük Portekiz Ressamı Julio Pomar.. Portekiz Cumhurbaşkanı geldi ya.. Paralel bir kültür olayı diye bu sergiyi düşünmüş Portekizliler.. Ömer "Önce resimlerini görelim" demiş.. Galerisinin üstüne titriyor.. "Kaliteden ödün verdin mi, bir daha toplayamayız" dedi. Haklı.. Yapı Kredi Tünel Galerisi'ne insan hep "Çok iyi bir şey bulacağından emin" gidiyor.

Ömer'in odasına çıktık.. En kıskandığım odalardan biridir. Duvardaki tablolar ve raflardaki kitapları ile..

Tablolar Ömer'in kişisel koleksiyonu.. Çoğunu Moskova'da çalıştığı günlerde Arbad Sokağı'ndan derlemiş. O sanatçılar sokağı yeni kapitalist Moskova'da artık yok.. Yazık..

Köşede bir resim gösterdi.. "Bunun ressamını tanıdım" dedi.. "Harika bir resmi vardı.. Ne para teklif ettiysem satmaya yanaşmadı" diye anlattı..

Gitmiş, gelmiş bastırmış, Enis'in masasına Serpil'in bastırdığı gibi.. Ressam demiş ki, sonunda, "Boşuna ısrar etme.. Bu başka ressamın satamam.."

"Niye?.."

"O başka ressamın dedim ya.."

Ömer şaşırmış.. "Nasıl başka ressam olur üstad.. İşte altında imza.. Bu imza senin değil mi?.."

"Benim" demiş, yaşlı ressam.. "Benim ama başka benim.."

Ömer meraktan ölürken anlatmış..

"En güzel resimlerimi yaptığım sırada savaş çıktı. Beni Alman cephesine yolladılar, 1941'de.. Bir şarapnel sağ kolumu ta omzumdan kopardı gitti.. Savaş sonrası yeniden resme başladım, ama sıfırdan.. Şimdi geriye kalan sol elimle çizmeyi, boyamayı yeniden öğrenmem lazımdı çünkü.. Bu sergilediğim resimler, savaş sonrası dönemin. Sol elimle yığınla tablom var, hala da yapıyorum.. Ama sağ elimle bir daha tablo yapmam mümkün değil ve bu, sağ elimle yaptıklarımdan elimde kalan son tablo.."

Ömer iki kitap hediye etti bize.. Yapı Kredi Yayınları'ndan.. Biri geçenlerde genç yaşta kaybettiğimiz Ali Pasiner'in "Alabalıktan Zarganaya Türkiye Balıkları.." Ara Güler gibi bir usta da resimlemiş.. Öteki James Melleart'ın Çatalhöyük'ü..

Nasıl hakkı verilerek, özenle basılmış, nasıl albenili kitaplar..

Kültüre ve sanata bu kadar değer veren bu harikaları yaratan Yapı Kredi'ye bir şey olursa üzüntüden ölürüm herhalde..

Tam çıkarken Enis girdi odaya.. Serpil'e bir bakışı var.. Ömer "Senin masayı götüren Ankaralı geldi" diye haber uçurmuş ona..

"Nedir bu Uluçlar'dan çektiğin Enis" dedim.. "Ahh.. Ahhh." dedi.. O masayı Paris'te hem de nasıl dökülürken bulmuş.. Ankaralar'a taşımış. En usta ellerle toparlamış.. "Ama benim için asıl değeri başka.." dedi.. "Onun üzerinde kaç kitap yazdım bilir misiniz Serpil Hanım.."

"Masanız emin ellerde, ona gözüm gibi bakıyorum. Çay bardağınızın üzerinde bıraktığı izleri bile silmedim. Aynen.. Ankara'ya geldiğinizde kapım açık. Masanızı görmek isterseniz eğer" dedi.. Enis bir "İsterim" dedi ki..

Çıktık.. "Şimdi istikamet Art İstanbul Serpil Abla" dedim..

Kapıdan girdik.. Doğru Fahir Ağabey'e götürdüm, alt katta Balıkesir'de bir koleksiyoncu gurubu yaratan Çakınberk Galerisi'ne.. Fahir Ağabey rahatsızlanmış.. Cumartesiye kadar istirahat vermiş doktorlar.. Serpil de bayıldı, sanki bir çocuğun hayal dünyasını anlatan naif resimlerine.. Ben bir daha bayıldım.. Paraları bayıldım tabii.. Tuğrul Çakınberk'e "Bu Karlı Gün'ü alıyorum" dedim. "Kırmızı noktayı koy bakalım köşesine.."

Bu sergiden üçüncü resmim.. Bana neler oluyor bilemiyorum.. Serpil "Yakında Hıncal Uluç koleksiyonu diye bir sergi de sen açarsın" dedi.. Vallahi çok güzel resimlerim var.. Bankada duran para bana en ufak bir his vermiyor.. Ama bu resimlerin benim olduğunu düşünmek.. İnanın anlatılmaz bir duygu bu.. Yaşamak gerek.. Bayram çocukları gibiyim bu satırları yazarken..

Bu defa Mustafa Sekban'ı keşfettim.. "Reis Dede" diye tablosu var, Hemingway'i boyamış sanki.. İhtiyar Adam ve Deniz.. Nasıl bir ihtiyar adam, nasıl bir deniz yaratmış.. Bakmaya doyamıyor insan.. Onu da alıp gideceğim.. İyice batacağım.. Allahtan biri benden evvel davranmış, köşesine kırmızı nokta koymuşlar. Alanı kutlarım..

Sonra Süleyman Saim Tekcan'ı keşfettim.. "Türk resmi ise" işte bu.. "Türkler'de resim geleneği yok.. Sebeb İslam.." Peki minyatür var, hat var. Süleyman Saim Hoca, işte buradan çıkıp "Süleymanname"yi yapmış.. Mutlak görmeniz gerek.. Hocayı tanımanız, iki çift laf etmeniz gerek.. Ayni köşede, Tolga Eti Sanatevi'nde bir de Füsun Eti'nin seramik kaftanları var.. Onları da görün mutlak.

Galeri Baraz'ı hızlı geçmişim ilk seferde.. Bu defa "New York- Paris- İstanbul derlemesine bakmak nasıl zevkli oldu..

Hobi Sanat Galerisi'nin önünden geçerken, boydan boya "Egoların Dolabı"nı gördüm.. Kanat kanat açılan bir gardrop bu.. "Bu gadroplarda ne anılar ne sırlar sakladık biz "diyor, sanatçı Muhsin Kut.. Her kanatta insan egosunun bir kanadı resmedilmiş.. Kendisi anlatırsa daha iyi olur.. Gidin ve Muhsin Usta'yı dinleyin..

Ve tabii, Hikmet Karabulut'u en sona sakladım.. Serpil resme, dünyaca ünlü Nimetullah Gerasim'in atölyesinde başladı. Karabulut'un resimlerini bu yüzden fena halde seveceğini biliyorum.. Ayni ekol..

Yanılmadım. Karabulut Serpil'i resmen mest etti.. "Böyle güzellik olmaz" diye.. Ben dalmış Sel Baskını tablosuna bakıyorum. Serpil, Karabulut'la sohbet ediyor, tatlı tatlı.. Sonra geldi.. "Ne yazık ki, gitme zamanı" dedi.. "Beni Tuzla'ya götürecek arkadaşımla buluşacağım.."

Çıktık.. Kapıda "Biraz daha kalsaydık orda, sen Sel Baskını da alacaktın. Oysa Hikmet Karabulut, nisanda kendi sergisini açacakmış. Orada daha zengin bir koleksiyondan seçersin.. Ayrıca bu sergiden bu kadar yeter. Başka sergilere de paran kalsın" dedi.. Kız ruhumu okumuş.. Bir dakika daha dursak, Sel Baskını'na da kırmızı noktayı koydurmuştum gerçekten..

Arabaya bindik.. Ercan "Hıncal Bey verdiğiniz disk bir numarada" dedi.. O zaman hatırladım, daracık Tünel sokağında bana verilen üzerinde sadece "Eda-Rai" yazan diski.. Kumandaya dokundum.. Arabanın içine, hayatta en sevdiğim şarkıların başında yer alan melodi doldu..

Memories.. Anılar..

Nasıl güzel bir çalgı, nasıl derin ve dolu bir ses..

Unutulmaz bir günü bitirmek için bundan güzel sürpriz olmaz.. Şarkıyı beraber mırıldanmaya başladım..

Gece on suları.. Evde yalnızım.. Gazeteleri okumak içimden gelmiyor.. Yaşadığım güzellikleri düşünmek istiyorum.. Telefon çaldı.. Serpil..

"Hıncal ağabey.. Şimdi evde Ömer Bey'in verdiği kitaplara bakıyorum.. Ne harika şeyler bunlar.. Bana hayatımın en güzel günlerinden birini yaşattın.. Teşekkürler.."

Günün en güzel anı işte buydu..

Bunca güzelliklerle dolu güne, böyle güzel bir kapanış yakışırdı zaten..

..Ve artık ne de güzel uyunurdu..

Hayallerim rüyalarıma karıştı.. Daldım gittim..

****

Art İstanbul yarın akşam sona eriyor.. Bugün ve yarın bütün bu güzellikleri yaşamak, hissetmek için son şansınız, haberiniz ola.. Açık Hava Tiyatrosu'nun karşısındaki kapıdan gireceksiniz Lütfi Kırdar'ın alt katına..

SEVDİĞİM LAFLAR
"Bir şeyi başarabilmek için, önce onu gerçekleştirdiğinizi hayal etmelisiniz."

Alex Morrison


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi

Sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır