kapat
08.08.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

GREENCARD

HINCAL ULUÇ


Trafiğe çıkınca da "eve dönmek" istiyoruz

"1984- 2002 yılları arasında Türkiye'de meydana gelen trafik kazalarının toplam sayısı 4 milyon 586 bin 82 olup, bu kazalarda 106 bin 488 insanımız hayatını kaybetmiş, 1 milyon 748 bin 565 insanımız yaralanmıştır. Toplam maddi hasar tutarı ise 3 katrilyon, 600 trilyon liradır.."

Bir düzeltmem var..

Trafik kazalarında ölüm denen istatistik, kaza yerinde ölü bulunanları kapsar. Ambulans dahil yolda ve hastanede ölenler, bu istatistiklerde "Yaralı" olarak geçerler. Örneğin Ercan Arıklı, bu listenin "Yaralılar" sıralamasında yer alır.

Hastaneye ulaşanlardan ölenler de eklendiğinde..

1984-2002 yılları arasında, trafikte ölenlerin gerçek sayısı 150 bini aşar..

Tırnak içi sözlere devam edelim..

"Ayni dönemde terörle yapılan mücadelede toplam can kaybı 30 bindir.."

Rakamların dehşetini görüyor musunuz?..

Türkiye Cumhuriyeti'nin başına gelen en büyük felaket olarak vasıflandırdığımız terörde kayıp, 30 bin..

Trafikte kayıp, bunun tam 5 misli.. 150 bin..

150 bin, Anadolu'da bir büyük şehir demektir.. 150 bin, Hiroşima'ya atılan bombadan ölenler demektir.

150 bin, Anadolu'da bir büyük kentin başına atom bombası atılması demektir.

Tırnak içindeki sözleri eden İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah!..

758 gencin İstanbul trafik denetimine katılması dolayısı ile düzenlenen törende söyledi. O söylerken ben kanım donmuş dinledim.

150 bin trafik kazası ölüsü ne demektir?..

Bu ne korkunç bir cinayettir?..

Ve böyle korkunç bir cinayetin işlendiği ülkede, aydınlar "Hiroşima Günleri" düzenleyerek, onlarca yıl geride kalmış bir olayı canlı tutmak isterler de, kendi ülkelerinde her 15 yılda bir atom bombası patlamasına niye seyirci kalırlar?.

Celalettin Cerrah başka rakamlar da verdi..

Dünya Bankası'nın yaptığı araştırmalara göre, trafik sorunlarının çözümünde, trafik polisinin rolü yüzde 12.. Sadece yüzde 12..

Geri kalan yüzde 88 sorumluluk, biz vatandaşlara, biz gazetecilere, biz sivil toplum örgütlerine, biz bilimadamı ve kurumlarına, yani bize düşüyor.

Örnek..

34 TY 3981 plakalı araba, dün arabanın önü Bebek- Etiler yokuşunda, arkası, Bebek Caddesinde çaprazlama duruyordu. Hem yokuşu kapıyordu, hem de sahil yolunu ve orada bir tıkanma oluşmuştu. Tam dönerken araba arıza yaparsa, yapacak bir şey yok..

Kornalar başladı, araba hareket etti, tam oradayız gördük. Sürücü, dondurma yiyordu. İnanır mısınız?.. Dondurmasını rahat, üzerine dökmeden yemek için arabasını İstanbul'un en civcivli kavşağının göbeğine park etmişti. Korna kıyamet olunca lütfen hareket etti. Biz de yokuşa döndük. Az ileride tam virajda baktık adam gene durmuş, dondurma yemeğe devam ediyor.. Bizim yol gene tıkalı.. Gene kornalar.. Sürdü..

Çıktık, yokuşun tepesine geldik. Önümüzde tek araba var, kırmızı yanıyor bekliyoruz.. Yeşil yandı, öndeki kıpırdamıyor.. Gırgır geçmek için Ercan'a laf attım..

"Bu da mı dondurma yiyor yahu!.."

"Bu ayni araba Hıncal Bey" dedi, Ercan.. "Hala dondurmasını yiyor. Bitiremedi.."

Şimdi dondurmasını yemek için trafiği pervasızca tıkayanların yaşadığı bir kentte, polis işi nasıl çözer?..

Her sürücünün yanına bir polis oturtursanız..

Polisi en çok eleştirenlerden biriyim..

Ama dondurma keyfi için trafiği katledenlerin kentinde polis ne yapsın, söyler misiniz?.

İstanbul, Türkiye trafiği düzelecekse eğer, herkes üzerine düşeni bilecek ve yapacak!..

Başka yolu yok!..

****

Genel Yayın Müdürüme not..

Sevgili Ergun,

Trafikte, terörün 5 misli kurban, hem de İstanbul Emniyet Müdürü kaynaklı haber, birinci sayfada manşet olmazsa, bu ülkede trafik nasıl düzelir söyler misin?.

Niye değil o zaman?.

O törende yığınla gazeteci ve kameraman vardı.. Herkes dinledi.

Yazmak için bir hafta bekledim, bakalım dehşetin farkına varacak başkaları da çıkacak mı diye.

Yok..

O zaman biz de yollarda ölmeye devam ederiz.

Eve dönüşler giderek azalır, azalır, mucize haline gelir.

Süreyya Ayhan'a açık mektup!..
Sevgili Süreyya,

Hıncal takıntılı hasta bir beyin tarafından yıkanan beynin Hıncal Uluç'u düşman görüyor. Sadece Hıncal'ı değil, seni eleştiren herkesi düşman görüyorsun..

Cüneyt Koryürek bir daha senin hakkında yazmayacağını söyledi.. "Süreyya ve hocası beni gördüklerinde kaldırım değiştiriyorlar" dedi..

Bak Süreyya,

Hıncal ve Cüneyt'in seni ne kadar sevdiklerini, daha ilk ışıkları yaktığın Sydney'de anlamadı isen, gerçekten yazıklar olsun.

Cüneyt ve ben, yaşam süreçleri içinde hemen her olimpiyatı ve Dünya Atletizm Şampiyonası'nı izleyen, oralardaki güzellikleri uzun uzun anlatan ve bu anlattıkları içinde bir Türk atleti olmayışının üzüntüsünü en fazla hisseden insanlarız.. Kazanılan yarıştan sonra ülke bayrağı ile yapılması gelenekselleşen şeref turları içinde bir Türk bayrağı görme hasreti ile nasıl yanıp tutuştuğumuzu bir biz biliriz, bir de Allah.. Atletizmi bu kadar sev, ama bir Türk atletinin zaferini bir türlü yaşayama.. Bu nasıl bir hasrettir?..

Sen 40 yıldır bu hasreti gidereceğini gösteren ilk ve tek atletsin..

Sana nasıl düşman olabiliriz?.

İlk ve tek olduğun, bizi zaferin eşiğine getirdiğin için senin üzerine titriyoruz..

İşte burada da ayrılıyoruz. Sen beynini yıkayan şakşakçılarına uyup, Hıncal ve Cüneyt'i düşman biliyorsun.

Çünkü biz, seni ve çalışmalarını eleştiriyoruz. Eleştiri bu ülkede düşmanlık kabul ediliyor.

İki şey söyledik.

Dünya çapında bir atletin, dünya çapında bir çalışma ekibi olmalı. Artık bir taşra hocası yetmez. Ruh doktorundan, beslenme uzmanına, kondüsyonerden, taktisyene bir ekip..

Atlet idmanı kışın yapar, yazın yarışır.. Süreyya da koşmalı..

Ben bu ülkede atletizmin ruhunu en iyi bilenlerden biriyim.

Cüneyt Koryürek dünya çapında bir atletizm uzmanı..

"Bunlar bana düşman" diye kestirip atacağına, "Bunlar ne demek istiyor" diye düşünseydin, kızıp sırtını döneceğine, diyalog kursaydın, bugün belki de çok başka konumda olurdun.. Olurduk.

Sabah'ta yayınlanan söyleşinde "Hıncal Uluç haksız" demişsin..

Söyle bakalım, nerede haksızım?.

Seni ilk Sydney'de olimpiyatta gördük. Oradan bu yana, kaç enternasyonal yarış koştun, bunların kaçında gerçek rakiplerle yarıştın, bir listesini yap.. Ben de bu dünya şampiyonasında sana rakip olanların koştuklarının listesini çıkarayım da karşılaştıralım.

Sen "Koşmayan Şampiyon"sun Süreyya..

Koşmayan olduğun için de, şampiyonluğundan şüphe ediyormuşsun gibi geldi bana.. Söyleşini okurken, bu yıl hiçbiri dört dakikanın altına inememiş rakiplerinden korkmaya başlamışsın hissine kapıldım.

Sen bunların hepsinden iyisin. Ama iyi olduğundan emin değilsin. Neden?.. Onlar koşuyor, sen koşmuyorsun da ondan.. Aklına Avrupa Şampiyonası'ndaki yarışın son metrelerinde Szabo'nun seni nasıl sıkıştırdığı geliyor..

Çıksaydın, koşsaydın, onları yazın başından beri eziyor olsaydın, şimdi sen rahat olurdun, onlar korkarlardı.

Süreyya,

Seni gerçekten çok seviyoruz ve üç hafta sonra seni, Paris'te Fransa Stadı'nda Türk bayrağı ile tur atarken görmek için ölüyoruz.

Sydney'den beri yurtdışında hiçbir spor yarışması izlemedim. Paris'e senin için gidiyorum..

Kendine şu sıralar çok dikkat et. Sakın sakatlanma.. Koş, kazan.. Bu hasret bitsin.

Seni seviyorum. Cüneyt de öyle.. Biz bu ülkede sayıları çok az olan "Hem seven, hem de en ağır eleştirenler"deniz. Bizde düşüncesini saklayıp, dalkavukluk yapmak yok. Dalkavuklar insanı felakete götürür Süreyya.. Değerlendirmesini bilirsen, eleştirenler de, zafere..

Hasta ruhlar tarafından yıkanmış beynin bu dediklerimi de kavramak istemeyecektir.

Ama bu açık mektubu kes sakla..

Bir gün okuyacak "Hıncal Ağabey ne kadar haklıymış ve meğer beni ne kadar seviyormuş" diyeceksin.

Gözlerinden öper, başarılar dilerim..

Hıncal Ağabeyin.

Bitti, yazık!..
Hiç bitmesin istediğim bir dizi idi, "Her Suçlu İz Bırakır.."

Mehmet Aktaran hazırlamış.. Bir polisiye roman gibi izledim dört gün..

Aktaran, hem artık neredeyse unutulmuş bir gazetecilik dalı, polis muhabirliğini geri getiriyor, akıllarda kalmış cinayetlerin öykülerini anlatıyor, hem de polisin "Delilden suçluya" yöntemini bir belgeselci olarak naklediyordu.

Bu gazetede bugüne dek gördüğüm en başarılı çalışmalardan biri..

Bu köşede alkış yetmez.

Gazete yönetimi de Mehmet'i ödüllendirmeli..

Gelişim'de Erkekçe'yi çıkarırken, bu "İç" ödüllendirme sistemini kurmuştuk. Hem de nasıl başarılı olmuştu.

Mehmet'e tek itirazım oldu..

Cinayeti, infaz diye yazıyor. İnfaz bir cezanın yerine getirilmesidir. Bir masumu beynine tabancayı dayayıp vurmak nasıl "İnfaz" olur. Medyamız bu hatayı hep yapıp, katillere, yargıç, savcı havası veriyorlar..

Cani, gasp için masumu öldürüyor.. İnfaz..

Polis, çatışmada teröristi vuruyor.. Yargısız infaz..

Ah benim şaşkın, ah benim içten pazarlıklı medyam ah!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Düşünmeyen bağnazdır. Düşünemeyen aptal.. Düşünmeye gerek görmeyen ise, köle..

William Drummond

(1585- 1649)

BİZİM DUVAR
Hayat pahalılığı sıfırın altında!

Enflasyon dediğin tek dişi kalmış canavar.

(Ünal Turgut)


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır