kapat
06.08.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

GREENCARD

EMRE AKÖZ


Kadınlar evrim geçirdi mi?

Geçenlerde bir köşe yazarı, 1960'lardan bu yana kadınların "evrim" geçirdiğini; ortalama 36 bedenden 40 bedene çıktıklarını yazdı. Bunu okuyan başka bazı köşe yazarları da, "Vay canına, bakın kadınlar 'evrim' geçirmiş" diyerek konunun üzerine gittiler.

Bundan bir süre önce Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun, akıllı, zeki, kültürlü bir arkadaşla sohbet ediyorduk. Hararetli bir şekilde bana şunu anlattı "Hani bazen uyurken düşer gibi olup da uyanırız ya... Bunun nedeni neymiş biliyor musun? Atalarımız vahşi hayvanlardan korunmak için yüksek yerlerde uyurlarmış. Bu refleks işte o dönemden kalmış." Bunu nereden öğrendiğini sordum Bir kitapta okumuş.

****

Çağdaş insanın bilimle ilişkisi çok tuhaf. Bir yandan hurafelere, batıl inançlara karşı bilime güveniyor ve onu yüceltiyor. Ama öte yandan basit, sıradan bilimsel gerçeklerden, ilkelerden haberi yok.

Örneğin yukarıda sözünü ettiğimiz 'evrim' konusu...

İnsan belli bir potansiyelle dünyaya geliyor. Diyelim ki zekası 120 olabilir... Boyu da 175 santime kadar uzayabilir...

Ancak bu potansiyelin ne kadarının gerçekleşeceğini içinde yaşadığı sosyal, kültürel şartlar belirliyor.

Zekası 120'ye erişebilir ama eğer diyelim ki bir mezrada yaşıyorsa... Yani bu zekayı artıracak imkanlara ve ortama sahip değilse... Zekası örneğin 110'da kalabilir. Gelişmez. Yani potansiyelini tam olarak kullanamaz.

Boy için de aynı durum geçerli. Eğer kişi iyi beslenmezse... Ne bileyim mesela uygun sporları yapmazsa... Onun da boyu 170 santimde durabilir.

Yani... Kadın bedeninin son 40-50 yıl içinde dört beden büyümesi bir 'evrim' değildir. Çünkü 'yapısal' (yani genetik) bir değişim olmamıştır. İyi (hatta fazla) beslenme ve vitaminler başta olmak üzere çeşitli etkenler kadın vücudunu, zaten içinde barındırdığı potansiyeli kullanır hale getirmiştir.

'Evrim' ise bambaşka bir şeydir. Evrim türdeki genetik değişime işaret eder. 40-50 yıl ne kelime... Evrim için milyonlarca yıl gerekir.

Yine yukarıdaki örneğe dönersek... Eğer ben bugün jimnastik ile kaslarımı geliştirirsem. Bu özelliğim hiçbir biçimde çocuğuma geçmez. Çünkü bu (yani kas yapmak) yapısal yani genetik değil dışsal bir etkidir. Ancak genlerde meydana gelen bir değişiklik gelecek kuşağa aktarılır. Eğer aksi olsaydı, eli kesilen bir insanın çocuğu da elsiz doğardı.

Yani Atalarımızın vahşi hayvanlardan korunma teknikleri hiçbir biçimde bize 'bedensel' bir miras olarak kalmaz. Olsa olsa 'kültürel' bir miras söz konusudur.

****

Bilim bize hayata ilişkin son derece çarpıcı bilgiler sunar. Bize doğayı ve insanı anlatır. Mesela bir belgesel izlerseniz... Müthiş şeyler öğrenirseniz. Şaşırtıcı, tuhaf, inanılması zor bilgiler.

Bence bunları öğrenmek... Sonra da öğrendiklerini arkadaşlara filan anlatmak gayet eğlencelidir. İnanın Bilim hurafeden daha gırgırdır. Üstelik de daha fazla işe yarar!

'İyiler erken ölür'
Dünkü Radikal gazetesinde ilginç bir ilan vardı. "Sacide Baydur, çocukları ve torunları" ölümünün 50'nci yılında Suad Baydur'u anıyorlardı.

Doğrusunu isterseniz ilanın bir bölümünde Haldun Taner'den Baydur'u anlatan bir alıntı olmasaydı bana fazla bir şey ifade etmeyecekti. Ama Taner'in 'Ölürse Ten Ölür, Canlar Ölesi Değil' adlı portreler kitabından yapılmış o alıntıyı görünce... Kitabı raftan indirmek şart oldu.

Ünlü tiyatro ve kültür adamı, usta denemeci Haldun Taner, Suad Baydur'u andığı yazısına 'İyiler Erken Ölür' başlığını koymuştu. Yazıya da Almanlar'ın bir sözüyle başlıyordu "Basit, yavan, faydasız bir adam hakkında, 'Gel de bu işe şaşma; Schiller gibi bir dahi öldü de, böyle hışırlar yaşıyor' derler."

Sahi, kimdi Suad Baydur?

Taner, 1935 yılında Heidelberg Üniversitesi'ne girdiğinde tanır Baydur'u. Diğer beş Türk öğrenciden biridir. Klasik filoloji okumasına karşın, aynı bölümdeki diğer arkadaşıyla birlikte "Türkiye'yi kalkındırmak için ülkeyi ormanlaştırmak şarttır" tezini savunduğu için, diğer Türk öğrenciler onlara 'Ormancılar' demektedir.

Tanışma, dostluğa dönüşür ve Türkiye'de devam eder. Latince, Grekçe, Almanca ve Fransızca bilen Baydur, üniversitede ders vermektedir. Zekası, efendiliği, kültürü, cana yakınlığı ile öne çıkar.

Sonra o kara gün gelir çatar 5 Ağustos 1953'te güçlü bir Karadeniz dalgası doçent Suad Baydur'u sevenlerinden koparıp alır. Tanıyanları onun için, "Baydur gibisi pek az ve pek zor yetişir" der...

****

Belli ki hayırla anılması gereken, önemli bir değermiş Suad Baydur. Taner'in, "Dil devrimine en karşı olanları bile yumuşatıp ikna edecek sağlam temellere dayanır" diye söz ettiği 'Dil ve Kültür' isimli bir kitabı varmış. Belki yeniden basılır.

LÜTFEN BANA BAŞVURMAYIN
Son günlerde birçok genç arkadaş staj yapmak ya da işe girmek amacıyla e-posta ile bana özgeçmişini gönderiyor. Tamam e-posta ile CV göndermek zahmetli bir iş değil. Ancak yine de ben doğru adres değilim. Çünkü Sabah'ta yönetici değilim; karar verme yetkim yok. Bu CV'leri bana değil, Haber Merkezi, Ek Yayınlar, Merkez Haber Ajansı ya da Ekonomi, Spor, Dış Haberler gibi bölümlere göndermeniz gerekir. Bu tip özgeçmişleri görünce içimi bir hüzün kaplıyor. Çünkü elimden gelen bir şey yok. CV bana bakıyor, ben CV'ye...


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
kim
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır