kapat
10.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

HINCAL ULUÇ


Ne olacak bu Galatasaray'ın hali?.

Türkiye'de hala kimsenin ciddiye almadığı, farkına dahi varmadığı bir konu var.

2004 yılından itibaren UEFA, tüm Avrupa kulüplerine lisans vermeye başlayacak. Kulüp lisansı olmayan takımlar, UEFA'nın organizasyonlarına, yani İnterToto, UEFA Kupaları ve Şampiyonlar Liglerine alınmayacaklar.

UEFA kulüp lisansı vermek için kriterler benimsedi. Bu kriterlere uymayanlar lisans alamayacak.

Peki siz bugüne dek, herhangi bir gazetede "İşte UEFA kriterleri" diye bir haber okudunuz mu?..

Yok..

Çünkü medyam da farkında değil.

10 yıl inşaatı süren Olimpiyat Stadı'nın yolunun olmadığını Galatasaray maç yapınca ve millet sabahlara dek yollarda kalınca fark eden medyam, gelecek yıl Türk takımları UEFA kapısında sapır sapır dökülmeye başlayınca, internete bizahmet girip UEFA kriterlerinin listesini çıkarmayı akıl edecek.

Biz yumurta kapıya gelmeden akıllanmayan bir milletiz. Bu spor medyası da bu milletten çıkıyor, ne bekliyorsunuz ki..

(Aslında siz bilir misiniz ki, Türkiye Futbol Federasyonu'nun da ligler için kriterleri vardır da, kimse umursamaz. Uygulansa İtalya'da Fiorentina, Fransa'da Monaco'nun başına gelenler, bizimkilerin çoğunun başına gelir. Bizim federasyon bu kadar lagar olunca, kulüpler UEFA'yı ciddiye almıyorlar.)

Bu kriterlerin en önemlisi kulübün mali durumu..

UEFA kulüp lisansı almak için sağlam bir mali yapıya sahip olmanız gerek.

Şimdi, yazının başlığına geliyorum.

Galatasaray batıyor..

Bunun farkında olan bir tek kişi var.. Başkan Özhan Canaydın..

Canaydın, Galatasaray'ın batmasını önlemek için çırpınıyor..

Kulüp boğazına kadar borçta.. Değil transfer yapacak, vadesi gelen borçların faizini ödeyecek parası yok..

Başkana "Bu göreve gelirken mali durumu bilmiyor muydun" dedim.. "Bana verilen rakamın çok üzerinde borç çıktı" dedi.

Şimdi acilen 50 milyon dolar civarında bir paraya ihtiyaç var. Bu para bulunmazsa, seneye Galatasaray'ın Avrupa ile ilişkisi kesilir.

Nerden bulunacak?.

İşte şu ünlü 90 milyon dolarlık kredi gelirse..

Bunun yarısı stada ayrılacak, yarısı borçlara.. Ve Galatasaray o zaman nefes alacak. Kredi gelmezse..

İşte o zaman seyreyle sen gümbürtüyü..

Kulüpte sadece dedikodu üretmekle meşgul olanlar diyorlar ki..

"Özhan kulübe bir yığın borç verdi. Bir yığın borcun da altına imza attı. Bu para ile aslında kulübü değil, kendini kurtaracak.."

Yalan.. Bunu söyleyenler Canaydın'ı zerre tanımayanları inandırır belki, ama beni değil.

Başkan Galatasaray'ı bu badireden kurtarmak için insanüstü bir gayretle çalışıyor. Şu anda durum, yüzülmüş, kuyruğuna gelinmiş gibi.. Yani çok ümitvar.

Galatasaray'ın bu yıl transferde başarılı görünmemesinin sebebi bu.. Kulüp zaten borçtan batarken, yeni borçlar yapmanın anlamı yok.

Fatih Terim de durumun farkında.. Yönetime "Sıfır ödemeyle kimi alırsanız alın. Kadroyu şişirmekten korkmayın. Ben Avrupa'dan dönerken nasılsa 22'ye indiririm" dedi.

Hakan Şükür ve Abdullah, bu "Sıfır" transferlerden. Yani bonservis ücreti yok, transfer ücreti yok. Oynadıkları kadar para alacaklar.

Her ikisine de camiadan tepki var. Hele Abdullah'a tepki dağlar gibi.. Ama mali durum bu olunca Nasrettin Hoca gibi göle maya çalmakta mahzur yok..

Ya tutarsa..

****

Galatasaray'ın hiç transfersiz de iyi bir kadrosu var. Fatih Hoca bu yıl cesaret eder de PAF'tan gelenlere de imkan tanırsa, hatta hiç transfere ihtiyaç da duymayabilir. Ama benim sezdiğim, Hoca geçen yıl Lucescu ile durmadan karşılaştırılmaktan ve sonunda ona yenik ilan edilmekten bezmiş. Havaalanında Lucescu diye bağıran Beşiktaş taraftarı yolcuya muhatap, hatta mahkemelik olması bundan..

Bu yüzden "Yeni" Galatasaray yapma yerine, Abdullah'tan medet umup şampiyon olmayı hedefliyor gibi geliyor bana. Oysa ben Abdullah'ı değil, bana bizzat kendisinin "Roberto Carlos" diye anlattığı delikanlıyı bağrına basmasını beklerdim. Ama burası Türkiye. Hoca benim insanımı iyi tanıyor.

Galatasaray'ın sadece ve sadece intihar etmek için gittiği Olimpiyat Stadı'na seyirci çekmek için bir "Star" transfere ihtiyacı var. Bu ne Van Hooijdonk, ne ihtiyar Andersson, ne de Frank de Boer.. Bunları görmek için ben kapının önüne çıkmam.

Bir yerden bulup buluştururlarsa seyirci getirecek gerçek bir star alsınlar.. Bulamazlarsa, sakın ola taraftara yeni Christian, Lukunku, Pinto olayları yaşatmasınlar. Galatasaray'ı alay konusu yaptı bu isimler. Yenilerine gerek yok!.

Birkaç zorunlu ve açık yanıt!..
Sevgili Gökmen kardeşim,

Kaçak dövüşme.. Mertçe, erkekçe ortaya çık. Fikrin neyse söyle.. İsim vermeye yüreğin yetmiyor ama kelime oyunları yaparak iki ağabeyinle alay etmeye kalkıyorsun. Ayıp.. Bunu son zamanlarda sık sık yapıyorsun üstelik.

Kazım Kanat çırak falan değil, sana sadece yazarlığı değil, futbol yazarlığını da öğretecek bir uzman ve usta.. Bana "Usta" demesi, tevazuu ve saygısından geliyor Çırak oluşundan değil.

Bu gazete her türlü fikir tartışmasına açık.. Çık, kimin hangi fikrine karşı isen söyle.. Tartışalım. Gerçek güneşi tartışma ile doğar.. Gizli saklı, kinayeli alaylar, hakaret teşebbüslerinden değil. Yanaklarından öperim..

(Gökmen'e bu çağrımı, adımı vermeden bana yanıt veren diğer meslekdaşlarım, özellikle bu gazetede yazanlar da üzerlerine alınabilirler. Kaçak güreşmek yok. Mertçe, erkekçe..)

****

Sevgili Vedat,

Beni, görmediğim bilmediğim konularda ahkam kesmekle suçlarken, sen ayni tuzağa, hem de tepe taklak düşmüşsün.

Sen benim yazılarımı okumazsın. Okumadığını de televizyonlarda birkaç kez, açıkça ifade ettin. O zaman okumadığın yazılarım hakkında nasıl fikir yürütüyorsun.

Yeşil Işık'ı kast ederek "Görmediğin filmi eleştiriyorsun" diyorsun. O filmi eleştiren tek satırımı göster, kalemimi sana armağan edip, yazarlığı bırakırım.

Ben Hülya Avşar'ı eleştirdim. "Ne demek ben öpüşmem, sevişmem.. Bunları senaryodan çıkarın kaprisi.. Senaryoyu beğenmez, oynamazsın, tamam.. Ama kabul etti isen, artık hangi sahnenin gerekli hangisinin gereksiz olduğuna yönetmen karar verir. Filmin ruhu onun elindedir. Oyuncu kaprislerine boyun eğilerek yapılan filmler beni sarmaz. Bu yüzden yıllarca çok sevdiğim Türkan Şoray'ın tek filmine gitmedim. Hülya'nın şartlı şurtlu filmine de gitmeyeceğim" dedim.

Benim böyle bir hakkıma kim itiraz edebilir Vedat!..

Ama ne oldu bilir misin?.

Beni mahkemeye verdiler.

Şiddetle eleştirdiğim Hülya mı?..

Hayır..

Kendisini, haklarını ve yetkilerini savunduğum yönetmen..

Burası Türkiye Vedat!..

30 Haziran 2002'deki yazıma, 28 Haziran 2003'de bir yıl sonra, dolaylı yanıt verdiğin yazıma gelince.. Sana fakslayayım ister misin?.

O yazı gözbebeğimiz, Akdeniz'de son kalan temiz birkaç sahilden biri Kalkan koyuna sintine suyu, yağ, bulaşık ve dışkı boşaltan tekne sahiplerinin verdiği zararı anlatıyor. "İhanete bakın" başlığı taşıyordu. Olayı anlatan okurum, "Bu işi oteller ve tatil köyleri önündeki suyu kirleterek, insanların denize oradan değil, teknelerden girmesini, otelcilerin kazancının turculara akmasını isteyenler kasten yapıyor. Olan dünyalar güzeli Kalkan koyuna oluyor" diyordu.

İtiraz yazısı kimden geldi.. Teknecilerden mi?.. Hayır.. Haklarını savunduklarımdan.. Senin yayınladığın, benim anlamsız bulup çöpe attığım mektubu yazan otelciden..

Burası Türkiye Vedat!..

Okusaydın eğer Vedat, Yeşil Işık ve Kalkan yazılarımı okusaydın, benim yanımda olurdun, kesin.. Çünkü seni iyi tanıyorum.

Okumadın. Dolduruşa geldin. Seni yanılttılar sevgili kardeşim..

Bu vesile ile yeniden kucaklaşma fırsatı bulduk, o da güzel ya..

Gözlerinden öperim.

****

Sevgili Kazım,

Bana usta deyişin, saygından. Ama bu senin çırak olduğun anlamına gelmez. Bu ülkede tevazuu sahi sananlar çoğunlukta.. Sakın ha.. Fikirlerimiz ender uyuşur, çoğu zaman çatışır. Son zamanlarda biraz fazla fanatikleştiğini de hissediyorum. Beşiktaşlı yazar olmaktan çıkıp Beşiktaş yazarı oluyorsun sanki.. Bunu "Usta" uyarısı kabul et..

Bir de.. Hasan Pulur Ağabey'den söz ederken "Saçmalamış" deyimini kullanmışsın. Pulur oysa hepimizin ustalarından, bu mesleğin duayenlerinden. Asıl saygı gösterilmesi gerekenlerden..

Ustalar da yanılabilir, ama saçmalamazlar.

..Ve de her zaman hoş görülürler.

(Bu yazı geçen perşembe sayfası için kaleme alınmıştı. Girmedi.. Sığdıramadılar. Bu haftaya kaldı.. Gecikme ondandır. hu.)

Wimbledon!..
Vallahi elim varmadı, "TRT Wimbledon'un içine etti" diye yazmaya.. Sen bunca para ödeyip naklen yayın hakkını al, sonra yayınlama.. Olacak şey mi?.

Bunca kanal varken tut yayını Meclis kanalına al.. Sporsever beklesin ki, Meclis kapansın..

Alay eder gibi..

Amma velakin Wimbledon o kadar sönük, o kadar tatsız, o kadar kötüydü ki, yayını kaçıran TRT nerdeyse haklı çıktı..

İzlediğim maçlardan aklımda kalan ne bir heyecan var, ne bir klas oyun, ne bir yıldız adayı..

Yarı final ve final maçlarının üçü de üç sette bitti, anlayın gerisini..

Sert servis atan kazandı.. İşte bu..

Ya servis çevrilemiyor, ya da çevrilmişse, dip çizginin gerisinde iki raket durmadan topu öbür tarafa atıp, rakibin hata yapmasını bekliyor.. File oyunu bitmiş.. Tenisin zarafeti, güzelliği, estetiği bitmiş..

En kötüsü.. Tribünler fanatik futbol seyircisi ile dolmuş. Williams kardeşler aleyhine resmen ırkçı tezahürat yaptı, centilmen (!) İngilizler. Ben tenis izlemeye başladığım yıllarda, sadece "Alınan sayı" alkışlanırdı. Şimdi oyuncu çift hata yapıp sayı verince gök gürlüyor.

Tenis, yıldızlarını yitiriyor. Tenis zevksizleşiyor. Tenis seyircisi yozlaşıyor..

Dünyanın en ünlü, en kaliteli turnuvası, tenisin gösteri odası (Show Room) Wimbledon buysa, ötesini varın hesap edin!..

LAF....
"Bekleme; "Doğru zaman" asla gelmeyecektir. Bulunduğun yerden başla ve senin emrinde olabilecek her türlü araçla çalış. Gideceğiniz yol üzerinde daha iyi aletler bulunacaktır."

Nopoleon Hill

FIKRA
Nasa mühendisleri uzaya ilk astronot gönderme denemelerine başladığı zaman tükenmez kalemin yerçekimsiz ortamda yazmadığını keşfederler. Mürekkep yazılacak yüzeye akamamaktadır. Bu problemi çözmek için Andersen Consulting Firması ile anlaşırlar. 10 yıl ve 12 milyon dolar harcanır. Donma noktasından daha düşük sıcaklıklardan 300 dereceye kadar, yerçekimsiz ortamda kullanılabilen, yukarı- aşağı doğru su altında ve kristal yüzey dahil her yüzeye yazabilen bir kalem geliştirirler.

Ruslar ne yapmış peki?

Kurşun kalem kullanıp meseleyi çözmüşler


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır