kapat
06.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

ALİ SAYDAM


Başbakan Nevşehir'e niye gitti?..

Zaman gazetesi, Sayın Başbakan'ın Nevşehir gezisini 7 sütuna şu başlıkla verdi "Medyaya yüklendi Hayatında iki koyun gütmeyenler yazıp çiziyor"...

Siyasiler bu tuzağa hep düşerler... Medya ile ya ballı börektirler ya da medyadan kötüsü yoktur. Burada iletişim açısından bakıldığında üç temel hata var Birincisi genelleme yapmak... Medyayı bütünüyle karşınıza almaya hiç gerek yok. Olması gereken biçim, isim vermektir. Hatta dava açarak isim vermektir. ABD ve Avrupa'da bunun binlerce örneği var. İsim verirken de "koyun gütmek" gibi kıyaslamalara gitmemek akılcı olur. Çünkü sonra insanlar dönüp sizin partinizdeki milletvekillerin koyun gütme durumlarını düşünmeye başlayabilirler. Bu da pek hayırlı olmayabilir. İkincisi, medyanın gücünü abartmak... Medyayı böyle muhatap almak yanlıştır. Bunun için 1983 seçimlerinden bu yana medyanın desteklediği partilerin oy oranlarını incelemenizde yarar var. Kaldı ki, seçimlerde o medyanın büyük bir bölümü, seçimlerden sonra daha da büyük bir bölümü size destek vermiştir. Genellediğiniz takdirde Tansu Hanım'ın durumuna düşebilir, milletin aklına 'köprü-ayı-dayı' üçlemesini getirebilirsiniz.

Üçüncüsü, temel mesajları kaçırmak... Sayın Başbakan o gün ya da hafta hangi kilit mesajları işleyeceğini mutlaka önceden planlıyor, kendini olayların akışına bırakmıyordur, diye düşünüyorum. Yani iletişimini kendi yönetiyordur, olaylar değil... O halde örneğin Nevşehir'e giderken iki koyun güdemeyen medya yazarlarını eleştirmeye mi gitmiştir, yoksa Erciyes Üniversitesi ve duble yolla ilgili kilit mesajlar vermeye mi? Eğer cevap ikincisi ise, bu seyahat siyasi iletişim açısından boşa gitmiştir...

Güncel hayatta da böyle olmaz mı? Eşinizle sevdiğiniz bir yerde güzel bir yemeğe gitmeyi planlarsınız. Daha yolda anlam kayması başlar... Konuşma birdenbire "Sen zaten... Aslında ben... Nitekim sen... Oysa ben" lere döner. Akşam yastığa kafanızı koyduğunuzda belki sorarsınız kendinize "Ben gerçekten böyle olmasını mı istemiştim?..."

Genel müdür bir yerde konuşma yapacaktır. Hedef yeni bir tesis, ürün ya da hizmetin açılışıdır. Kilit mesajlar belirlenir. "Aman bunun dışında bir şey konuşmayın" diye binbir tembih, rica... Konuşma biter. Toplantı alanından çıkarken mikrofonlar uzanır. Genel müdür, "Hükümetin şu kararı yanlıştır!" demeye görsün. Ertesi gün basında ağırlık olarak o laf yer alır. Tüm diğer mesajlar güme gider...

Anlam kaymasını önlemek, ancak iletişimi anlamlayacak planlama ve disiplinle mümkündür.

Bu kavganın kazananı yok!
Nazlı Ilıcak-Emin Şirin çiftinin ayrılmaya karar vermeleri geçen haftanın gündeminde ağırlıklı olarak yer aldı. Ayrılmaları mı yer aldı? Hayır! Birbirlerine getirdikleri suçlamalar yer aldı...

Bunca insan boşanırken, neden bazıları magazin medyasına, kamuoyuna malzeme, akşam 'drink'lerine meze oluyorlar da, bazılarını ruhumuz bile duymuyor?

İletişim sosyologları ve psikologlarına göre, bu durumlarda taraflardan ikisi birden veya en azından biri böyle olmasını istiyor... Bunun nedeni olarak da kültür ve değerlerdeki tekamül düzeyi gösteriliyor. Tarafların birbirlerini cezalandırma isteklerinin boyutuna göre de sansasyon ya büyüyor ya da küçülüyor. Alaaddin Çakıcı eve mi geldi, Meclis'e mi noktasına kadar gidebiliyor iş...

Evliliği bir sandalyeye bezetenler, onu ayakta tutan dört ayağı şöyle tanımlıyorlar Aşk, dostluk, saygı, şefkat... MARKA ajansın patronu Hulusi Derici, bu dörtlüyü 4 öpücükle anlatır. Yanağa konan Dostluk... Ele konan Saygı... Alna konan Şefkat... Dudağa konan Aşk...

Biz sandalyeye dönelim. Zaman içinde sandalye ayaklarının birer birer kırılabileceği söyleniyor. Önce aşk gider diyorlar. İkinci giden ayak dostluk olurmuş. Ustalık gerektirir ama yine de idare etmek mümkün; hani oraya buraya tutunarak... Üçüncü giden şefkat olur, geriye sadece saygı kalırmış. İşte o zaman tutunmak da yetmez. Ciddi cambazlık gerektirir, diyorlar...

Şirin-Ilıcak evliliğinde sandalye ayaklarının durumu nasıldı acaba? Ciddi hasar var gibi gözüküyor...

Bu arada sakın ola ki, sandalyenizin ayaklarını saymaya kalkmayın. Moraliniz bozulursa sorumluluk almam... Cambazlığı öğrenmeye başlamak, ayakları saymaktan daha akıllıca olabilir...

Kısa...Kısa...
* Oğlum ve ben 10 Numara Ayraniç'in hayranız. Oğlum ineğin attığı voleye, ben de o ineğe o voleyi attırmış olan ustalara... 3 boyutlu bilgisayarda canlandırma çalışması çok gördüm. Ama ilk kez kendimi tutmasam böyle vole vuran bir inek bulup çekmişler diyeceğim. 10-15 saniye için masa başında günlerce göz nuru dökmüş ustalara şapka!

* Hiçbir işe yaramayan, tersine "Bu işte bir iş var" duygusu uyandıran, kara-kuru, kötü tasarlanmış, temerküz kamplarında Nazi'lerin duvarlara astığı türden "Kamuoyuna Duyurulur" ilanlarına geçen haftalarda da bol bol rastladık. Bunlardan sadece bir tanesi vardı ki, hepsinden farklı, örnek alınacak nitelikteydi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Sağlık Bakanı'nın hastanelere başvuruları serbest bıraktıkları ile ilgili ortak açıklamaları. Son derece şık tasarlanmış; ne dediğini net bir biçimde anlatan; amacına tam ulaşan bir ilandı. Hazırlayanları kutluyorum.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır