kapat
06.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

EMRE AKÖZ


Hemen de yıpranıyorlar!..

Eleştiri dendi mi ortalama Türk'ün aklına hiç de iyi şeyler gelmez. Çünkü bizde eleştiri "kötüleme", "yerden yere vurma", "ayağını kaydırmak için çabalama" anlamına gelir.

İşin daha da kötüsü böyle yapanlar da pek çoktur. Örneğin bugün AKP hükümetinin her uygulamasını, ama gerçekten tümünü "eleştiren" köşeciler var. AKP'nin yaptığı da suç, yapmadığı da... Dolayısıyla bu tip köşecilerin yaptığı "eleştiri" diye algılanıyor. Halbuki ona belki "polemik" ya da ne bileyim "cephe açma", "tavır alma" hatta "siyaset yapma" filan denebilir. Ama asla "eleştiri" denemez.

Eleştirinin genellikle birbirinin içine geçmiş iki anlamı vardır 1) Bir sözün, bir eylemin alanını belirlemek, nereden gelip nereye uzandığını göstermek, çeşitli bağlantılarını ortaya koymak. O söz ya da eylem, siyasi bir karar da olabilir, bir roman da... 2) Eleştirinin ikinci anlamı ise yine bir söz ya da bir eylemin olumlu ve olumsuz yanlarını, gizli kalmış yönlerini açığa çıkarmaktır.

Gördüğünüz gibi eleştiri ille de kötülemek, aşağılamak, yermek değildir. Eleştiri her şeyden önce sorgulamaktır. Yani sözleri ve eylemleri kurcalamak, onların önüne sorular atmaktır.

Tabii hiçbir eleştiri havada durmaz. Bütün bu çaba belli bir perspektife dayanır.

Ancak iktidarda olanlar, yazının girişinde sözünü ettiğim gibi, eleştirinin kamuoyundaki "olumsuz" çağrışımlarından yararlanırlar Madem eleştiriyorsun o halde kötü niyetlisin... Madem eleştiriyorsun; sevmiyorsun... Madem eleştiriyorsun; ortadan kaldırmak istiyorsun...

Örneğin...

* Cumhurbaşkanı'nın bir kararını eleştirirsin... Ertesi gün açıklama gelir "Sayın Sezer'i yıpratmak istiyorlar."

* Başbakan'ın demecini yersiz bulursun... Gümbür gümbür cevap gelir"Bunların amacı Sayın Erdoğan'ı yıpratmak..."

* Genelkurmay'ın silah alımlarını sorgularsın... Hemen bir açıklama yayınlanır "Türk milletinin göz bebeği olan ordumuzu yıpratmak isteyen güçler hüsrana uğrayacaktır."

* F.Bahçe Başkanı'nın transfer politikasını yanlış bulursun... Ertesi gün basın toplantısı yapılır "Sayın Aziz Yıldırım'ı yıpratmaya çalışanlar gerekli cevabı alacaktır."

* Trafik Vakfı'nı bazı uygulamalarını eleştirirsin... Hemen birileri kaleme sarılır "Trafik Vakfı'nın yıpratmaya çalışıyorlar."

Sorarım.... Bunlar nasıl kurum ve kuruluşlar ki iki laf ettin mi anında yıpranıveriyorlar!

Aslında mesele "yıpranmak" değil. Sadece, makrosundan mikrosuna hiçbir iktidar eleştiriyi kaldırmıyor. Niye? Çünkü hesap vermek istemiyorlar. Şeffaflıktan kaçıyorlar. Kafalarına göre iş yapmak hoşlarına gidiyor. Hataları, eksiklikleri, göz ardı ettikleri ya da gizledikleri noktalar ortaya konunca telaşa kapılıyorlar. Ve somut sorulara, somut cevaplar vermek yerine savunmaya geçiyorlar "Bizi yıpratmak isteyenler var."

İyi o zaman, ne diyelim, yıpranın yani...

F.Bahçe, Brezilya gibi oynayacakmış
Yukarıdaki yazıda eleştiriden söz ettik. O halde 'kötülemeye' değil de 'anlamaya' yönelik bir eleştiri örneği vermeye çalışayım...

Cuma günü Sabah'ın spor sayfalarında F.Bahçe İkinci Başkanı Nihat Özdemir'in ilginç bir demeci yayınlandı. Buna göre yeni teknik direktör Daum, yönetim kurulunun karşısına 5 dosya ile gelmiş ve şöyle demiş

"Ben F.Bahçe'yi 5 farklı biçimde oynatabilirim Brezilya, Arjantin, Hollanda, Afrika ya da Kuzey Avrupa'daki futbol tarzlarından birini takıma uyarlayabilirim. Tabii ona göre de futbolcu transfer etmemiz gerekir. Hangisini istersiniz?"

Yönetim bu soruya "Brezilya" cevabını vermiş.

Artık Özdemir'in bu sözlerini veri kabul ederek ilerleyebiliriz.

Hatırlarsanız Lucescu ile Terim'i burada karşılaştırırken şöyle bir benzetmeye başvurmuştuk "Terim kendi alışverişini kendi yapan bir aşçı gibidir. Amacına uygun malzemeyi toparlar ve mutfağa girip yemeği pişirir... Lucescu ise buzdolabında ne varsa onu kullanarak bir yemek yapar... İlkinde sisteme göre oyuncu alınır; ikincisinde oyunculara göre sistem kurulur."

Özdemir'in söyledikleri doğruysa Daum, Terim gibi davranacak demektir. Yani malzemeyi kendisi toparlayacak.

Hedef Brezilya takımları gibi oynayan; örneğin seri kısa paslar yapan, aniden araya adam kaçıran, teknik kapasitesi yüksek oyunculardan kurulu, hücuma ağırlık veren bir F.Bahçe...

İşte eleştiri bu noktada başlar

Alınan oyuncular yukarıdaki modele uygun mu, değil mi? Futbolcular bu yetenekte olsa dahi Daum onları Brezilya takımlarındaki gibi oynatabiliyor mu? Modelde ağırlık hangi noktada Son dönemde fizik güce önem veren, giderek Avrupalılaşan Brezilya mı, yoksa o eski top cambazı, çok gol atıp çok gol yiyen Brezilya mı?

Artık elimizde bir ölçüt (kriter) var. Takımı izlerken bu ve benzeri soruların cevabını bulmaya çalışmamız gerekir. İyi Fenerbahçe bu modeli doğru düzgün uygulayan ya da modelin ideal biçimine giderek yaklaşan F.Bahçe'dir.

"F.Bahçe, Brezilya takımları gibi oynayacak" açıklamasından sonra, "Bu takım niye az kafa golü atıyor" sorusu havada kalır. Çünkü o tip futbolda kafa golü talidir. Onun yerine, örneğin, "Sarı lacivertli futbolcular verkaç yapamıyor" diyebilmeniz gerekir. Çünkü verkaçsız, duvar passız Brezilya futbolu olmaz.

(Ev ödevi TV8'deki Brezilya ligi maçlarını kaçırılmayacak. İşler kötüye giderse F.Bahçe'ye oyuncu beğenilecek.)

SÖZLÜĞE BAKARAK ROMAN OKUMAK!
Dil uzmanı Necmiye Alpay üç haftadır Tahsin Yücel'in 'Yalan' adlı romanını ele alıyor. (Radikal Kitap ilavesi) Artık hürmet ettiği için mi, yoksa polemikten kaçınmak için mi, bilemiyorum, Yücel'in en tuhaf dilsel tercihlerine bile 'anlayışla' yaklaşıyor. Örneğin şöyle demiş "Tahsin Yücel'in sözlüğe baktırarak okuru sevindiren yazarlardan olduğunu söylemiştim." Ve şöyle "Tahsin Yücel'in kullandığı sözcüklerden bir bölümü sözlüklerde yok." Ben de diyorum ki Roman mı okuyoruz, işkence mi çekiyoruz? Böyle bir kitap nasıl ödül alır?


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır