kapat
06.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

HINCAL ULUÇ


Rüya gibi üç gece.. Hem de ne rüya..

Kıyıya öyle yakın ve öyle yavaş gidiyor ki, 50 metre boyundaki gemi, sahildeki evlerinin teras ya da balkonunda oturanlarla konuşmak mümkün..

Boğaz'ın, o dünyada eşi benzeri olmayan Boğaz'ın tam içindesiniz.. Ve gece.. Tüm çirkinliklerin üzerini örtüp, sadece güzellikleri ışıldatan gecede, bu güzellik nasıl insanı şair, nasıl insanı ressam yapacak boyutlara ulaştırıyor. Bu kadar mı güzel bu sahiller?.. Bu kadar mı güzel bu evler, bu yalılar?..

Bu İstanbul şehrinin bir taşına koca Acem Devleti'ni feda eden şair haklı mı ne?..

Az ilerimde bir orkestra var.. Müthiş.. Ama o orkestrada bir Ney var, Murat İnceler.. Nasıl üflüyor.. Kanun nasıl çalıyor, Zafer Arslan'ın parmaklarında..

Ve Doktor Ferhat.. Türkiye'nin Bocellisi nasıl coşmuş.. Nasıl coşturuyor..

Rüya.. Gözlerimi kapamak istiyorum, dalıp gitmek için.. Ama bu Boğaz bir saniye ihmal edilir mi?..

Sevgili Dostum, kardeşim Taki Doğan da var gemide.. Kuleli'nin önünden geçerken birlikte dalıyoruz.. Ben babamı arıyorum pencerelerde.. Her birinden nasıl baktı kimbilir.. Taki kendini arıyor.. Orda okumuş.. Hem de içinde bulunduğumuz bu muhteşem Barbarossa gemisini yapanla birlikte.. Bana anlattı.. Size nakledebilirim, ama etmeyeceğim. Taki'den rica edeceğim. Bir günlük köşeme misafir olsun ve o anlatsın.. Kuleli'den başlayan öyküyü..

Barbarossa gemisi, Salı ve Cuma akşamları Q Bar'dan kalkıyor.. 4 saat Boğaz'da yiyor, içiyor ve eğleniyorsunuz.. Hem de ne eğleniyorsunuz..

Bir deneyin derim..

****

Lorin Maazel..

Onu Hikmet Şimşek sayesinde tanımıştık. TRT'de yayınlardı Viyana Senfoni'nin yılbaşı konserlerini.. Strausslar, Offenbachlarla coşardı izleyici.. Ve her konserin sonunda Radetsky Marşı başlardı.. Şef seyirciye döner ve alkışları yönetirdi..

İşte o şef, Lorin Maazel..

İki konser için İstanbul'a geldi.. İkisine de yazıldım..

İstanbul Kültür Sanat Vakfının düzenlediği o harika festivalin son yıllardaki en muhteşem konserlerdi, Bavyera Radyosu Senfoni Orkestrası ve Maazel..

Maazel bir deha.. 7 yaşında orkestra yöneten bir deha.. 15 yaşında Amerika'da yönetmediği orkestra kalmamış.. Binlerce, yüzbinlerce nota kafasında.. Önünde nota falan yok.. Her şeyi ezberden çaldırıyor.. Bu ne hafızadır?..

Benden 10 yaş büyük kafa kağıdında.. Ama 10 yaş küçük, görünüş ve eylemde..

İlk gece Çıplak Dağda Bir Gece ile başladı. Ne severim Mussorsky'nin bu yapıtını.. Öldüm, öldüm dirildim.. Sonra Debussy.. La Mer.. Deniz.. Finaldeki fırtına sahnesi.. Merak etmeyin ne dediğimi biliyorum.. Öyle çalıyordu orkestra, kendimizi bir an denizin, fırtınalar denizinin ortasında bulduk.. Müzikle sahne yarattı Maazel..

Ve de hem de nasıl sevdiğim Brahms ile final.. 2. Senfoni.. Bu defa orkestrayı seyrettim.. Seyredeğer bir performanstı çünkü.. Ben bu kadar hırsla, bu kadar ihtirasla çalan orkestra görmedim.

Ertesi günkü konser Hüseyin Sermet'le başladı..

Beethoven 5. Piyano Konçertosu.. İmparator Konçertosu ya da..

Hüseyin'in parmakları nasıl dolaşıyor tuşların üzerinde.. Sihirli çalıyor.. Orkestra nasıl arkasında.. Nasıl karşılıklı konuşuyor, atışıyorlar..

Bu müzik ötesi bir şey..

Antraktta Evin çıktı karşıma.. Sevgili İlyasoğlu..

"Kristal" dedi..

Nasıl bir benzetme bu Evin?

Kristal ya.. Işıl ışıl.. Nerden bakarsan başka renki başka desen, başka ışık görüyorsun.. Ama nasıl ince.. Nasıl kırılgan.. Bir hata herşeyin sonu olur.. Kristal bu..

Bu müzik onun için kristal..

Sonra gene Brahms.. Dördüncü senfoni.. Salon yıkılıyor.. Brahms 5 numaralı Macar Dansı.. Türk halkı ezbere bilir. Onunla "Bis.."

Artık deprem var içerde.. Bir bis daha.. Gene Brahms.. Gene Macar dansı... Bu defa 1 numara..

Onlar çalmaktan, bir alkıştan bitmişiz.. Ondan bitiyor konser.. Yoksa sabaha kadar sürecek..

Birden kendimi New York'ta hissediyorum.. Tiyatrodan, konserden çıkarsınız Broadway'de.. Times Square'ın tam göbeğindesinizdir. Hemen oradaki salonlardan birine dalarsınız.. Minik birşeyler yemek, içmek, aslında gecenin keyfini, coşkusunu sindire sindire indirmek için..

Taksim Meydanı Times Square tıpkı.. Ve tam karşımda Sofra London'un neonları yanıyor..

Gece onun Cam Terasında bitmeli..

Çıkıyorum.. İçerisi cıvıl cıvıl.. Taksim'e bakan bir masaya oturuyorum..

Bir minik kadeh kırmızı şarap..

"Rüya gibi bir yazdı, yarattın hevesinle

Her lutfunu her şiirini hazdan.."

dediği yaz şairin böyle başlamış olmalı..

Bahçeler hala en tatlı sesiyle dolu sevgilinin.. Geceler de..

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar
Abuzittinciğim

Benzin istasyonu sahipleri bayi payında "1 centlik artış" istiyorlarmış.Bunun adına da " iyileştirme " diyorlar. Daha önce 2 centlik iyileştirilmişlerdi.Yetmemiş

"Bu kadar az kârla bu hizmet verilmez.." diyorlar.

Herhalde haklıdırlar. Fakat, her zamanki gibi benim kafa gene çalışmıyor.. Kendi kendime "Madem akaryakıt bayiliği kâr getiren iş değil neden her taraf benzin istasyonu dolu?" diye sorup duruyorum. Habire yenileri de yapılıyor.

Eskiden bi yönetmelik vardı.. İki benzin istasyonu arasında belli mesafe bulunması gerekirdi.. Şimdi bakıyorum yapışık ikizler gibi yanyana.. Bayi kârı da düşükmüş! O zaman bu işe niye bu kadar para yatırıyorsunuz kardeşim.. Yazık değil mi paracıklarınıza?

Yoksa bunu bizler benzin kuyruklarında beklemeyelim, hemen depomuzu doldurup gidelim diye , sırf vatan millet aşkıyla mı yapıyorsunuz? Ne kadar ince bi düşünce, ne kadar göz yaşartıcı bi durum! İnsanın yüreği parçalanıyor.

Adnan ağabeyi, Tayyip kardeşiyle konuşup "1 centlik" işi mutlaka halletmeli.. Benzinci kardeşlerimize bu eziyeti çektirtmemeliyiz.. Biz "kötüleşsek" de onları "iyileştirmeliyiz"

Bi de kaçak benzin, kaçak mazot, kaçak LPG meselesi var Abuzittin'ciğim.. Acaba Adnan ağabeyi Tayyip kardeşiyle bunları da konuşuyor mudur? Yılda 2 milyar dolar kaçaktan söz ediliyor.. Nereden geliyor kimlerin cebine giriyor bu paralar kardeşim? Kimler bu yolla "iyileştiriliyor." Bi vatan evladı da çıkıp şunları açıklasa ya Abuzittin'ciğim!

Bakan bey de diyor ki " Bayi kârı, hazineye 150 milyon dolar ek yük getirdi.." Ne hazinesi.. Bakan bey bizle kafa buluyor. 150 milyon doları gene sen, ben ,Ahmet Efendi, Fatma Hanım yüklendik.. Ufukta gözüken 75 milyon dolar da öyle olacak.. Yol, yol habire yol..Tüy müy kalmadı yahu!

Bak, hükümet benzine zam yapınca Nijerya'da neler oldu? Halk hala sokaklarda.. Biz kümesteki kazlar! Hayır, kaz da kendini öyle kolay kolay yoldurtmaz.. Gir kümese de dene bakim..Gözünü bile çıkarabilir Alimallah.. Nerden biliyorsun dersen bi keresinde kazı değil ama horozu kümeste tutmam gerektiydi. Herif elimden kurtulunca çık tepeme gagala.. Hala izi vardır. Bu horoz gagası, Mazallah kazınkini düşün. Sen 400 bine gelen benzini vatandaşına neredeyse 2 milyona kakala..Bayi kârı da ekstrası! Ne o bayileri iyileştiriyorlarmış..

"Ülen iyi de az da bizi iyileştirin!" Hiç birimizden de ses çıkmıyor.. Demiyorum ki Nijerya misali kanun dışı hareketlerle ortalık birbirine girsin ama demokratik biçimde tavrımızı koymalıyız Abuzittin'ciğim. Mesela iki gün, sadece iki gün benzin veya mazot almasak kıyamet mi kopar? Bak görecen hükümet "Eyvah kazlar akıllanmaya başladı" diye nasıl telaşa düşecek!

Onu bunu "iyileştirelim" derken mevta olacaz farkında değiliz. Münasip yerlerinden öperim kardeşim.

Güneş

Pazar Neşesi
Bu hafta Pazar Neşemiz Yıldırım Tuna'dan

Teksaslı kovboy Marvin silahşör olmak için yanıp

tutuşuyormuş.. Benzemek istediği kahraman Billy the Kidd..

Onun gibi olmak için bir gün kasabaya gidip kendine siyah bir şapka, siyah elbiseler, siyah bir at ve iki tabanca satın almış.. Eve gidip arka bahçedeki barakanın önünde atış talimleri yapmış, iki hafta sonra kendinden iyice emin olunca şov zamanının geldiğine inanıp siyah elbiselerini, şapkasını giymiş, silahlarını kuşanıp kasabaya gitmiş..

Barın kapısını ittirip ağır ağır içeri girmiş, barda içki içen Billy the Kidd'i görmüş..Çok heyecanlanmış.. Doğru ona gidip ''Bay Kidd!'' demiş, ''Ben en büyük hayranınızım.. Hep sizin gibi olmak istedim.. Bana lütfen söyleyin, silahşöre benziyormuyum?''

Billy bakmış, ''Güzel bir şapka!'' demiş, ''Güzel elbiseler.. Siyah atın da var.. Peki, silah kullanışın nasıl?''

Marvin şöyle bir bara göz gezdirip silahını çekmiş..

''Şu piyano çalan adamı gördün mü?'' demiş, ateş etmiş, piyano çalan adamın sağ omzundaki parlak düğmeyi uçurmuş..

''Fena değil!'' demiş Billy, ''Sol elinle de ateş edebiliyor musun?''

Marvin hemen sol eliyle silahını çekip ateşlemiş, bu sefer piyano çalan adamın sol omzundaki parlak düğmeyi uçurmuş..

''Çok güzel atış!'' demiş Billy, ''Ama sana ufak bir tavsiyem olacak..!''

Heyecanla kıpırdanmış Marvin, ''Nedir?.. Ne yapmalıyım?'' diye..

Billy yavaşça kulağına eğilmiş, ''Şeyy!'' demiş ''Şimdi mutfağa git, orada büyük bir fıçı domuz yağı var.. İki silahını dibine kadar bu fıçıya daldır, iyice yağlansınlar..''

Marvin şaşkın ''Bunun neye faydası var ki'' diye sormuş,

''Ateş etmene bir faydası olmaz!'' demiş Billy The Kidd, ''Ama önemli bir yararını az sonra göreceksin.. Yüzbaşı Tom Miks piyano çalmasını bitirince o iki silahı da kıçına sokacak!''

NE GÜZELDİR
..Bir sandalın kenarına oturarak bacakları denize sallandırmak...

SEVDİĞİM LAFLAR
Dört şey asla geri gelmez. Söylenen söz, atılan ok, geçmiş yaşam, kaçırılmış fırsatlar.

Arap Atasözü

BİZİM DUVAR
Okulda havuz problemiyle uğraşan öğrenciler..

Şimdi de denizde koli basili problemiyle uğraşıyor.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır