kapat
08.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Milliyetçilik kültürü

Dünyadaki her kavram gibi milliyetçilik olgusunun da bir kültürü, zamana ve mekâna bağlı değişik algılanışları ve bir tarihi var.

Peki nedir milliyetçilik?

Kendi milletini çok sevmek ve onu her şeyin üstünde tutmak mı?

Eğer soruya bu cevabı verirsek şöyle bir açmazla karşı karşıya kalırız: Ülkedeki diğer kişi ve kurumlar milletini, vatanını yeterince sevmiyor mu? Bu kavramlara bir bağlılığı yok mu?

Bunlar, yabancılar hesabına mı çalışıyorlar?

Mesela Fransa'da Le Pen, Avusturya'da Jörg Heider, Türkiye'de MHP ve BBP dışında kalan partiler kendi milletini sevmiyor ve onun çıkarlarını her şeyin üstünde tutmuyor mu?

Eğer durum buysa diğer partileri yasaklamak ya da seçimlerde milletini en çok seven partiye oy vermek gerekmez mi?

Bu mantığa göre bir ülkede, milliyetçi olduğunu ilan edenler dışında hiçbir kişi, kurum ya da partiye fırsat vermemek gerekir.

Soruyu bir de şöyle soralım: bir ülke, milliyetçilikten zarar görebilir mi?

Bir kişinin ya da partinin vatanı-milleti çok sevmesinde kötü bir şey var mı?

***
Eminim ki yukarıdaki soruları bir anket biçiminde sorsanız, Avrupa halkları ve Türk halkından alacağınız sonuçlar değişik olur.

Türk halkının büyük çoğunluğu milliyetçilik olgusunun çok iyi bir şey olduğunu ve milleti çok sevmekten hiçbir zarar gelmeyeceğini söyleyecektir.

Buna karşılık Avrupa ulusları konuya daha temkinli yaklaşacak ve ülkelerin "milliyetçilik"ten zarar görebileceği sonucunu yansıtacaktır.

Sebebi çok basit!

Çünkü Avrupa, milliyetçilik olgusunun cezasını, harap olarak, kana ve ateşe boyanarak ödedi. Bu yüzden, bu konularda gelişmiş bir bilince sahiptir ve "anavatan, babavatan, milliyetçilik, her şeyin üstünde milliyetçilik, kahraman ırk vs" gibi sözleri duyunca tüyleri diken diken olur.

Bu sözleri kullanarak ve ulusal onur kavramıyla oynayarak iktidara gelmiş olan Adolf Hitler'i, eski bir solcu gazeteci olan Benito Mussolini'yi, General Franco'yu ve benzerlerini hatırlar; tarihinin bu en acı sayfasına nasıl adım adım sürüklendiğini bilir.

Bu yüzden de Avusturya'da serbest seçimleri kazanan Heider'e öyle bir tepki gösterir ki, bu milliyetçi lider koltuğu bırakmak zorunda kalır.

İkinci Dünya Savaşı'nın milliyetçilikler felâketini yaşayan Avrupa bilinci budur.

Avrupa'ya girmeye çalışan Türk halkında ise böyle bir bilincin geliştiğini söyleyemeyiz.

Bugün Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki tartışmaların çoğunun temelinde de "milliyetçilik kültürleri"ndeki farklılaşma yatar.

Avrupa'nın "milliyetçilik kültürü" ile Türkiye'ninki bir değildir.

Milliyetçilik duygularını besleyen en büyük kaynak, ulusal onur kırıklığı ve yalnızlaştığını hisseden bir halktır.

Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra Alman halkını arkasına takan Hitler bu motifleri kullanmıştır.

Türkiye'deki "itilip kakılmışlık" duygusu da medyada, siyasette, yurttaş bilincinde milliyetçiliğin yükselmesine vesile oldu.

Tabii bir de terör.

Terörden çok acı çeken halk, çareyi milliyetçiliğe sığınmakta buldu.

Umarız terörün ortadan kalkmasıyla birlikte, Türk halkı da milliyetçilik kültürünü, Avrupa ile eş düzeye getirecek; demokrasi ve insan haklarının önemini daha çok kavrayacak.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır