kapat
02.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 MODA
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Medyanın günahı yok mu?..

"Yaşadığımız kriz gerçek mi, sanal mı? Kalıcı mı, geçici mi? Tırmalayan mı, yalayan mı?"

Zülfü Livaneli ile Hıncal Uluç iki gündür kendi köşelerinde karşılıklı atışmalarla bu konuyu tartışıyorlar... Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek...

Ancak...

Bu krizde medyanın çok büyük katkısı olduğu bir gerçek... Yanlış anlamayın; Hıncal Uluç gibi medyayı "felâket tellallığı" yapmakla, krizin şiddetini katlamakla suçlamıyorum... Ben konuya başka bir açıdan bakıyorum:

"1994 krizi neden 2 ayda atlatıldı da, içinde bulunduğumuz kriz 10'uncu ayını doldurdu?"

O tarihte de devalüasyon yapıldı... İşyerleri kapandı.. İşsizlik arttı... Hükümete olan güven sarsıldı...

Ama 1994'te medya bu kadar ekonominin içinde değildi... SABAH her gün gazete dışında (editörlüğünü benim yaptığım) pembe kağıda basılmış 4 sayfalık ekonomi eki verirdi... Bu, o tarihe kadar bir ilkti... Ve hatta SABAH için bir prestijdi... Hürriyet ile Milliyet de ekonomi haberlerine gazete içinde iki sayfa ayırırdı... Bu sayfalarda da bir veya iki yazar dışında Merkez Bankası ve serbest piyasa kurları ile Borsa'da işlem gören hisse senetlerinin fiyatları yayınlanırdı...

Ya bugün?

Bu gazeteler ekonomi haberlerine ortalama 5-6 sayfa ayırıyorlar... Her sayfada kariyer sahibi yazarlar... Bunun yanında ekonomik olayları en küçük ayrıntısına kadar inceleyen yazılar:

"Bankalararası piyasada hangi banka, dolara kaç para istedi? IMF ek kredi için ne gibi önlemler getirdi? Gelişmelere bakarsanız; Dünya Bankası hazırladığı raporla 'Türkiye'ye kredi yok' dedi... Esnaf inledi... Büyük patronlar isyan etti... Falanca şirket işçilerini izne gönderdi... 50 bin dükkan kepenk indirdi..."

Yani, dolar 10 lira artsa ertesi gün gazetelerin ekonomi sayfalarında nedenlerini, niçinlerini okuyorsunuz... Gazeteyi elinize aldığınız gün mecburen ekonominin nabzını tutuyorsunuz...

Ya televizyonlar?

1994 yılında bugünkü gibi sabah saat 09.00'dan akşam saat 17.00'ye kadar Borsa'daki gelişmeleri, serbest piyasadaki döviz hareketlerini eş zamanlı olarak yayınlayan, her gün en az 3-4 işadamına bağlanan ve onların yakınmalarını, çığlıklarını ekranlara taşıyan 3 haber kanalı var mıydı? Esnaf dükkanında, işadamı bürosunda, ev kadını evinde televizyonu açtığı anda kendini ekonomi dünyası içinde buluyor muydu?

Herkes bütün bunları dinleyip izlediğinde bugün olduğu gibi "Aman ülke batıyor" diyerek parasına düğüm üstüne düğüm atıyor muydu?

1994'teki krizden halk çok fazla etkilenmedi... Çünkü bu konuda medya tarafından doğru veya yanlış bilgilendirilmedi, dövizle yatıp faizle dikilmedi, ülkenin batmakta olduğu beyinlerine işlenmedi...

Ya bugün?

S. S. Albayrak!

Albayraklar'la ilgili olarak Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Günaydın tarafından hazırlanan raporda, dikkat çekici bir isme rastladım:

Sibel Saadet Albayrak...

Rapora göre, Sibel hanım 13.10.1997 tarihinde Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı İSFALT A.Ş.'de sekreter olarak işe giriyor... 1999 yılına geldiğinde yine belediye kuruluşlarından;

İSTAÇ A.Ş.'de 4 gün, BELBİM A.Ş.'de 2 gün

SPOR A.Ş.'de 3 gün, İSTAÇ A.Ş.'de 4 gün,

İDO A.Ş.'de 6 gün, KİPTAŞ A.Ş.'de 2 gün yönetim kurulu üyeliği yapıyor... Ne yazık ki; Başmüfettiş Günaydın'ın raporunda bir sekreter hanımın hangi birikim ve bilgisi ile 6 kuruluşun yönetim kurulu üyeliklerine getirildiği dikkatini çekmiyor... Hele hele neden bu görevlerde en çok 3-4 gün kaldığı kendisini ilgilendirmiyor ki; bu konuyu araştırmıyor ve raporuna koymuyor...

O zaman Gürtuna'ya biz soralım; Sibel Saadet Bayraktar kimdir? Hangi birikimi ile 6 kuruluşta yönetim kurulu üyeliği yapmıştır? Ve neden bu üyelikleri 2-3 gün sürmüştür?

Köyde Pınar Süt!

Giderek tüketim toplumu haline geldiğimiz bir gerçek... Bunu her yerde görmek mümkün... Ama en çarpıcı örneği, geçen hafta sonu gittiğim Trakya'daki bir köyde gördüm...

Köy bakkalında Pınar marka süt, Sütaş marka ayran, Piyale marka erişte, Knorr marka hazır çorba satılıyordu..

Köylünün neden inek sağmadığını, süte maya çalmadığını, ev kadınlarının oturup erişte kesmediğini, tarhana çorbası yoğurup sermediğini sorduğumda, "Kim uğraşacak bey" dediler sonra da az önce çıktığım bakkalı gösterip eklediler:

"İşte şuracıkta tertemizi var!"

Beyler Ay'da yaşıyorlar!

Emekli maaşı ödeyen kamu bankalarının binbir oyunla her emeklinin maaşından 5 milyon lirayı kasalarında tuttuklarını gündeme getirdik ya; Emekli Sandığı, Ziraat Bankası Bireysel Pazarlama Daire Başkanı Cavit Isıyel ile görüşüp, bir açıklama göndermiş:

"Emekliler, maaşlarından çekemedikleri küsuratı (4 milyon 900 bin veya 9 milyon 900 bin lira) şubelerinden alabilirler..."

Onu herkes biliyor da; Emekli Sandığı ile Ziraat Bankası yetkilileri, bankaya girip "Banka 4 milyon 900 bin lirayı ödeyin" diyecek emekliye memurların nasıl davrandığını ve davranacağını herhalde bilmiyor...

Hazretlere önerimiz; bir şubeye girsinler, kuyrukta beklesinler ve sıra kendilerine geldiği zaman cüzdanı uzatıp, "4 milyon 900 bin lira rica ediyorum" desinler...

Ve başlarına neler geleceğini görsünler...

Koruma!

Başbakan Ecevit'e mektup vermek isteyen DYP Milletvekili Zaimoğlu'na engel olan korumaları saydınız mı?

Ben saydım, tam 14 kişi!..

Başbakan tabii ki korunacak... Ama Meclis binasının içinde 14 koruma Başbakan'ı kimlerden koruyor, kimlere karşı etten duvar oluyor merak ediyorum?

Muhalefete mi?

DOĞRU SÖZ

Körlerin ülkesinde tek gözlü insan kral olur!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
SABAH'ın Demokrasi Kürsüsü'nde sizde sesinizi duyurun

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır