kapat
22.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Masum değilsiniz hiç biriniz!

Biz yazarlar elbette yazılarımız konusunda olumlu tepkiler kadar olumsuzlarını da almaya alışkınız.. Ama bazen bu tepkiler öyle ölçüsünü kaçırıyor, saygı ve terbiye sınırlarını aşıyor ki Türk toplumunda böylesi kaliteden uzak, köhnemiş örümcek kafaların bulunması insana üzüntü veriyor.

Örneğin "Din kardeşi yaklaşımı ve terör" başlıklı yazıma gelen bir e-mail "Sen önce abdest almayı öğren.. Din konusu senin işin mi?" gibi sözlerle başlamış ve yazanın terbiyesi hakkında yeterince bilgi vererek sürmüş. Bu tür mektuplara şöyle bir bakıp onları lâyık oldukları özel arşive, çöp kutusuna gönderiyorum. Gerektiğinde din konusunun bizim gibi aydın kafalar tarafından yorumlanması yerine, kendileri gibi örümcek kafalara ait olması işlerine geliyor tabii.

Din kendilerinin tekelinde ya.. Allah onları görevlendirmiş. Gidin siz abdesti, orucu, dini, kitabı, beni sahiplenin, kimselere bırakmayın demiş. Bunlar demokrasi isteyenler. İnsan haklarına sarılanlar. Öyle bir demokrasi ve hak ki sadece kendileri için işleyecek. Onlarla aynı kafada değilseniz abdesti de bilmezsiniz, namazı, orucu, Kur'an'ı da.. Dininizi, inancınızı tartışma veya karar verme hakkını da kendilerinde görürler.

Benim inancım Allah'la aramda, bunun gösterişini, siyasetini, ticaretini yapmam diyorsanız, inancınızı çıkarınıza veya onların çıkarına alet etmiyorsanız, yaramaz.

Neyse bugün konum onlardan çok DYP ile ilgili..

Bir dönem yukarda anlattığım kafalarla "bir aile" oldukları genel başkanları tarafından belirtilen DYP ile.

16 Ekim Salı günü yazdığım ve Tansu Çiller'den söz ettiğim "Ateşten Gömlek" başlıklı yazıya DYP'lilerden çok sayıda itiraz geldi. Partililerden gelenler saygılı. İl Başkanlarından gelenler saygısız. Ve çok, çok ilginç bir nokta; il, ilçe başkanlarından gelen mektuplar birbirinin tıpatıp aynı. Daha önce de aynı genel başkanla ilgili yazılarımdan sonra benzerlerini aldığım için kim tarafından yazıldığını anlamak benim için güç değil.

İl Başkanı tehditleri
Bu beyler benim yazıma karşı DYP'yi değil, genel başkanlarını savunuyorlar. DYP İstanbul İl Başkanı Süleyman Soylu ve Kartal İlçe Başkanı Cafer Dere (artık Çiller onlara Meclis'te birer koltuk verir herhalde.. Kendine bulabilirse tabii);

"Vicdanınız el verse 4,5 yıldır süren hükümetin başarısız uygulamalarını Sayın Çiller'e yüklersiniz, pes doğrusu.." cümlesiyle başlayan "aynı" mektuplarda bana saldırıyor, hakaret ediyor ve "Lütfen bizi size karşı olmaya zorlamayın. Çeşitli tarihlerde zorladılar. Rövanşları hep biz aldık" diyerek bitiriyorlar.

Hangi rövanş? Son seçimde basına Don Kişot'vâri savaş açarak aldıkları süper (!) rövanş mı acaba? Anlayamadım..

"4,5 yıl önce hırsız takımına bu ülkeyi borazanlar çalarak, ışık yakarak söndürerek teslim ettiniz" diyorlar. Doğru, gelen hükümette de gidenler kadar basiretsiz ve hırsız takımı olanlar vardı. Ülkeye büyük zarar verdiler ama aynı yolsuzluklar DYP döneminde yok muydu?

Aynı lüks harcamalar, devlet dairelerine doldurulan partililer, haksız ihaleler, trilyonları cebe indirmeler.. Ekonomiyi mahvetmeler?

Enflasyon Türkiye tarihinde ilk kez kimin döneminde %50'ye çıktı?

Savaştan sonra ilk büyük ekonomik küçülme kimin döneminde yaşandı?

TEDAŞ ve TOFAŞ'taki ihale yolsuzluklarını gündeme getiren, Tansu Çiller için soru önergeleri veren "Refah Partisi", koalisyon sonucunda aklama yapmasaydı bunların hesabı verilebilecek miydi? Örtülü ödenek ve TURBAN yolsuzlukları, kaynağı açıklanamayan malvarlıkları, para transferleri açıklanabildi mi?

Onun için bana "Sayın Ruhat Mengi" diye başladıktan sonra saygısız saldırılarda bulunmayın. Babamın uğruna hapis yattığı Demokrat Parti'nin, kurulması için çalıştığı ve ilk milletvekillerinden olduğu (Annemin ise yıllarca "Kadın Kolları Başkanlığı" yaptığı) Adalet Partisi'nin, kısacası yaşamını adadığı bu iki partinin devamı olduğunu iddia eden DYP'nin baraj altı bir parti haline gelmesinin en önemli nedenlerinden biridir genel başkanı..

Türkiye'nin kaderi, şanssızlığı hep gelenin gideni aratması oldu. Ama bu değişmez kural ve toplumun hafıza zayıflığı DYP'lileri (pardon 'mektupçubaşı'nı) yanılgıya ve küstahlığa itmemeli!

56 çocuklu Hamo Ağa..
Diyarbakırlı Hamo Ağa'nın 4 karısı ve 55 çocuğu varmış. Bu yıl 56. çocuğunu kucağına almış. Kendisinin Türkiye nüfusuna fazlasıyla yaptığı katkı yetmiyormuş gibi bir de evlendirme kooperatifi kurmuş; eş arayanlar ona müracaat ediyorlarmış. 30 çifti bu yolla evlendirmiş (İnşallah, çocuk konusunda da yol göstermiyordur..) Buna benzer örnekler çok ama sadece bu bile ekonomik bunalım yaşayan ve kaynakları vatandaşlarına yetmeyen bir ülkede nüfus plânlaması için çok ciddi önlemlerin acilen alınması gerektiğini gösteriyor. Her iki örnekte de cahilliğin, sorumsuzluğun ta kendisi var. Çalışma Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'dan aldığım bilgilere göre toplam 61 milyon kişi sosyal güvenlik şemsiyesi altında. İlaç giderleri korkunç bir rakam tutuyor. Sigorta kurumlarına devletten gelen yardımlar aynı şekilde çok büyük rakamlar.

Ve devletin "Kaçak elektrik"ten kaybına bakın; Toplam kaçak oranı %1... Buna göre elektriğin %4.'sı kaçak kullanılıyor. Bu da 2 Katrilyon yapıyor.

Şimdi.. Bu rakamın %8. Güneydoğu Anadolu'da, %2'si Doğu Anadolu'da kullanılmakta.. Ve bunu biz ödemekteyiz. Vergisini veren, yasalara uyan vatandaşlar.

Ne hakları var?
Her biri 56 çocuk doğurarak sonra da bir yıl içinde nüfusun milyonlarca arttırarak, kaçak evler, gecekondular yapıp, kaçak elektrik çekerek bizim cebimizden para çalmaya, devlete, millete yük olmaya ne hakları var?

Evet, devlet Doğu'ya hizmet götürsün, vatandaşlarına iş imkânı yaratsın, ama el insaf.. Senin 56 çocuğuna nasıl yaratsın? Diğer bölgedeki vatandaş bir, iki çocuk yaparken bu eşitsizlik, haksızlık niye?

Hükümet "Ekonomik önlemler, çözümler" çalışmalarına öncelikle nüfus plânlaması zorunluluğu getirmeyi eklemeli. Böyle sınırsız özgürlük hiçbir demokraside olamaz. Bunun adı olsa olsa budalalıktır!

Şarbon!
Sağlık Bakanı Osman Durmuş ABD'de şarbonlu mektuplardan dolayı artan ölüm vakalarının ve Türkiye'de postanelerde alınan önlem ve yapılan kontrollerin ne kadar anlamsız olduğunu açıkladı geçen hafta.. Meğer Amerikalılar mektubu alır almaz ellerini yıkamadıkları için ölüyorlarmış. Bizim ülkemizde yılda 100 şarbon vakası görülüyormuş. Anladığımıza göre Aids ve Radyasyon gibi Şarbon da Türklere dokunmuyor. Harika.. Bunu Sağlık Bakanı'mızın ağzından duymak çok rahatlatıcı. Ama, eğer görsel olarak da ispatlansa daha da rahatlatıcı olur.

Sayın Durmuş acaba şimdi de kameraların önünde şarbonlu bir mektubu açıp okuduktan sonra ellerini yıkar mı?

Lütfen.. Rica ediyoruz, toplumdan bu iyiliği esirgemesin!

(Not: İki tür şarbon varmış. Mektuptaki ABD'de kullanılandan olmalı!)

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır