kapat
22.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )

Sabah çayıyla çörek

Bir bankanın veznedarı şeytana uyar, kasadaki paralardan bir bölümünü yürütür. Aklı sıra aldığı parayla sıkıntısını giderdikten sonra; işin kokusu çıkmadan, ne yapıp edecek paraları tekrar eski yerine koyacaktır.

Bir hafta, derken iki hafta, derken üç hafta geçer. Veznedar kasaya koyması gereken parayı bir türlü bulamaz ve iyiden iyiye bunalmaya başlar. Kaçmayı düşünür önce... Ama nereye nasıl kaçacak ve yakalanmadan yaşamını nasıl sürdürecektir? İntihar etmeyi geçirir aklından; ama hâlâ küçücük bir umut vardır içinde, hani ola ki çaldığı parayı denk getirmek üstüne...

Kasanın denetimden geçme zamanı yaklaştıkça, veznedar da soldukça solar, sarardıkça sararır; sanki eski cin gözlü veznedar gitmiş, yerine uyur gezer, eti kemiğine yapışmış, hım hım, başka bir veznedar gelmiştir.

Sonunda düşüne taşına ünlü avukatlardan birine gidip durumunu anlatmaya karar verir ve gider avukata.

Avukat hiç ağzını açmadan veznedarı dinler; kalemiyle önündeki kağıda anlamsız biçimler karalar, şakağını kaşır, burnunu sıvazlar, çenesini avuçlar ve öykü bitince, gözlerini veznedara kaldırarak sorar:

- Kasanın sayımına kaç gün var?

- Üç gün var efendim..

- Bu üç gün içinde kasadan aldığın para kadar daha para alabilir misin?

- Evet efendim...

- Öyleyse hemen git, kasadan o kadar parayı al ve bana getir. Gerisine de karışma. Seni kurtaracağım.

Veznedarın kafası, avukatın önerisiyle epey karışır ama; tutunabileceği başka da hiçbir dal yoktur elinde... Bankaya gider, kasadan vaktiyle aldığı para kadar daha para alıp, getirir verir avukata.

Avukat, katibiyle veznedarın çalıştığı bankanın genel müdüründen acele bir randevu rica eder ve koşa koşa yollanır banka genel müdürüyle görüşmeye.

Genel müdür kısa bir hal hatır sormadan sonra, bu hızlı ziyaretin nedenini öğrenmek ister. Avukat hazin bir sesle başlar konuşmaya:

- Karısı veremden ölmek üzere, çocukları perişan, bahtsız bir veznedarın; onları kurtarmaya uğraşırken, içine düştüğü uçurumdan, acı bir feryat getirdim size. Bu bahtsız veznedar, ilk fırsatta tekrar yerine koymak üzere kasadan şu kadar para almış, fakat bir türlü paranın tümünü bir araya getirememiştir. Yuvasında yaşadığı facialara bir de namuslu kişiliğinin vicdan azabı eklenince; kendisi, canına kıymaya karar vererek, geçici niyetine alıp da, ancak yarısını denkleştirebildiği parayı; size teslim etmemi benden rica etti. Ben de sizden şunu istirham edeceğim. Bir büyük dram oynanmış. Şayet polise başvurursanız, hem bankanın itibarı sarsılır, hem de alınan paranın tümü üstünden kovuşturma açılacağı için; iyi niyetle iade edilen paranın yarısını benden alma hakkınız kaybolur ve şimdi üstümde getirdiğim para da canına kıyacak olan veznedarın çocuklarına kalır. Bence en iyisi siz şu parayı alın. Bankanın zararı yarıya insin. Sonra da şu zavallı veznedarı affedin, bir yaşam kurtarın. Kasadan alıp da ödeyemediği miktarı, bankanın kendisine bir yardımı sayın...

Genel müdür de, bir süre önündeki kağıda anlamsız biçimler çiziştirdikten, şakağını kaşıyıp, burnunu sıvazlayarak çenesini okşadıktan sonra; avukatın önerisini yerinde bulmuş, kasadan yürütülen paranın yarısını geri alarak, zararı yarıya indirmiş ve veznedarı da affetmiş...

Bu olay olmuş mu, olmamış mı?

Bu olay olmamış. Genç bir avukat, sinek avlamaktan canı sıkıldığı bir sırada; kendisine böyle hırsız bir veznedar gelse de, yukardakine benzer bir durumda olduğunu söylese; veznedarı kurtarmak için ne yapabileceğini düşünürken bulmuş bu formülü...

Ve benim aklımda kaldığı kadarıyla, ekleyepükliye anlatmaya çalıştığım bu öyküyü de, geçen yüzyıldaki Rus yazarlarından biri yazmış.

Sinek avlayan avukat örneği, ben de bazen kendimce sınav soruları hazırlarım. Bunlardan bir tanesi şudur:

Abuk sabuk konuşan kişiler, akıllarına geleni söyleyen kişiler midir; yoksa akıllarına hiçbir şey gelmediği halde konuşmaya kalkan kişiler midir?

Gerçi bu soruyu ben buldum ama, kaç yıl var, yanıtını bir türlü bulamıyorum...

NOT: 19 yıl önce yazılmış bir yazı... "Hürriyet"den...

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır