11 Eylül sonrasında "Türkiye'nin geleceği" tartışılırken bilinen bir tez sık sık ve inançla dile getirilir oldu: "Türkiye Batı'yla İslam dünyası arasında bir köprüdür."
Tabii bu tez üzerine şöyle değerlendirmeler de yapıldı: "Maalesef bu imkânı daha önce iyi kullanamadık ama şimdi önümüze köprü olmak için yeni bir fırsat veriliyor..."
Bazen kulağa ve dile hoş gelen, gönlümüzü de okşayan ifadeler bulduk mu, peşlerinden sürat yaparak gidiyoruz; fakat "yol" boyunca hiç sormuyoruz kendimize: Nedir bunun anlamı?
Köprü denilince hep aklımıza bir tür hizmet geliyor anlaşılan; iki yakanın arası açık, biz iki yakayı birleştiriyoruz; bu güzel hizmetin karşılığında da kazançlarımız oluyor...
(İşlevi ve karakteri Barbaros Bulvarı'na dönmüş Boğaz köprülerinden bile geçiş ücreti alan yönetim anlayışının egemen olduğu bir toplumun üyeleri değil miyiz zaten? Yani "köprü olmak; köprü kurmak, köprü yapmak," hayırlı olduğu kadar kazançlı bir iş bizim modern kültürümüzde!..)
Ama şöyle bir düşünün: Bir yanda Batı, öte yanda İslam dünyası...
Bu iki dünya gerçekten bir köprüye ihtiyaç duyuyorlar mı, bir düşünün...
Batı ve İslam dünyasını birbirinden ayıran, uçurum filan değil de kalın bir sınır hattı olamaz mı?..
Bu iki dünya birbirlerine arkalarını döndükleri için uzaktan farkedilmiyor, ama belki de yakından baktığımız zaman gördüğümüzü ciddiye almalıyız: Yüzlerini başka yönlere çevirmişler ama sırt sırtalar. Kavga etmediklerinde aralarından su sızmıyor...
Biz ille de bu iki dünya arasında "köprü kuruyorsak", sık sık mindere çağrıldığımız uluslararası güreşte sırtımız yere dönük, göbeğimiz havada, bacaklarımız gergin biçimde aldığımız yay biçimi olmasın bu sakın!..
Laik ve Batılı bir siyasal-sosyal yapıya sahip Müslüman bir toplum olmamız bizim yakın tarihimizi, bugünümüzü ve gelecek projemizi açıklar; ama uluslararası ilişkilerde oynayacağımız rolü tek başına belirleyemez.
Sözgelimi "Merkez" (ABD-Avrupa) ne zaman "İslam dünyası"nı ağırlıklı biçimde "Arap" olarak tarif etse, kilit-köprü görevlerini Mısır'a yüklemiştir. (Nedense bizde Mısır'a bakmak, bu ülkeyi analiz etmek pek sevilen bir iş değildir!)
Kaldı ki, bizim gibi bir yanda Batı'nın Kopenhag kriterlerine sinirlenip duran; öte yanda İslam dünyası hakkında uzmanlık bilgilerini bile dışardan alan, kendi bilginlerine de yüz vermeyen bir ülkenin köprüsü de olsa olsa "ticaret köprüsü"dür ki, uzun süre ayakta kalmaz!
En iyisi, en doğrusu, en güzeli köprü, kapı, şu bu değil, Türkiye'nin asıl olmak istediği şeyi olmasıdır! Laik, demokratik Türkiye... Özgürlükleri ve hukukuyla modern, ekonomisiyle güçlü bir Türkiye...