Bir Çin atasözüne göre; iki şey yapılırken insan bakamaz ve midesi bulanırmış: Sucuk ve kanun yapılırken.
Türkiye'deki anayasa değişikliği tartışmaları bu kadar ağır bir nitelemeyi haketmiyor elbette ama biz geçmişte bu sözü doğrulayan örnekleri çok gördük.
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'la, TBMM Başkanı Ömer İzgi arasında patlak veren ve Meclis salonuna yansıyan tartışma, konunun hararetini epeyce yükseltti.
Bence ortada kesinlikle bir yanlış anlama var:
Sami Selçuk kafasındaki ideal anayasayı tarif ediyor: Yani bir toplumun bütün katmanlarının tartıştığı; üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve aydınların günler boyu incelediği, toplumun bütününü kucaklayan bir anayasa.
Böyle bir anayasa toplumsal sözleşme yerine geçeceği için, katılan bütün tarafları bağlayıcı bir niteliğe kavuşacaktır.
Ülkenin siyasi yapılanması ve temel doğruları bu metinde belirtilecektir.
Burada önemli olan anayasa metninin iyiliği veya kötülüğü değil, nasıl yapıldığıdır.
Anayasanın yapılış biçimi, neredeyse içeriği kadar önemli bir konudur.
Millet Meclisi elbette bir anayasa yapabilir, dünyanın en mükemmel anayasasını da hazırlayabilir ama bu metin, bir toplum sözleşmesi yerine geçmez.