kapat
26.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
SELAHATTİN DUMAN(sduman@sabah.com.tr )

Bir mozayik satsak da yolumuzu bulsak..

Bu memleketin arkeolojik zenginliklerle dolu olduğuna inananlara sesleniyorum.. Yerin altından çıkan herşeyin paha biçilmez olduğuna inanıyorsunuz da bunlara müşteri çıkacağına niye inanmıyorsunuz?

Dünya'da eğitilmiş budalalarla konuşmaktan daha büyük bir zevk yoktur..

Çünkü bu kategoriye girenlerin hayata dair inanılmaz fikirleri vardır.. Üstelik sadece kendilerinin inandığı bu fikirlerden yola çıkarak inanılmaz çözümler üretirler ki tadına doyum olmaz..

Temsil; Haliç'in altında Türkiye'yi iki üç kez kalkındıracak kadar çok altın olduğunu iddia ederler.. İnandıkları teze göre Japonlar Türkiye'ye başvurup;

- "İzin verin bu altınları çıkaralım.. Buna karşılık yüzde ellisini alalım.." demiştir..

Akıl ve izan sahibi hükümet büyüklerimiz ise "yüzde elliyi" çok bulduklarından kabul etmemiştir..

***
Bakın! Elimde "budalalık katsayımı gösteren" bir ölçü yok ama eğer bu geyik biraz gerçekçi olsaydı, son kısmına ben de katılırdım..

Çünkü bizdeki hükümet adamları "olmayana inanma" konusunda, boş inanç sahiplerinden daha inançlıdırlar..

Ahalinin sivil kesimi, özellikle başıboşlar nasıl ki "Haliç'te hazine gömüsü var.." lafına inanmışsa, gelmiş geçmiş bütün hükümet adamları da Türkiye'nin toprak altının "paha biçilmez tarihi eserlerle" dolu olduğuna inanırlar..

Her yer tarihi eser..
Bu konudaki resmi görüş şöyledir: Anadolu toprağı; bir ucundan diğer ucuna kadar eski medeniyetlerden kalma "paha biçilmez" tarihi eserlerle kaplıdır.. Bu tarihi eserler şimdilik toprak altında korunmaya alınmıştır..

Bu tarihi eserleri gün ışığına çıkarma hakkı sadece hükümete aittir..

Ancak hükümetten habersiz toprağı eşeleyip, altından tarihi eser çıkarıp satan vatandaşların da "hapiste sürünme hakları" yasalarca saklıdır..

Bu tür kazı ve aramaları hükümet adına yapanlara "arkeolog" denir.. Özel teşebbüsten olanlar da "tarihi eser kaçakçısı" olarak adlandırılır.. İkisi arasındaki koordinasyonu da Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi'ne bağlı dedektifler sağlar..

Aylarca; yaz, kış demeden kazı yapıp gömü bulduktan sonra bunları satarken suçüstü yakalanan "tarihi eser meraklılarının" istirahatı ile Adalet Bakanlığı ilgilenir..

***
Bizim memleketin bir özelliği de yerin altından çıkan herşeyin "paha biçilmez" olmasıdır.. Buna daha çok hükümet adamları inanır, vatandaş inanmaz.. Hele hele bu tür kazılar köylük yerlerde yapıldığından kasketliler hiç inanmaz..

Bir grup arkeolog bir yeri eşer.. Ya kafası ya kolu kırık bir heykel bulur.. Bunu dünyaya "değerine paha biçilmez bilmem ne heykeli bulundu.." diye ilan eder..

Gazeteci milleti heyecanlanıp kazı yerine koşar, köylülerle konuşurlar.. Gazetecilerin kazılara dair sorularını genellikle köyün "bilirkişi konumundaki" en yaşlısı karşılar:

- "Heee! Şeherden oğlanlar gızlar geldiler.. Böyle gıssacık don giymişler.. Hepsinin götü başı açıktı.."

- "Bir heykel bulmuşlar amca.. Çok önemli.. Ne düşünüyorsunuz?" dediklerinde köylümüzün olayı ne kadar önemsediği meydana çıkar:

- "Heee! Buraları eştiler.. Oraların oraları eştiler.. Gafası gırık gavuru teee orada buldulaaa.. Alıp gettiler.."

***
Köylük yerde yaşayan ahalimizin aklının ermediği şey başka.. "Kafası kırık bir gavur heykelinin" nasıl olup de şehir yerinde çok para ettiği sorusuna cevap bulamıyor..

O heykel, Kulaksızlar'ın laf anlamaz oğlu Osman'ın sabanına takılsaydı.. Osman yüklenip eve getirseydi.. Heykelin çıkıntılı yerlerini keserle düzelttikten sonra kalanından ya binek taşı olurdu ya da dibek..

Tabii herifin sünnetsiz edep yerini de itinayla kazıdıktan sonra.. Bedava dibek taşı bulduk diye evdeki kadın taifesinin fikrini bozmamak lazım..

Hükümet adamlarının bunu suç saymasına hiç akıl erdiremiyorlar..

Son örnek iki üç gün önce Uşak'ta yaşandı..

Banaz ilçesinin Asartepe diye bir ören yeri var.. Hükümet adamları burayı eşip bir kadın mozayiği buldular.. Emniyette yapılan eşgal tespitinden sonra mozayikteki kadının Şans Tanrıçası Ticyhe(Tövbe estafurullah)olduğu anlaşıldı..

Geçen yıl bulunan bu mozayik, toprak altından çıkarıldıktan beş gün sonra özel sektör tarafından çalınmıştı.. İşte bu çalınan mozayik birkaç gün önce İstanbul'da zengin birine pazarlanmak üzereyken ele geçti..

Mozayiğin hangi semtte ele geçtiği gazete haberlerinde yok.. Herhalde Dudullu veya Fikirtepe'de mukim birine satılmayacaktı..

Zeugma mozayiklerini su altında bırakan hükümet adamlarının; Tanrıça Tichye (Tövbe estafurullah) mozayiğini satmaya çalışanlara ne ceza vereceğini merakla takip edeceğim..

***
Hani tavşan yavrusu annesinden izin alıp ilk kez yuvanın dışına çıkmış.. Etrafta dolaşmaya başlamış.. Herşeye Erdal Bey gibi merakla bakarken, otlayan bir hayvan görmüş..

Yanına sokulup "Merhaba ben tavşanım.. Annem tavşan, babam tavşan.. Sen kimsin?" diye sormuş.. Hayvan "Ben katırım.. Annem at, babam eşektir.." cevabını verince şaşırmış ama saygısızlık olmasın diye tepki vermeyip, gezintisine devam etmiş..

Karşısına bu kez kurt köpeği çıkmış.. Ona da kendini tanıtıp sen kimsin, diye sormuş..

- "Ben kurt köpeğiyim.. Babam kurt, annem köpektir.."

Tavşancık buna da şaşırmış ama içinden "demek ki olabiliyor" diye geçirip gezintisine devam etmiş.. Bir yerde dinlenirken burnunun ucuna uçan küçük bir yaratık konmuş.. Meraklı Tavşan ona da kim olduğunu sormuş..

- "Ben at sineğiyim.." cevabını alınca dehşet içinde haykırmış:

- "Ayyy! İnanmıyorum.."

Benim arkeolojik değerlerimize bakışım da böyledir..

Bizim memlekette toprak altından ne zaman birşey çıkarılıp, medya marifeti ile "paha biçilmez" olduğu ilan edilse, benim tepkim tavşan yavrusu ile aynı olur..

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır